Şükür terapisi
SESLİ MAKALE İÇİN TIKLAYINIZ...
Şükür, bize yapılan bir iyiliğe karşı iyilik yapanı övmek, ona karşı minnet ve saygı duymaktır. Bu da ancak şükre vesile olacak nimetleri öncelikle fark etmekle, görmekle olur. Elindeki nimetlerin farkında olmayan şükredebilir mi?
Her şey zıddı ile kaimdir. Zıddı olmayan yoktur. Elimizde olan iyi ya da kötü ne varsa, verilen nimetlere verdiğimiz anlam ile kötü ya da iyi olur. Verdiğimiz bu kararlar da bizim seçimimiz olur. Seçimini iyi yapmayan mutlu olur mu?
Bu seçimler bizim öncelikle yaşantımızı, alışkanlıklarımızı akabinde de kişiliğimizi oluşturur. Elbette yaşanılan çevre, doğduğu aile, en yakın örnek olan olan anne baba insanı bazı seçimleri yapmaya mecbur bırakabilir. Her şeye rağmen iyi ya da kötü hareket etmek bir seçim değil midir?
Gece ile gündüzün, siyah ile beyazın, güzel ile çirkinin, iyilik ile kötülüğün, varlık ile yokluğun, zalim ile mazlumun, fani ile bakinin farkını bilmeyen akli dengesi olmayandır. Güzellikler gidince elde kalanın kötülük olduğunu bilmeyene akıllı denilir mi?
Elde olan her nimetin bir tartısı vardır. Şükrün ölçüsü ise kanaat etmek, iktisatlı hareket etmek, elde olana razı olmak yani memnuniyet vardır. Şükrün zıddı ise hırslı olup elindeki nimetleri helal haram demeden israf etmektir. Peki bu durum nimeti verene saygısızlık yapmak değil midir?
Her şeyi makine ile yapmasına rağmen, zamanın hızlı akışına yetişemeyen günümüz modern insanı, her anını şikayetle geçirmektedir. Herkes birbirine halini anlatmaya, yaşadıkları olumsuzlukları söylemekle başlamaktadır. Hayata negatif bakan iyiliklere kör olmaz mı?
İsmini hatırlamadığım bir filmde baba oğluna şu şekilde nasihat ediyordu; “Oğlum korkakların gözüne bakma. Korkaklık bulaşıcıdır.” Demek ki insana sadece hastalıklar bulaşmaz. Cesur olmak her ne kadar bulaşıcı ise mutlu olmak da o kadar bulaşıcıdır.
Devamlı şikayet üzere olan insanlar etraflarına negatif enerji salgılarlar. Kusur aramaktır derk dertleri. Hatasız dost arayanın dostsuz kalacağı bilgisi vardır. Hatta kendisinin de bir çok hataları vardır. Lakin herkesin hatasız olmasını beklemektedir.
İçten bir çöküş yaşanmaktadır. Bir tür iç bunalım insanın yaşadığı duygular ile alakalıdır. Bu duyguları bedene yükleyen ise olaylara verdiğimiz anlamda gizlidir. Yanlış anlaşılmalar da insanı geri dönüşü olmayan yollara sokacak, eldeki nimetleri görmemeye sebep olacaktır.
Terapi, kişinin isteklerini, hedeflerini netleştiren, yaşam kalitesini arttırmayı sağlayan bir olgudur. Bir bakıma hayata farkındalık katar. Bireyin zorluklar karşısında kendisini nasıl güçlü hissetmesi gerektiğine yardımcı olur.
Hayatta bir çok öğrenilmiş çaresizlikler vardır. Geçmişten gelen acılar hatıralarda canlı tutulur. Her akla ve dile gelişinde acılar aynı tazeliği ile yaşanır. Terapi bu olayları yeniden yapılandırmayı öğretir. Bireyin öncelikle kendisine ve nimet verene güvenmesini sağlar.
Bir bakıma problem çözme becerisi olan terapiye, eldeki nimetler görülerek girilirse başarı kesin gibidir. Zira elde olan nimetler bu durumlarda pek görülmemektedir. Sahip olunan nimetleri kaybetme korkusu olmaması da bir tür şükürsüzlük değil midir?
Hayatta hiçbir şey ne çok sevinmeye ne de çok üzülmeye değer. Tek üzülecek şey ümittir. Ümidin yitirtilmesi hayatın bitişine denktir. Bundan dolayı alemlerin sahibi Zümer suresinin 53. Ayetinde şöyle buyurur.
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Kendi nefsine haddi aşan kullar, elindeki nimetlerin farkında olmayan, sahip olduklarını kendi malı gibi israf edenlerdir. Ne içinde bulunduğumuz bedenimiz ne de direk sahip olduklarımız bize ait değildir. Bir gün diğer gerçek sahibine istemesek de geçecektir. Asıl olan ise kaybetmeden fark etmektir.
Ves-Selam