Sükût ve Hikmet
Alay, küfür, hakaret gibi gereksiz, boş ve şer konuşmak, istikametlerini kaybedenlerin işidir. Hakikat ereni, yerinde konuşur, gerektiğinde susar. Daha çok suskunluğu tercih eder ki, hakikatin kıymetini sözsüz ve kelamsız sükûnetiyle anlatır.
Acı, kötü, kırıcı ve itici dil, arkadaş, akraba ve dostlarını uzaklaştıran kötü kokular gibidir. Nifak ve fitne kokusu olan kötü sözler, birlik ve vahdeti bozar. Kalplere darlık, vicdanlara nankörlük, akıllara karışıklık veren konuşmalar, suskunluğun değerini ve saygınlığını hatırlatır.
Bilgenin anlattığı şahin ile bülbül arasındaki söz alışverişi ne güzeldir:
“Bülbül şahine der ki: İkimiz de kuş olduğumuz halde, sen padişahın sarayındasın, ben ise bahçenin dikenliğindeyim. Sen kuşları avlayıp yersin, padişahın yanında değer kazanır muradına erersin. Kuşların sultanı olursun. Ben ise günü güne eklerim, her gece sabaha kadar gülün açılmasını beklerim. Ben uyumadan o açmaz, uyanınca açılmış görürüm. Açıldığını göremem, muradıma eremem. Diken arasında muratsız ağlarım, yüreğimi dağlarım.
Şahin şöyle cevap verir: Ben bin murat alırım ama birini söylemem. Sen bir murat almadan bin söylersin. Susan murat alır, öten muratsız kalır.”
Sükutla hikmet ve hakikat ortaya çıkar. Ârifin zihni, akla geleni konuşmaz. Câhil ise, bilip bilmediği her şeyi bilgin gibi konuşur ve anlatır. Düşünen akıl, söz ve kelama ayar verir. Dingin hikmet ise, ona bilgelik kazandırır. Konuşmayan kalbe gelince, o da irfan saçar.
Kelâmın değerini âlim ve âkil bilir. Suskunluğun kıymeti ise, arifler meclisinde ehlince anlaşılır.
Sükûnet, vakti bereketlendirir. Çok ve boş konuşma, zamanı israf eder. Bilgi ve hikmet onunla zayi olur. Onun için demişlerdi ki: “Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsüdür.”
Konuşan, ilim ve irfan derecesini gösterir. Sükûnet mahfilinin eri ise, tefekkür âlemine sığınır; ilimle birlikte ilham, sezgi ve vicdan onunla beraber olur, olgunlaştırır.
Konuşmanın kötü şekilleri dedikodu, iftira, gıybet, koğuculuk, dilin afetlerindendir. Lâl olan dilsiz, fazilet mülkünün sultanıdır. Konuşmaz, düşünür; söylemez düşündürür. Dinler, keder ve hüzne ilaç olur.
Dilin tatlısı, Firavunu hidayete ulaştırır. Zehirli dil ise, istikameti kaybettirir. Kalpleri fesada düşürür, zihinleri bulandırır, akılları karıştırır; sonunda gönülleri kırar ve yıkar.
Dil, tatlı olursa, zâlim merhamet insanına dönüşür. Acı ve kaba dil, dingin insanı çıldırtır, zâlime çevirir. Onun için dili kılıca benzetmişlerdir. Dil, iki tarafı da keskin bir kılıç gibidir. Tatlı ve yumuşak bir dil, ilâhî ve nebevî hitabı hatırlatır. Keskin ve öfke taşıyan dil ise, mazlumları ağlatır. Dolayısıyla zorbaları akla getirir.
Suskunluk, emanet edilen bir söz gibidir. Rastgele ve çok konuştuğunda, sır ifşa olur, ayıplar dökülür, kusurlar meydana çıkar. Akıl, zekâ ve gönül hazinesi, sükûnetin dilini kullandığında her türlü engeli aşar.
Gurur ve kibir dili, Nemrut’un konuşma şeklidir. İbrahimî dil, yumuşak sesle konuşur, vakur bir şekilde sükûnetin dinginliğini yaşar.