Sultan 2. Abdülhamid’in “İslâm Birliği” siyaseti
Osmanlı Devleti’nden onlarca sultan gelip geçti. Fakat Sultan 2. Sultan Abdülhamid en çok konuşulan hükümdarlardan biri oldu. Bunalımlı bir dönemde tahta çıkan Sultan 2. Abdülhamid Han, Batı’ya karşı dengeci, Doğu’ya karşı Ümmetçi siyaset izleyerek, bu dehasıyla “Hasta Adam” ilan edilen Osmanlı’yı 33 yıl ayakta tutmayı başardı. Dünyayı sömürmek için el ele veren “bâtıl” güçler, Sultan 2. Abdülhamid’in hallini gerçekleştirdikten kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti’ni çökertip, paramparça etti. Bugün İslâm coğrafyasında hâlâ o parçalanmanın etkisiyle, kan ve gözyaşı dinmek bilmiyor; Mısır’dan Libya’ya, Yemen’den Suriye’ye, Irak’tan Filistin’e kadar âdeta kıyamet yaşanıyor.
***
Hanedan-ı Âl-i Osman’ın 34. temsilcisi olan 2. Abdülhamid Han, devleti “Dağılma Dönemi”nde siyasi dehasıyla 33 yıl idare eder. (31 Ağustos 1876- 27 Nisan 1909) Fakat finalde vuku bulan ve tarihe kara bir leke olarak not düşülen “31 Mart Vak’ası”, bir çöküş öyküsü ve acıklı bir hâtıra olarak hâlâ yüreklerimizi parçalar.
19. yüzyılın sonlarında Balkanlar’da gelişen olumsuzluklarla bunalan Osmanlı, Batılı emperyalistlerin kurduğu baskılarla yeni bir sürece zorlanır. “Meclis-i Mahsusa” tarafından pazarlık konusu olarak yapılan Kânûn-i Esâsî, iki aylık yoğun bir tartışma sonunda 23 Aralık 1876 tarihinde Sultan 2. Abdülhamid Han’ın onayıyla yürürlüğe girer. Uygulamaya konan 119 maddelik Kânûn-i Esâsî, bağımsız bir İslâm ülkesinde yürürlüğe giren Batılı anlamda ilk yazılı anayasa olma özelliğini taşır. Fakat Sultan 2. Abdülhamid Han, kısa bir süre sonra “93 Harbi”ni (1877-1878 Osmanlı / Rus Savaşı) bahane ederek bu anayasal yönetime son verir. Bu durumdan rahatsız olan Jön Türkler, sudan sebeplerle ortalığı velveleye vermeye başlar. 1889 yılında kurdukları İttihat ve Terakki Partisi’ni devreye sokarak “genç subayları” halka karşı ayaklandırır. Ayaklanmayı önlemek amacıyla Kânûn-i Esâsî’yi tekrar yürürlüğe koyan Sultan 2. Abdülhamid Han, 2. Meşrutiyet’i ilân eder. (23 Temmuz 1908) Bu süreçten sonra Osmanlı Mebusan Meclisi âdeta hainlerin yuvandığı bir merkez haline dönüşür.
***
Avrupalıların “hasta adam” ilan ettiği Osmanlı Devleti’nin başına geçen Sultan 2. Abdülhamid, başarıyla yürüttüğü dış politikayla emperyalistlerin oyunlarını bozar. “İslâm Birliği” siyasetiyle başta İngiliz ve Filistin’de yerleşim taleplerini geri çevirdiği Yahudilerin canını sıkar. Avrupa basını ve sermayesini elinde bulunduran Yahudi lobileri fırsat kollamaya başlar.1894’te Doğu Anadolu’yu yurt haline getirmek isteyen Ermeni komitacıların eylemleri, kendilerine itaat etmeyen Sultan 2. Abdülhamid’i halletmek için küresel güçleri harekete geçirir. İngiliz ve Yahudi sermayedarların desteklediği basın, karalama kampanyalarıyla Sultan 2. Abdülhamid’e linç kampanyası başlatılır. Fransız tarihçi Kont Albert Vandal, saltanatı boyunca kan dökmekten kaçınan Sultan 2. Abdülhamid’i “kan dökücü” manasına gelen Le Sultan Rouge (Kızıl Sultan) ifadesiyle itham eder. İçimizdeki gafiller de bu galat-ı meşhur yakıştırmaya mal bulmuş mağribi gibi sarılır. Sonrasında zalim, katil, diktatör ve tiran gibi aşağılama propagandalarının ardı arkası kesilmez.
***
Basın yayın organları Sultan 2. Abdülhamid Han’a karşı ağır eleştiriler yaparken, Selanik’ten İstanbul’a getirilen Avcı Taburları “şeriat isteriz!..” çığırtkanlığıyla tarihte adı 31 Mart Vak’ası (isyan, Rûmî takvime göre 31 Mart 1325 tarihine denk geldiğinden bu ad ile anılmıştır) olarak geçecek isyanın fitilini ateşler. İttihat ve Terakki Partisi, kanlı olaylara karıştığı gerekçesiyle “Kızıl Sultan” ilan ettikleri Sultan 2. Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek için gemi azıya alır. İsyanın sebebi çok aşikârdır; vatan topraklarını satmamak. Filistin ve Kudüs’te para (yüz elli milyon altun İngiliz lirası) karşılığı yerleşim yeri isteyen Yahudilere, “Vatan toprakları satılmaz. Kan akıtılarak kazanılan vatan toprakları ancak kan akıtılarak verilir...” diyen 33 yıllık Devlet Başkanı Sultan 2. Abdülhamid Han, miladî 13 Nisan 1909’da tarihe “31 Mart Vak’ası”yla vuku bulan menfur olaylar silsilesiyle tahttan indirilir.
***
27 Nisan 1909 Salı günü, Selanik Milletvekili ve İtalyan casusu Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni komitalarının adamı Senatör Ermeni Aram Efendi, Arnavut isyanını kışkırtan Draç Milletvekili Arnavut Esat Toptani Paşa ve Bahriye Feriki Laz Arif Hikmet Paşa’dan oluşan heyetin, Yıldız Sarayı’nın duvarlarını çatlatan “Bermucibi Fetva-yı Şerif (fetva gereğince) millet sizi hal etti” diyerek “hal, hal, hal...” diye tempo tutmalarını hatırlamamak “tarihe ihanet” olur. Theodor Herzl başkalığındaki Siyonist güruh ve Jön Türklerin elele vererek derdest ettiği Sultan 2. Abdülhamid Han, apar topar 27 Nisan günü Sirkeci garından hareket eden trenle Selanik’e sürgüne gönderilir. Osmanlı’nın son dönemlerinde entrikaların merkezi haline gelen Yıldız Sarayı, halk tarafından yağmalanıp, perişan edilir. Aslında sadece Yıldız Sarayı değil, halline karar verilen Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han’la birlikte Cihan Devleti Osmanlı da yıkılır. Sultan 2. Abdülhamid Han tahttan indirilince; önce Filistin, sonra Evlad-ı Fatihan daha sonra da “Millet-i İslâmiye ve Ümmet-i Muhammediye” yetim kalır.
***
2. Abdülhamid Han’ın sürgüne gönderilişiyle birlikte Yıldız Sarayı’nı basıp şahsi eşyalarından tutun da devletin önemli evraklarına kadar yağmalayıp talan edenler, çok kısa süren bir sarhoşluk ve başıboşluk döneminden sonra uyanır!.. Derin pişmanlıklar içinde Ulu Hakan’ı yâd etmeye başlarlar. Yaptıkları hataları anlarlar fakat iş işten geçmiş; 2. Abdülhamid Han, Devlet-i Âliye’nin hazin sonunu görmeden İstanbul Beylerbeyi Sarayı’nda 10 Şubat 1918’de acılar içinde vefat etmiştir. Naaşı milletinin büyük alaka ve teveccühüyle dedesi 2. Mahmud’un medfun bulunduğu Divanyolu Caddesi’ndeki türbeye defnedilir.
Pişmanlık duyanlardan Şâir-Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı, “Sultan Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdat” isimli şiirinde hislerini şöyle dile getirir: “Tarihler ismini andığı zaman, / Sana hak verecek, ey koca sultan; / Bizdik utanmadan iftira atan, / Asrın en siyâsî padişâhına... // Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz, / Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz. / Sade deli değil, edepsizmişiz. / Tükürdük atalar kıblegâhına...”
Şâir- Filozof Rıza, Sultan 2. Abdülhamid Han'ın ruhaniyetinden pişmanlık içerisinde bu ifadelerle yardım dilenirken, Enver Paşa, Süleyman Nazif, Mehmed Âkif Ersoy, Bediüzzaman Said Nursî gibi devrin önemli isimleri pişmanlıktan kahroluyorlardı. Fakat ne çare; 9 yıl içinde koca bir Cihan Devleti, İttihat ve Terakki idaresi altında çöküp, “imâmesi kopmuş tesbih taneleri” gibi darmadağın olup gitmiştir.
***
Vefatının 102. sene-i devriyesinde Sultan 2. Abdülhamid Hanı bir kez daha rahmetle yâd ediyoruz. Allah makamını âlî, mekânını Cennet etsin.