Şükür
Yüce Allah insanı en güzel surette yarattı, onu dünya üzerinde şahidi kıldı ve onu sayısız nimet ile nimetlendirdi. “O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız.” (İbrâhîm; 34) Bu şekilde yaratılan ve nimet verilen kullardan istenen şey ise şükürdür. “Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi.” (Nahl; 78)
“Yapılan iyiliği bilmek ve onu
yaymak, iyilik edeni iyiliğiyle övmek; minnettarlık” anlamındaki şükür terim
olarak “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı
minnettarlığını ifade etme, nimete söz ve fiille mukabelede bulunma, Allah’a
itaat edip günah işlemekten uzak durmak suretiyle nimetin gereğini yapma”
şeklinde tanımlanır.
Şükür; nimetlerin asıl sahibini
tanımak, her nimetin Allah’tan geldiğini bilmek, nimeti değil, nimeti vereni
görmektir.
Şükür, nimetleri ihsan eden
Rabbine yönelmektir.
Şükür, özü, sözü ve davranışlarıyla
itaat halinde bir hayat yaşamaktır.
Şükür, verilen bir nimete karşı
bu nimeti verene saygı göstermektir.
Şükür, Allah Teâlâ’nın verdiği
nimetleri yerinde sarf etmektir.
Şükür, günahlardan kaçınmaktır.
Şükür, nimeti vereni bilip
gereğiyle amel etmektir.
Şükür, Allah Teâlâ’nın verdiği
nimetleri Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır.
Şükür, yapılan iyiliği anarak
ihsan edeni övmektir.
Şükür, derin bir saygıyla nimet
sahibinin iyiliğini anmaktır.
Şükür ilim, hâl ve ameldir. Bütün
nimetlerin Hak’tan geldiğini bilmek ilim, nimetlerin gerçek sahibine karşı
tazim, hürmet ve muhabbet duymak hâl, bu duyguların gerektirdiği minval üzere
yaşayıp şükrü sözlü ve fiili ifade etmek, nimetleri Hakk’ın rızasına uygun
olarak kullanmak ise ameldir.
Nimeti vereni anmak, onu övmek
dil ile, nimeti vereni tanımak ve onu tasdik etmek kalp ile, organların Allah’ın
emir ve yasaklarına uygun hareket etmesi, nimet sahibine lâyık olduğu şekilde
karşılık vermesi ise fiil ile şükürdür.
Şükür nimetin artmasına vesile
olur. “Hani rabbiniz, ‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok
vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ diye
bildirmişti.”” (İbrâhîm; 7)
Şükredenlerin mükafatını eksiksiz olarak Allah verir ve onların azap çekmesini
istemez. “Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size niçin azap etsin?
Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” (Nisâ; 147)
Yüce Allah “Rabbinin lütuflarını
şükranla an.” (Duhâ; 11) buyruğuyla
şükrü emretmekte, “Şükreden ancak kendi iyiliği için şükretmiş olur;
nankörlük eden de bilsin ki rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O büyük kerem
sahibidir” (Neml; 40) buyruğuyla da şükrün kazanımlarını bildirmektedir.
Peygamberimiz (a.s.) “Aza
şükretmeyen çoğa şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez.
Allah’ın nimetlerini hatırlayıp konuşmak şükürdür. Nimeti anmamak nankörlüktür.
Birlik halinde hareket etmek rahmettir. Ayrı hareket etmek ve bölünmek azaptır.”
(Ahmed Bin Hanbel, Müsned, C4 s.278) Buyurarak teşekkürün bir insanlık
borcu ve bir erdem olduğunu vurgular.
Şükrün zıddı ise küfür, yani
inkâr ve nankörlüktür.
“Allah’ım, seni zikretmek,
sana şükretmek ve güzel ibadet etmek için bize yardım eyle” (ebu Davud, Sünen,
Vitr, 26)