Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2955.14
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Haziran 2020

''Şükredenler Pek Azdır!..''-1

Şükür; Allahü Teâlâ’yı, medh û sena ederek ta’zimde bulunmak, verdiği nimetlerden dolayı Kendisine teşekkür etmek ve ihsanlarını insanlara anlatmaktır. Buna göre, şâkir bir kul olabilmek için; her nimetin Allahü Teâlâ’dan geldiğinin şuurunda olmak, bu hakikati itiraf edip dile getirmek ve sahip olunan nimet ve imkânları yerinde kullanmak gerekir. Şükür çok önemli bir meziyettir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Kullarım içinde şükredenler pek azdır.” (Sebe 13)

Şükür, Allahü Teâlâ’nın emirlerini yapıp yasaklarından sakınmak ve sahip olunan bütün imkânları, Allahü Teâlâ’nın râzı olacağı şekilde kullanmaktır. Mesela verdiği göz ile harama bakmamak ve ihsan ettiği mal ile haram işlememektir. Çünkü Allahü Teâlâ’nın verdiği gözle harama bakmak ve ihsan ettiği malla haram işlemek, hem şükürsüzlük hem de nankörlüktür. Bilindiği gibi nankörlük, cezayı gerektiren çok kötü bir huydur. Kısacası şükür, yüce dinimiz İslam’a uygun yaşamaktır.

Gerçek şükür; ilim, hâl ve amel ile gerçekleşir. Şöyle ki:

a) İlim: Kalb ile şükretmektir: Yani nimeti hatırlamak ve nimeti vereni düşünmektir. Bu da zâhir ve bâtın bütün nimetleri ve bu nimetlerden yararlanmayı, Allahü Teâlâ’dan bilip, hayatını bu anlayışa göre şekillendirmektir. Ayet-i kerimede buyuruldu ki: “Görmüyor musunuz ki Allah; göklerde ve yerde olan şeyleri sizin hizmetinize vermiş. Görünen görünmeyen bunca nimete sizi gark etmiştir?” (Lokman 20)

b) Hâl: Dil ile şükretmektir. Yani nimetin, Allahü Teâlâ’dan geldiğini itiraf edip Rabbimize meth û senada bulunmaktır. Ayet-i kerimede buyuruldu ki: “Rabbinin nimetlerini ise, durmaksızın anlat!” (Duha 11)

c) Amel: Fiil ile şükretmektir. Bu da, nimetin kadrini bilip onu verildiği gayenin dışında kullanmamaktır. Mesela kulakların şükrü, haram olan şeyleri dinlememek, dilin şükrü haram olan şeyler söylememektir. Ayet-i kerimede buyuruldu ki: “Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız!” (Âl-i İmran 123]

Şükrün karşıtı ‘küfür’dür. ‘Küfr’ün kelime manası; bir şeyi örtmek ve inkâr etmektir. Yani nimetin Allahü Teâlâ’dan geldiğini kabul etmemek suretiyle nankörlük etmektir ki buna; “küfran-ı nimet”, denir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: (Süleyman aleyhiselam dedi ki:) Bu, Rabbimin lütuflarındandır. Bu, şükür mü edeceğim, yoksa kâfirlerden (nankörlerden) mi olacağım, diye beni sınamak içindir. Şükreden, sadece kendi lehine olarak şükreder. Küfr (nankörlük) eden ise, bilmelidir ki Rabbim onun şükründen müstağnidir, şükrüne ihtiyacı yoktur.” (Neml 40)

Evet; Rabbimizin -celle celalüh-, kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur. Ancak ihsan ettiği nimetlere karşı şükredenlere fazlından mükâfat verir. İnkârcı, nankör ve küstahları ise, cezalandırır: “Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de küfr (nankörlük) ederse, bilsin ki Allah her bakımdan müstağnidir; hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye layıktır.” (Lokman 12)

Yukarıda da işaret edildiği gibi, şükürde belirleyici olan ana unsur; Allahü Teâlâ’nın verdiği nimetleri, O’nun emrettiği şekilde kullanmaktır. Mesela beden nimetinin şükrü; bütün uzuv ve organları, Allahü Teâlâ’nın beğendiği gibi kullanmaktır. Malın şükrü; parayı haram, günah olan yerlere harcamamak, israf etmemek, ayrıca zekâtını vermek ve hayır-hasenat yapmakla olur. Rütbe, mevki ve makamın şükrü ise insanlara hizmet etmek; zulüm, kötülük ve haksızlık yapmamakladır.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem gece namazı için iki (mübarek) bacağı şişinceye kadar ayakta dururdu. Hazret-i Âişe radıyallahü anha, kendisine: Ey Allah’ın Resulü! Allah, işlenmiş ve işlenmesi muhtemel günahlarını bağışlamıştır. İbadet için neden bu kadar yoruluyorsun, deyince, Peygamberimiz: “Ya Âişe! Ben şükreden bir kul olmayayım mı,” diye cevap verdi.” (Buhari) Dikkat edelim; Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bu ibadetini, Allahü Teâlânın kendisine lutfettiği nimetlere sükretmek için yaptığını ifade ediyor.

Dine uymayanlara verilen imkânlar, nimet değil, musibettir:(Kâfirler) kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla, iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller!” (Müminun 55-56) (Devamı haftaya…)