Süleyman Soylu, Ekrem İmamoğlu, adaylık meselesi…
İçişleri Bakanlığı, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nde işbaşı yaptırılan 500 civarındaki personelin, “terör
örgütleriyle bağlantılı” oldukları yönündeki ihbar, şikâyet ve tespitler
üzerine teftiş başlatınca neler oldu?
İzliyorsunuzdur, Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile kurmaylarından“çok ilginç” tepkiler geldi.
Sayın İmamoğlu ve kurmayları, hep bir
ağızdan, “Verilemeyecek hesabımız
yoktur! Hukuk kurallarına uygun şekilde yapılacak teftiş bizi memnun eder!..
İstediğiniz bilgi ve belgeleri size verelim. Sonuna kadar araştırın,
bünyemize gerçekten de böyleleri sızmışsa bunların ayıklanmasını biz de
isteriz! ” deseydiler,
demekle yetinseydiler…
Ne iyi olacaktı!
Hayır!..
Çoğu vakit rahat hallerine şahitlik
ettiğimiz…
Bu tavrının “siyasette kendisine avantaj sağladığını” vurguladığımız Ekrem İmamoğlu, yine öyle bir görüntü sergilemek
yerine konuyu başka alanlara taşımayı tercih etti!..
Konuyu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bağlamayı…
“Psikolojisi bozulmuş, tedaviye ihtiyacı var!” yollu lâflarla konuyu “basit”leştirmeyi –nedense- uygun
gördü!..
Sayın İmamoğlu’nun
her bir kelimesi üzerinde ayrı ayrı durulması gereken şu sözlerine de bakın
lütfen: “’Hak yemem ve hakkımı da
yedirmem’ dedim. Bugün de diyorum ki; ‘İstanbul’a hizmet eden 86 bin yol
arkadaşımın yanındayım, ezdirmem’. Suçu olanla sonuna kadar birlikte mücadele
edelim. Ama şu bilinsin ki; İBB Ailesi’ne saldıranlar karşılarında beklenmedik
bir birliktelik ve güç görecek!”
Bu açıklamanın neresinden tutarsınız?
Hem “Suçu olanla sonuna kadar birlikte mücadele edelim” demek…
Hem de, teftişi “İBB Ailesi’ne saldırı” olarak nitelendirmek!..
Ne demek?!
Öte yandan…
Sayın İmamoğlu’nun
emekçi haklarına saygı düzeyini, işbaşına geldiği günlerde gördük.
Seçim kampanyasında “Kimsenin işine ve
emeğine dokunmayacağız!” sözünü veren Ekrem İmamoğlu’nun iş başına
geldikten çok kısa süre sonra neler yaptığını bütün kamuoyu biliyor!..
İşin bu tarafı bir yana…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 86
bin çalışanı ile üzerinde durulan 500 küsur kişinin ne alâkası var?
Misal;
Gazeteciler arasından da, “sıkıntılı” tipler çıkabiliyor..
Nitekim,
terörle bağlantılarından dolayı ceza
alan gazeteciler de oldu.
Ne bileyim, başka işler yapanlar da
vardır mutlaka!
Kamu kaynaklarına musallat olanlar,
fondaşlık ya da yandaşlık üzerinden türlü türlü “işler görenler” vardır.
Birisi bu duruma işaret ettiğinde…
Ben bir gazeteci olarak, “Bu, bütün meslek mensuplarını hedef alan
bir söylemdir?” mi demeliyim?
Ne münasebet!
Aksine…
“Kimlerse onlar, ortaya çıkartılsın.
Böylece. bizim mesleğin zaten sıkıntıdaki itibarı biraz olsun kurtulsun!” demem gerekmez mi?
Nitekim, ben sık sık bunu söylüyorum.
At izi ile it izi birbirinden
ayrılsın, diyorum!
*
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, dün, Ankara’daki bir etkinliğin ardından konu
hakkında değerlendirmelerde bulundu, izlemişsinizdir.
O da şöyle bir soru yöneltti
kamuoyunun dikkatine:
“İçişleri Bakanlığı’ndan çok sayıda kişi ihraç edildi.
Şimdi, İçişleri Bakanlığı (ya da Bakanlık’ta çalışan herkes) töhmet
altında mı kalmış oldu?”
Evet, ne alâkası var?
Külliye’den de zamanında bir dolu
sıkıntılı adam çıktı...
Nerelerden kimler çıktı ve gereği
yapıldı.
Geçmiş dönemlerde gördük…
Örgütlerin sızmadığı gazete,
televizyon kalmamıştı neredeyse!
Bunlar zamanla ortaya çıktı.
Bu gazete ve televizyonların
yönetimleri, o günlerde çıkıp da, “Bu bütün
çalışanlarımızı töhmet altında bırakmak anlamına gelir! Çalışanlarımızı
ezdirmeyiz!” yollu lâflar etselerdi…
Bu tuhaf kaçmaz mıydı?
Ya da, akla başka başka şeyleri
getirmez miydi?
*
Bakın, Ekrem İmamoğlu’nun en yakın görevlilerinden
biri, sosyal medya hesabından şöyle seslendi: “Bu saatten sonra İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu millete emanettir!”
Ekrem İmamoğlu, bu işi “Cumhurbaşkanlığı’nın yolunu açan bir fırsat
olarak mı görüyor?”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
hem Ekrem İmamoğlu’nu hem de Mansur Yavaş’ı işaretle “Görev sürelerini tamamlamaları gerekir!”
yollu değerlendirmelerde bulunmuştu malûm.
Bir de…
“Uygun görülürse, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı olurum!” demişti.
*
Millet İttifakı’nda çok çetin “adaylık rekabeti” dikkat çekiyor.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, çok abartılı
ifadelerle Ekrem İmamoğlu’nu öne
çıkartmasını ve kendisinin de “Başbakan
olmayı hedeflediğini” söylemesini “ince
mesajlar” olarak kaydetmiştik.
Sayın Akşener,
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’nın ötesindeki bir konumda olmasını
istemiyor.
Eski Ak Partililer Abdullah Gül ve
Ali Babacan’dan birinin “çatı adaylığına”
hiç sıcak bakmıyor.
Ağırlığını Ekrem İmamoğlu’ndan ya da kendisinden yana koymuş gibi görünüyor.
*
Tabii, öbür yanda da HDP’nin
hesapları var.
Bu partinin bazı ağır topları
defalarca aba altından sopa gösterdi.
Bir yöneticileri, “O koltuklarda bizim sayemizde
oturuyorsunuz!” diye haykırdı.
Bir başkası ise, kendileri için,
Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı’ndan farksız olduğunu bile söyledi!
“Benzemezler İttifakı”nın elbette sıkıntıları olacaktı, oluyor..
Ve bu sıkıntılar gittikçe artacak
gibi görünüyor.
*
Şöyle kendinden emin, rahat, kadrosu
çok güçlü, tek başına yürüyebilen, sağduyulu bir muhalefet partimiz olsaydı…
Ne iyi olurdu!..