Şule Yüksel
Bazı isimler vardır ki, fikir, sanat, irfan ve medeniyet semamızın kutup yıldızları gibidir. Onlar istikamet sahibidir. Her zaman size doğru hedefi gösterir, iyiyi işaret eder ve sizi asla yanıltmazlar. İşte Şule Yüksel Şenler de bu abide şahsiyetlerden birisiydi. Bugünlerde vefatının 5. yılı münasebetiyle onu rahmetle, hürmetle yâd ediyoruz.
İlk İslami şuuru ağabeyi Üzeyir’den alan Şule Yüksel, onun tavsiyesiyle Said Nursî’nin Risale-i Nurlar’ını okudu ve iki yıl boyunca derslere devam etti. Hayran kaldığı Tesettür Risalesi, onun için bir milattır. 1965’te hidayete erdi ve örtündü. Sonra da başörtünün sancaktarı oldu. Vefalı ve kadirbilirdi. Allah’a ulaşmasını, Bediüzzaman Hazretleri’ne ve eserlerine borçlu olduğunu söyledi. İman hakikatleri, artık bütün yazılarına ve eserlerine yansıyacaktır.
Şule Yüksel Şenler, yaşadığı şerefli, anlamlı ve ulvi hayatı, inancı, azmi, kararlılığı, hizmetleri, yazıları, kitapları ve konferanslarıyla nasibi olanlara da yaşatmaya çalıştı. O, milletimizin fazilet anıtı, seçkin rehberiydi. Genç kızların ‘şule’si/ışığı olmuş, yollarını aydınlatmıştı. Mukaddes davanın bir başka mensubu Necip Fazıl’a sordular: “Üstadım Şule Yüksel Hanımı nasıl bilirsin?” Cevap müthiş: “Bu âlemde ben nasıl ‘Fazıl’sam, Şule Hanım da ‘Fazıla’dır.”
Bir iman, mücadele ve aksiyon öncüsüydü. Bir nesle mihmandar oldu. Gazete ve dergi yazılarında, kitaplarında İslam’ı anlattı, davasını dile getirdi. Yüzlerce defa basılan ve “Birleşen Yollar” adıyla filme çekilen Huzur Sokağı, Türkiye’de en çok sevilen ve okunan romanlardandır. Aileler, roman kahramanları Feyza ve Bilal isimleri ile yazarın adını çocuklarına verdi. Gençliğin Izdırabı, Bize Ne Odu?, Hidayet, İslam’da ve Günümüzde Kadın, Kadın ve Evlilik, Kız ve Çiçek, Uygarlığın Gözyaşları ise yazarımızın diğer eserleridir.
Anadolu’yu karış karış gezerek genç kızlarımıza başörtüsünü, tesettürü, İslam’ın emirlerini sevdirdi; huzurlu bir hayata bağladı. Kendisine “Çok yoruluyorsun bari her çağrıldığın ilçeye gitme.” diyenlere, “Anadolu’nun o kadar çok ihtiyacı var ki, imkân olsa her köye gitmek, anlatmak isterim.” diyordu. O, hastalıklarıyla uğraşırken bile Rabbine şükrediyordu. Örnek bir hayatı yaşamış, hayırlı ve müspet bir çığır açmıştı. Son konuşmalarından birinde, “Ardımızdan azimle iradeyle gelecek gençler için Allah’a şükrediyorum.” diyordu.
Pazar günü Yeni Dünya Vakfı Genel Merkezi’nde Şule Yüksel Şenler’i rahmetle andık. Demet Tezcan, Haluk İmamoğlu ve İsmail Fatih Ceylan onu anlattılar. Hayatından, hizmetlerinden, ideallerinden, eserlerinden ve mücadelelerinden bahsettiler. Dinleyiciler anlatılanları bazen hüzünle, bazen de tebessüm ederek dinledi. Şenler’in hep yakınında bulunmuş ve ona dair kıymetli bir eser yazmış olan Demet Hanım’ın anlattıkları, yeni ufuklar açtı. Bugünlerde azgın bazı muhalifler hep sataşıyor ya geçmişte de bilhassa basında saldırganlar vardı. Bu güruh yine Şenler’e çatıyor, hakarete yelteniyor ama ağızlarının paylarını alıyorlardı. Siyasiler ayrı teraneydi. Ama Şule Hanım gürültüye pabuç bırakmıyor, yazılarıyla hak ettikleri cevapları veriyordu. Açılan soruşturmalar, takibatlar ve hapislikler umurunda bile değildi. Zira kâmil imana sahip olan bir mümineyi, cihanda kimse korkutamaz. Devrin Cumhurbaşkanı’nın lütfeder gibi “Başını açsın, onu affedeyim, serbest kalsın.” sözlerine verdiği destansı cevap var ki onu da Demet Hanımın Şule Yüksel Şenler Bir Çığır Öyküsü kitabında okuyun. Türkiye’deki yasakçı cumhurbaşkanları şükürler olsun geride kaldı. Şimdi vesayetleri kaldıran, Şenler’in aziz hatırasına sahip çıkan bir Cumhurbaşkanımız ve muhterem eşi var. Sağ olsun, var olsunlar.
Toplantıdan sonra dinleyicilerle birlikte Eyüpsultan Camii’nin yanındaki hazireye gittik ve büyüğümüzü kabri başında ziyaret ettik. Tilavet edilen Kur’an-ı Kerim’den sonra dualar edildi, Fatihalar okundu. Ahiret komşuları Mehmed Fırıncı, Rasim Özdenören, Yavuz Bahadıroğlu, Alev Alatlı, Ahmet Kekeç ve Mustafa Sabri Küçükaşçı’ya da uğrayıp dualar ettik. Hepsine rahmetler diledik.
Şule Yüksel Şenler’in bütün yazdıkları bugün de tazeliğini koruyor. Eserleri yeni bir aşk ve şevkle okunmalı. Dostum İsmail Fatih Ceylan, onu anlattığı Şule isimli romanını bitirdi. Eseri bir an önce okumak istiyoruz. Sanatkârımız ve bestekârımız Hasan Kılıçatan Şenler’in şiirlerini besteledi. Onları da yakın zamanda dinlemeliyiz. “Yeni Şule Yükseller”in yetişmesini sağlamak gayesiyle kurulan Şule Yüksel Şenler Vakfı övünç kaynağımız; bugün program düzenliyor.
Hep ümitliydi. “İslam Güneşi” başlıklı yazısında şöyle diyordu: “Büyük mürşid, vefatından evvel inanan gönülleri şu müjdeyle serinletmişti: ‘Ümitvar olunuz! Şu istikbal inkılâbatı içinde en gür seda, İslam’ın sedası olacaktır.’ İnanan insan, her vakit ümitvardır, Allah’ın rahmet ve kudretinden ümidini kesmez. ‘İslam’ ise; zuhurundan bu yana hatta kıyamete kadar her zaman ve her an ‘seda’sı ‘en gür’ olandır.” Bir Fetih günü, 29 Mayıs’ta doğmuştu. Fetih’le geldi, feyizle doldu, yola koyuldu. Nesilleri yetiştiren ve topluma şuur veren “Şule Abla” oldu: “Tek başına bir ordu.” O, şimdi İstanbul’un fethi için müjdelenmiş bu güzel ve kutlu şehre gelen Eba Eyyübel Ensari Hazretleri’nin komşusu olarak mahşeri, ebedî sabahı bekliyor.