SULTANAHMET KATLİAMI'NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Türkiye, canlı bomba saldırılarının hedefi olan bir ülke haline geldi. Suruç, Diyarbakır ve Ankara katliamlarından sonra İstanbul'da Sultanahmet meydanında bir canlı bomba saldırısı daha gerçekleşti. Canlı bomba katliamı sonucu on kişi hayatını kaybederken on beş kişide ağır şekilde yaralandı. Sultanahmet katliamı, DAİŞ denilen çetenin ülkemizde gerçekleştirdiği son büyük katliamdır. DAİŞ katliamları konusunda çok ciddi bir tecrübeye sahip olmamıza ve ağır bir maliyet ödememize rağmen, bu yeni terör olgusunu yeterince tanıdığımızı söyleyemeyiz. DAİŞ Terörü denilen yeni şiddet biçimini anlamak ve analiz etmeye çok ihtiyacımız vardır.
DAİŞ, Ortadoğu coğrafyasında etkili olan bir yapıdır. Son iki yüz yıldır yaşadığımız acı tecrübeler, DAİŞ gibi terör çetelerini beslemelerine ve gelişmelerine yaramaktadır. DAİŞ terörü, şiddeti, teolojiyi (dini) ve sosyolojiyi (insanı) birbirine karıştırmaktadır. DAİŞ teröründe en tehlikeli olan şey, şiddetin, dindarlığın ve insanlığın birbirine karıştırılmasıdır.
DAİŞ terörü, İslam'ı radikalleştirmektedir. Radikalleştirilen İslam, İslami olmadığı gibi insani de değildir. Radikalizm din dışıdır. Din adına radikalizm, aslında din adına din dışılığın dini ele geçirmesidir. Radikallik ve dindarlığın birbirinden ayrılması önümüzdeki en önemli meydan okumadır.
Selefilik, DAİŞ terörünün dini alt yapısını oluşturmaktadır. DAİŞ ve selefilik birbiriyle özdeş hale gelmişlerdir. Ancak selefiliği yeniden tanımlamamız gerekmektedir. Selefilik, klasik anlamda dini ibadetlerin ve amellerin sahih ve otantik olarak yaşanması arayışı değildir. Modernist selefilik siyasi iktidar ve hegemonya için şiddet dahil her türlü siyasi güç mücadelesinde din adına var olmaktır.
Radikal selefilik, kendi mensuplarını kutsal varlıklara dönüştürdüğü gibi, düşmanlarını da şeytanın askerleri olarak tanımlamaktadır. DAİŞ ideolojisi için Kürtler, batılılar ve Şiiler şeytanın askerleridir. Kendilerini Tanrı'nın gazabının araçları olarak gören DAİŞ teröristleri, yaptıkları her saldırıyı ebedi hayatı kazandıran bir ibadet olarak değerlendirmektedirler.
Terör, İslam'ın fıkıh başta olmak üzere tefsir ve hadis birikimini yağmalamaktadır. İslam'ın insanlığa bıraktığı büyük birikim hunharca yağmalanmakta ve değersizleştirilmektedir. DAİŞ gibi terör çeteleri, hoyratça yapmış oldukları her türlü terörizm için hadisleri, ayetleri ve fıkhi hükümleri referans vermektedirler. Hadis, tefsir ve fıkıh, insanı ve insanlığı aydınlatmak için var olan kaynaklardır. Bunların insanın yok edilmesi için istismar edilen kaynaklara dönüştürülmesi İslam geleneğinin içinin boşalmasına neden olmaktadır.
DAİŞ Terörizmi, Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun bir numaralı sorunudur. İslam dünyası, dış mihraklar ve komlo teorileri arayışına girmeden terörün içimizde niçin yer bulduğu, dinimizi ve maneviyatımızı nasıl istismar ettiği üzerinde durmalıdır. Terörü içimizde besleyen kaynakları ve anlayışları kurutmadığımız sürece DAİŞ, Irak'ta, Suriye'de ve İstanbul'da kan dökmeye devam edecektir. İnsanların ölmemesi için, insanı yaşatmak için, dinin bir terör aracına dönüşmemesi için Allah'a kulluğu amaçlayan insanı insana tanış ve akraba kılan sahih bir teoloji geliştirmemiz gerekmektedir. Sahih bir teoloji, terörizmin her çeşidinin karşısında olmalıdır.
DAİŞ, Sultanahmet meydanında sadece turistleri hedef almamıştır. DAİŞ gibi terör örgütleri, çok büyük mesajların verilmesi, kirli planların gerçekleşmesi için kullanılan araçlardır. DAİŞ, Sultanahmet saldırısıyla Türkiye'yi, Müslümanları ve dünyayı bir bütün olarak düşman hedef kabul ettiğini ilan etmiştir. DAİŞ, Sultanahmet katliamıyla Türkiye'yi İslam ve Batı dünyasından önce kopartmaya sonra çatıştırmaya çalışmaktadır. Türkiye, DAİŞ terör tuzağına düşmeden İslam toplumlarıyla ve dış dünya ile yoğun insani ilişkiler kurmanın yollarını bulmalıdır.
Terör saldırıları sonrasında yapılan resmi açıklamalarda zayıf görünmemek için herhangi bir zafiyetin söz konusu olmadığı özellikle vurgulanır. Terör, sıradan bir polisiye olay veya adi bir adli vaka değildir. Terörizm, çok karmaşık bir sosyolojiyi, yaralanmış ve dağılmış bir psikolojiyi, travmatik bir tarihi, temelleri sarsılmış bir kültürel yapıyı, zehirlenen insan ilişkilerini, devletler oyunu denilen acımasız hegemonik mücadeleleri içeren karmaşık bir olgudur. Polisiye açıdan zafiyetin olmaması yeterli değildir. Önemli olan sosyal, kültürel, psikolojik ve siyasal açılardan terör karşısında zafiyet içinde olmamaktır.
Terör ve şiddetle mücadelede en etkili mücadele yolu, insana yatırım yapmaktır. İnsanı, sosyal, kültürel, ahlaki, manevi, İslami, psikolojik ve düşünsel açılardan güçlendiren her türlü girişim ve yatırım, terör ve şiddete karşı verilen en etkili mücadeledir. İnsanımızı, insanlığımızı ve İslam'ımızı teröre kurban vermemek için beşeri ve sosyal yapımızdaki zafiyetleri giderip insani tahkim seferberliği içine girmeliyiz. İnsanımıza, sorunlarla şiddet ve terörizmle başa çıkılamayacağını öğretmeliyiz. Terör ve şiddet yerine insana ve topluma katkı sunan Allah rızasını amaçlayan sahih ameller yapmanın çözüm olduğu bilincini kazandırmaya çalışmak hepimizin İslami ve insani sorumluluğudur.