Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2323.56
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Eylül 2019

Sülün Osman, dönen dolap veya ne ala memleket!

Galata Köprüsü'nü satmak üzereyken tesadüfen yakalanan meşhur dolandırıcı Sülün Osman’ın yaptıklarına ilişkin şu çarpıcı sözlerini aktarayım önce: "Benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında. Yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı. On tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti. Kuyumcunun kapısındayız. Ve dükkân kapalı. Karımın hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan. Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı 1000 lira. Diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın... Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri 1000 liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor. O arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri. Telaşlanıyor adam kazanç imkânı kaybolacak diye. 300 lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım diye karakola gidiyor. Ben aranıyorum. Demiyorlar ki ona, be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı, diye. Gayet açık ki, beni dolandırmayı planlamıştı. Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım."

Çok önemli ve çarpıcı laflar bunlar. Elbette dolandırılanların örtük dolandırıcılar olması gerçeği Sülün Osman’ın dolandırıcılığını makulleştirmiyor, meşrulaştırmıyor. Karşıdakinin ne yaptığından bağımsız olarak onun yaptığı yanlış, kötü. Ancak bu yanlışa ve kötüye maruz kalanların sırf maruz kaldıkları bu yanlış ve kötü nedeniyle de masum olduklarını söylemek mümkün değil. Hatta Sülün Osman ve benzerlerinin başımızda çevirdiği dolapların asıl müsebbibinin bu tür dolaplar karşısında herhangi bir varlık emaresi gösteremeyen, herhangi bir direnç oluşturamayan ‘masum’, ‘mağdur’, ‘mazlum’ pozisyonu hiç değişmeyen bizler olduğumuzu zor da olsa söylememiz gerekiyor. Bizim, Sülün Osman’a ilişkin feryadımız esas itibariyle onun kadar başarılı olamayışımızadır. Bizim çevrilen dolaba ilişkin bir itirazımız, eleştirimiz yok. Biz çevrilen dolapta aldığımız yerden rahatsızlık duyuyoruz. Çevrilen dolaba değil bu düzenekteki pozisyonumuza itiraz ediyoruz. Hayatımızın Sülün Osman gibi vakalar üzerinden somutlaşan adli boyutlarıyla sınırlı değil mesele. Hayatla kurduğumuz genel ilişkinin adli vakada somutlaşması o. Memlekette ahval ve şerait bu minvalde maalesef.

Hele hele hayatımızın bazı alanları var ki çevrilen dolaptan şikâyet eden olmadığı gibi düzenekteki yerinden de şikâyet eden yok! Memleketimizde eğitim alanı tam da bu ölüm sessizliğinin hüküm sürdüğü alan. Bütün bu girizgâhı da yeni başlayan eğitim sezonumuz vesilesiyle eğitimdeki ahvalimizin içler acısı halini bir kez daha hatırlatmak için yaptım. Malum olduğu üzere eğitim faslında yaklaşık iki yüzyıldır işleyen bir düzenimiz, bir düzeneğimiz var. İki yüzyıldır vaatlerde bulunan ve vaatlerini gerçekleştirmeyen yine de bugün kurulmuş gibi aynı vaatleri aynı şekilde tekrar ederek bizlere seslenmeye devam ediyor. Sülün Osman’ın çevirdiği dolapta çarpılan ‘potansiyel dolandırıcılar’ hiç olmazsa çarpıldıklarında ‘dolandırıldım!’ diye karakola koşuyorlardı. Biz iki yüzyıldır, çevrilen dolap üzerinden çarpıldığımızı fark edecek bir ‘uyanıklık’ gösteremedik maalesef. Bu yönde bir uyanıklık gösterme ihtimalimiz de yok açıkçası. Vehbi Başer Hoca eğitimle ilgili bir değerlendirmesinde bu kolektif uyuşukluğumuzun altını çiziyordu: ‘… Evet, Milli Eğitim, mazgallarına sinmiş bir Yeni Çeri ruhunun bütün reformları eğlenceye dönüştürerek çöp ettiği bir kabare tiyatrosudur. Asıl problem, bu kabarenin izleyicileri olarak vatandaşların bu koca tiyatronun bir eğitim teşkilatı ve burada dönen dolabın eğitim faaliyeti olması gerektiği yönündeki bağnaz ısrarından kaynaklanıyor.’

Açıkçası yapısal anlamda bir ‘eğitim reformu’ girişiminin MEB bünyesi içinde vaki olup olmadığı hususunda şüpheliyim. Zira uzun yıllar MEB’de müsteşarlık yapan Yusuf Tekin tarihe geçmesi ve hesabı verilmesi gereken şu tespiti yapmıştı: ‘Türkiye'de eğitim sistemi cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hiç değişmemiştir. Bunu çok iddialı olarak söylüyorum. Sadece eğitimde bu ana felsefeye ulaşmak için kullanılan araçlar üzerinde minimal değişiklikler yapılmış. Asıl ulaşılmak istenen sonuca sistemi götürecek yolda ufak tefek değişiklikler yapılmıştır ve bu değişikliklerin hiçbiri eğitim sistemi değişikliği değildir.’ Bu tespiti yapan kişi, bu tespitin yapıldığı ortam, tespitin yapılmasından bu yana yaşadıklarımız zaten neden yaşadıklarımızı fazlasıyla hak ettiğimizi gösteriyor. Eğitimde ‘asıl problem, bu kabarenin izleyicileri olarak vatandaşların bu koca tiyatronun bir eğitim teşkilatı ve burada dönem dolabın eğitim faaliyeti olması gerektiği yönündeki bağnaz ısrarından kaynaklanıyor.’

Oh ne ala memleket! Dolap çeviriyorsun, üzerinde dolap çevrilenlerin ruhu duymuyor. Bu esas itibariyle dolap çevirenlerin maharetlerinden ziyade başlarında dolap çevrilenlerin kifayetsizliklerinden ileri geliyor. Ruhlarının duymayışı çevrilen dolabın sofistike oluşundan kaynaklanmıyor tersine orta yerde tangır-tungur dönen kaba saba dolabı duyamayacak haldeki kör ve kötürüm ruha mahkum olmalarından kaynaklanıyor. Halimiz bu olunca; varlığımıza kastediyor olsa da, ‘bağnaz ısrarı’mızı bileyerek bir varoluş yanılsaması yaşamayı ‘bilinçli’ bir varoluş stratejisi zannetmek de çok absürt olmuyor.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan