Süleyman Soylu’ya selam
Yıllar önce iki leptop ve bir telefonu çalınan bir eve emniyet kuvvetlerini çağırdık. Kuvvetler kendilerine demlenen çayı yudumlarken ve varsa bir daha almaya hazırlanırken mağdura şöyle bir tavsiyede bulunmuşlardı.
“Abi siz en iyisi sabah erken Dolapdere’den çalıntı laptoplarınızı uygun bir fiyata alın!”
Mağdurun ikinci kere yıkılışına şahit olduğumu bir ben bilmiyorum. Allah da biliyor. Kuvvetler ise bunu tavsiye eden olduğu için tanık sayılmazlar. Oradalar; yani olay yerindeler. Fakat olayı yerli yerince idrak etmemiş gibiler.
Yıllar geçiyor. Hemen herkes bu mağduriyetlerle ilgili mizaha devam ediyor.
Bir ülkede mal emniyetinin ihlaline gülünüyorsa, hatta bu konuda türlü mizah üretilmişse bu ülke ya hırsızlığı seviyor, kanıksamış. Ya hırsızlarını en ileri, vıcık vıcık hümanizm ile seviyor. Yani o insan insanlıktan çıkmışsa da insan aşığı bir memleket bu memleket. Veya çok zengin de “Aman n’olcak yenisini alırız!” diyor. Vesaire vesaire. Saçmalamanın sonu yok. Fakat bu bir gaste yazısı olacak gibi duruyor. Ele güne, vidana, hukuka hatta diğer ülkelere karşı…
Yıllar geçti.
Geçen hafta Cerrahpaşa’da iki hırsız sabaha karşı 05.00’de afili bir motoru çalıyorlar. Ertesi gün gece sabaha karşı yine bir motor daha. Aynı günlerde Süleymaniye’de bir yayınevinin içi boşaltılıyor. Kuvvetler geliyor. Yine aynı dil.
“Abi bu işten bir sonuç alamayız. Geçmiş olsun!”
Şahit olduğumuz veya bir takım doğru sözlü mağdurların anlattığına göre; olay yeri ekibi olayın yerine olaydan çok sonra bir zahmet geliyor. Geldiğinde de ilk söylediği şey: “Bundan bir şey çıkmaz. Sonuç alamayız. Geçmiş olsun!” Mağdurlar kendi kayıplarının başına geçip, bizzat kamera görüntülerine ulaştığı ve bildirdiği halde o kayıtları dahi incelemeye tenezzül etmiyorlar kuvvetler.
Daha ilginç olanı da var. Kuvvetlerin tecrübelilerinden birine danışılıyor. Deniliyor ki “Birimleri daha bilinçli harekete geçirebilmemize yardım eder misiniz?” Yani arkadan ittirebilir misiniz? Çünkü işlerini iyi yapmıyorlar. Mağduruz ve sadece “Geçmiş olsun ama bundan bir sonuç çıkmaz!” repliğini tekrar edip duruyorlar. Hep bir ağızlar.
Güya daha iyi bir sonuç alınacağı umuduyla şikayet bildirilenin önerdiği şey ise şu:
“Hırsızlarla irtibata geçebilirseniz iyi olur. Çünkü motorları hemen parçalıyorlar ve tamircilere satıyorlar. Aranızda anlaşacağınız bir fiyatla hırsızdan çalınan malınızı satın alabilirsiniz.”
Tabi bunları duyduğumuzda donuyoruz. Bu sıcaklarda. Ağustos’un ortasında… Ve artık bunun bir gazete yazısı olmayı çok fazla hak ettiğine karar veriyoruz.
Bir ülke düşünün. Hırsızlar masumların elini kesiyor. Birkaç kuruş helalinden kazançlarını, maddi güçlerini çalıp çırpıyor. Emniyet Kuvvetlerinin hırsızlarını kovalamayı bıraktığı bir ülke düşünün. Hırsızlarınızla barışın, mallarınızın çalınmasıyla ve hesap sorulamamasıyla barışın, bununla yani mal emniyetsizliği ile yaşamayı öğrenin, kanıksayın dediği bir ülke düşünün…
Sıra neyde?
Canda mı?
Yok artık! Şimdilik sağız. Can emniyetimiz fena değil. Hem zaten kadınlar ölüyor daha çok… “Belli kadınlar”…
“Adam sende. Cana gelmesin de mala gelsin.”
Ne kadar nankör bir milletiz ya hu…
Sayın Süleyman Soylu’ya sesleniyorum. Biz daldaki eriği çalmama tembihi ile büyüyen çocuklar iken ne ara bu durumlara düştük? En fazla genciken kalp çalardık. O kadar! Onu da kalbin sahibi helal etmezse, kederimize güler, geri verirdik.
Hey gidi…