Şükr-Teşekkür bilinci
Meşhurdur;
Şakik-i Belhi ile İbrahim b. Edhem’in
dilden dile dolaşan ve “Tevhid’i mülkiyet
anlayışı”nı şükür ile sabrı, Allah’a (cc) olan bağlılığı, O’na olan muhabbeti
olağanüstü bir şekilde anlatan diyaloğu hatırlarsınız. Ben de Osman Nuri Topbaş
Hoca’dan duymuştum.
İkisi de Resul-i Ekrem
Aleyhisselam’ın irtihalinden yaklaşık 30-35 yıl sonra dünyaya gelmiş olan Hz.
Şakik ile hemşehrisi İbrahim b. Edhem Şam’da karşılaşırlar. Bir süre sohbet
ettikten sonra Şakik Hazretleri İbrahim Ethem’e sormuş:
Geçim hususunda ne yapıyorsunuz?
İbrahim b. Edhem:
Bulunca şükreder, bulamayınca sabrederiz! deyince Şakik Hazretleri:
Horasan’ın köpekleri de böyle yapıyor! der. Bütün bildikleri alabora olan İbrahim Edhem
sorar Şakik-i Belhi’ye:
Peki ya siz ne yapıyorsunuz?
Hz. Şakik sohbeti bugüne kadar
taşıyan o muhteşem cevabı verir:
Biz olunca şükreder dağıtırız, olmayınca da şükrederiz…
…
Yine bir başka menkıbede,
Önden gelen kervanın uluları Şeyhi
ziyarete gidip duasını alırlar ve kendisine ait olan kervan hakkında müjdeyi
verirler.
Kervan yarın akşam namazından önce burada olur inşaallah Şeyhim, çok
kârlı bir sefer oldu, derler. Şeyh bunu duyunca biraz sessiz kalır ve “elhamdülillah, Rabbulalemin’e sonsuz şükürler olsun” der ve başka
bir söz sarf etmez. Ancak;
Ertesi gün öğlen namazından sonra
dergâha gelen kervan sahiplerinden biri Şeyh Hazretlerine “kötü haberi(!)” verir:
Şeyhim, eşkıyalar yolumuzu kesti, bütün mallarımızı develerle birlikte
götürdüler, der.
Şeyh yine biraz sessiz kalır ve “elhamdülillah,
Rabbulalemin’e sonsuz şükürler olsun” der. Hazirun merakla sorar:
Efendim, siz dün “çok kârlı bir sefer oldu” haberi için de hamd ve şükür
ettiniz, şimdi kervan eşkıyalar tarafından talan edildi diye haber gelince de
hamd ve şükür ediyorsunuz. Bunun hikmetini açıklar mısınız?
Şeyh Efendi tebessüm eder:
Haklısınız, her iki habere de hamd ve şükür ettim. Zira dün “çok kârlı
bir sefer oldu” haberi gelince gönlümü, kalbimi dinledim ve kalbimde zerre
kadar bir sevinç hissetmedim. Dün gönlüm dünya malına sevinmediği içindi hamd ve
şükrettim. Şimdi de kervan soyuldu, eşkıyalar her şeyi alıp götürdü haberi
gelince yine kalbimi, gönlümü dinledim. Dün olduğu gibi bu habere de kalbim ve
gönlümün bir üzüntü hissetmediğini görünce kalplerin sahibi Allah Azze ve
Celle’ye hamd ve şükür eyledim, diye buyurur.
Yokluğa Şükür!
Zordur bilirim hem de çok zordur:
yokluğa sabır göstermeyenlerin yokluğa şükretmeleri beklenemez. Bu zorluğun
sebebi sahip olmakla alakalıdır, mülkiyet bilinci ile alakalıdır. Âlemlerin
Rabbi’nin el-Malik oluşuna olan imanımızla alakalıdır.
Ama zoru kolay kılanlar yok mu?
Var tabi ki hem de her zaman
vardırlar bu “yok”u “var” bilenler. Gerçi “yok” ile ilgili çok şey konuşulabilir
ama bugün konumuz başka ve ağır.
Şükür, insanın urucunda (ahlaklanma
sürecinde) eriştiği bir “hal”dir:
varlığın idraki insanda “şükr”ün
neşet etmesini ve kişinin “daimi şükr
hali” ile “şakir” vasfına erişmesini sağlar. Artık gözler başkalarının
kusurlarını görmez, görse de örter. Kulakları başkasının kusurlarını
başkalarına taşımaz. Bu, göz ve kulakların şükrü olarak kabul edilir.
Yukarıda “daimi şükr hali”nden bahsettik. Tasavvuf ehlince ahlaklanma
sürecini sürdürebilen mü’min insan varlığı tamamıyla Sahibi’nin (El-Malik)
kabul eder mertebeye gelince ve varlığa şükrederek şakir olurken, yokluğa şükrederek de şekur olur, dolayısıyla her hal-u kârda şükrü esas alır.
Peki, teşekkür nedir?
Devam edeceğiz inşaallah…