Sular Isınıyor
Paranın bir silah olarak kullanıldığı günümüzde döviz kurları üzerinden yürütülen savaş tüm hızıyla devam ediyor. Kur savaşı, ekonomik savaşın alt cephelerinden biri olup ülkelerin bedelini ticari ortaklarına ödetmek pahasına maliyetlerini düşürmek, ihracatı artırmak, istihdam oluşturmak ve büyümeyi canlandırmak için para birimlerinin değer kaybına uğramasına göz yummaları veya kasıtlı olarak değer kaybettirmelerini içerir. Bir ülkenin parasının değeri o ülkenin en zayıf noktalarından biridir. Para çökerse kendisiyle beraber tüm piyasaları da çökertebilir.
ABD Savunma Bakanlığı'na, ABD istihbarat camiasına ve büyük hedge fonlarına küresel finans konusunda danışmanlık yapan James Rickards'ın deyimiyle ABD ulusal güvenlik camiası zamanında bu tehditleri yeterince dikkate almamış. Aynı şekilde Washington Times muhabiri Bill Gertz, "ABD yetkilileri ve bağımsız analistler Pentagon, Hazine ve ABD istihbarat teşkilatlarının ekonomik savaş ve finansal terörizmin ABD'ye yönelttiği tehditleri kararlılıkla incelemediklerini" belirtmiş.
Başkanlık seçimi sürecinde "istihdam oluşturma" vaatlerinde bulunan Trump, küresel sermayenin ABD içerisinde reel sektörü zayıflattığını finans sektörünü güçlendirdiğini anlatmaya çalışıyor. Reel sektöründe büyük problemler yaşayan ABD'nin ithalatı ve beraberinde borcu da gün geçtikçe daha da artıyor. 2000 yılına kıyasla ABD'de hanehalkının borcu %133 artış göstermiştir. Tahmin ettiğiniz üzere bu borç küresel sermayenin bankalarınadır.
Geçen haftaki yazımda ABD Merkez Bankası'nın (FED) yönetiminin Wall Street Bankaları ve Avrupa uzantılarında olduğunu belirtmiştim. Gelelim konumuza. FED'in Ocak ayı tutanaklarına göre, ekonomi yolunda giderse faiz artırımının "oldukça yakın zamanda" yapılacağı öngörülüyor. Bilindiği üzere 2008 küresel finans krizi sonrasında FED faizleri indirmiş, ilk faiz artırımını 2015 yılı Aralık ayında ikincisini de 2016 yılı Aralık ayında gerçekleştirmişti.
Faiz artırımı, başta ABD ekonomisi olmak üzere dünya ekonomisi için de kritik önem arz ediyor. FED'in faizleri artırması durumunda para, anavatanına yani ABD'ye dönecek ve dünya genelinde değeri artmaya devam edecektir. Uluslararası ticarette doların kullanılması sebebiyle ABD'nin ihracatını azaltırken ithalatını da artırıcı etki yapacaktır. Böylece ABD'nin yaklaşık 20 trilyon dolar olan borcunu daha da artıracaktır.
ABD'nin bu borcunu incelediğimiz zaman ilk sırada yaklaşık 1 trilyon 250 milyar dolarla Çin gelmektedir. Yani, küresel sermayenin sanayi üretim merkezi olan ve parasında hiç çekinmeden devalüasyona giden Çinu2026
ABD seçimlerini yakından takip edenler bilirler. Trump, seçim kampanyası sırasında Çin'den ithal edilen ürünlere %40'a kadar vergi artırımı vaat etmişti. Buna karşılık Çin Ticaret Bakanı Gao "Ticaret savaşı söylemlerinin bir seçenek olmaması gerektiği" yönünde açıklamalarda bulundu.
Bu arada küresel sermayenin önemli kuruluşlarından olan IMF, dolar, euro ve yenin yanında yuan'ı uluslararası rezervler arasına sokmuştu. Böylece Çin, ABD doları karşısında büyük bir karşı hamle gerçekleştirmiş oldu. Eğer Çin, para birimi olan Yuan'ı dolar gibi rezerv konumuna getirmeyi başarabilirse ABD'nin elindeki en büyük koz Çin'in eline geçmiş olacaktır. Böylece ABD, dünyada en önemli güvenirliği, itibarı ve karşı konulamaz bir etkin silahını kaybetmiş olacaktır.
Trump, dünya piyasasını kontrol eden milli parası doların geçerliliği ve üstünlüğünü korumak için Güney Çin Denizi bahanesiyle o bölgeye askeri yığınak yapıyor. Nitekim ABD Savunma Bakanı Orgeneral James Mattis "İkinci dünya savaşından beri günümüzdeki en büyük tehlike terörizm ve Çin'in Güney Çin denizindeki harekatıdıru2026" açıklamasında bulunmuştu. Aynı şekilde Trump, sosyal medya hesabından "Çin para biriminin değerini düşürüp ABD şirketlerinin rekabet gücünü kırarken, ürünlerimize yüksek vergi koyarken (ABD, Çin mallarından vergi almıyor) ya da Güney Çin Denizi'nin ortasına askeri üs inşa ederken bize sordu mu? Hiç sanmıyorum" yazmıştı. Ayrıca, Trump bir adım daha ileri giderek " Ne zamana kadar tek Çin politikası takıntısına takılacağız?" açıklamasını de sözlerine eklemişti. Bu sözlerin ardından Çin ile ABD arası gerilmiş savaş sözcükleri kullanılmaya başlamıştı. Ancak Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Jinping arasındaki telefon görüşmesinin ardından Beyaz Saray "Başkan Tek Çin politikasına saygı duyuyor" açıklamasıyla gerginlik bir nebze olsun azalmıştı. Ta ki ABD'nin Güney Çin Denizi'ne 60 savaş uçağı taşıma kapasiteli 97 bin ton ağırlığındaki nükleer yakıtlı USS Carl Vinson uçak gemisini göndermesine kadar.
Güney Çin Denizi meselesi neden önemli diye sorarsanız sahip olduğu doğal kaynaklar ve dünya deniz trafiğinin üçte birinin yani yıllık 5 trilyon dolarlık ticaretin geçiş güzergahında olmasını söyleyebiliriz. Bu sebeple Güney Çin Denizi'nde, denize sınırı olan 8 ülke hak iddia ediyor. Çin, bu bölgede uzun menzilli füze bataryası konuşlandıracağı 20'den fazla üs inşaatını tamamlamak üzere. Sular gittikçe ısınıyor. Kaynaması an meselesi!