Şükrü Baba Yollarda
Erdebil'den başlayıp Tebriz ve Hoy üzerinden Van'a giden minibüs sürücülerinin içinde pala bıyıklı yelekli siyah takım elbisesinin içinde uzunca boyuyla Şükrü Baba dikkatimi çekmişti. Bu şahsiyet, Tanpınar'ın "Mahur Beste" romanında tiplemeye çalıştığı "Geçmiş Zaman" kahramanlarına yakın bir karekterde idi.
Zaman ile hayatı bir potada eritmeyi başarmış Şükrü Baba, genç delikanlıları kıskandırırcasına ikinci baharını yaşıyor. Bıyıklarına, saçlarına, elbisesine kısaca çağımızın gerektiği bütün hasassiyetlere harfiyen uyuyordu.
İran'ın Hoy otogarına vardığımızda Şükrü Baba'yı tanımıştım. Simsar'ın beş dakika on dakika en sonunda bir saat içinde kalkarız rotarları sonucunda sinirlenmiş. Hatta biletlerimizi almak için simsara bağırdığım da olmuştu. O vakit Şükrü Baba beni sakinleştirmişti. Bu rotar meselesine benim kadar kendisinin de üzüldüğünü, burada belli bir yolcu sayısına ulaşmadan minibüsün kalkamayacağını ifade etmişti. Peki neden yalanı meslek hali getiriyor bu simsarlar dediğimde tebessüm ederek bunlar simsardı demişti.
Evet bu simsardı çoğu yerde simsarlar böyle. Şükrü Baba da kendince haklıydı. Elinden gelen bir şey yoktu. O, durak yönetimine durak yönetimi de onun eline bakıyordu. Ama kendisinin yolda misaifrlerle hemhal olması onu daha fazla sorumluluğa itiyordu.
Benim için ailemi bir an önce Türkiye sınırına bırakıp Hoy'daki "Şems-i Tebrizu00ee" sempozyumuna katılmam gerekiyordu. Açılışta bulunmam lazımdı. Zira Türkiye'den çok kıymetli üstadım Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu gelmişti. Ona mihmandarlık yapacaktım. Şükrü Baba benim acelemi anlamış. Eğer gerekirse ailemle kendisinin ilgilenebileceğini, Van'a vardıklarında otogarda biletlerini alıp memlekete yolculayacağını taahüt etmişti. Ama içim rahat etmiyordu. Yine de hiç olmazsa sınıra kadar ailemi götürme düşüncesindeydim.
Nihayetinde minibüs hareket etmiş, Şükrü Baba da sesim çok çıktığı için olsa gerek beni en öne kaptan yanı olan önemli bir yere oturtmuştu. Yolda kendisiyle koyu bir sohbete koyulmuştuk. Şükrü Baba, yirmi yıl kadar kamyon şöförlüğü yapmış. Kendi kendini emekli ettikten sonra kolaydır diye minibüs almış ve Van-Hoy-Tebriz-Erdebil filosuna katılmıştı. Bu camiada da güzel hizmetleri olmuş Şükrü Baba'nın söylediğine göre Erdebil minibüs hattı ofisinde Şükrü Baba'nın büyükçe bir tablosu asılıymış. Eşyalarını minibüste unutan yolcuların eşyalarını getirip teslim edermişl. Bir seferinde çok kıymetli bir parayı bulmuş ve yine sahibine teslim etmiş imiş. Para sahibinin kendisine ödül olarak vermek istediği parayı da kabul etmeyecek kadar dürüst bir adam. Neden ödülü kabul etmedin diye sorduğumda "kendi aracımda buldum.Başka bir yerde bulsaydım belki." Demişti.
Şükrü Babayı ve minibüsünü yolda tanımayan yok gibidir. Askeri, polisi, köylüsü, şehirlisi, yolda kalanı hatta yol keseni bile... Bu İran tarafında da böyle Türkiye tarafında da böyle. Zaten sınırın her iki tarafındaki köylüler bir birinin akrabası.
Şükrü Amca'nın yol macerası kısaca böyle.