Suç işlemeyi öğreniyoruz
Toplum yapımıza zarar veren dizi ve film türünden biri de “mafyacılık ve çetecilik” konularını işleyen ve zor kullanmayı özendiren içerikteki yayınlar maalesef.
Bu dizi ve filmlerde racon kesmenin “delikanlılığın birinci kuralı” olduğu vatandaşların aklına neredeyse mıh gibi çakılıyor.
Bu yapımların daha fazla reyting, reklam, para, ün, şöhret vb. uğruna ortaya koydukları kurgunun bazı vatandaşlar tarafından “uygulanabilir” görünmesi ise suç oranlarını artırıyor.
Zorda, darda kalan bazı vatandaşlar bu dizi ve filmlerin verdikleri “feyiz(!)” ile sorunlarının çözümünü bir başkasının hakkını ihlal etmekte bulabiliyor.
Para ihtiyacı olanlar hırsızlığı, yolsuzluğu meşru görebilirken itibar kazanmak isteyenler ise tehdit ve yaralama yoluna başvurmayı tercih edebiliyor.
Suç işlemeyi oyun oynamak gibi gösteren yapımlarda, karakterlerin birer birer öldürüldüğü ya da çeşitli vahşi işkencelere maruz bırakıldığı birçok sahne evlerimize, çocuklarımızın önüne, hayatımızın tam ortasına oldukça cüretkâr bir şekilde giriyor.
Günlük hayatın sıkıntı ve stresini gidermek adına eğlence dünyasının bir ürünü olarak görünen bu yapımlar emin olun faydadan çok zarar neden oluyor.
Kültürü suça alet ediyorlar
Olay merkezli anlatıcılığın duyu yönü ağır basan kişiler tarafından daha çok kabul görmesi, film ve dizilerde de olay merkezli içerik üretilmesine neden oluyor.
Kültürümüzde eskiden beri meddahlardan ozanlara sözlü anlatımla canlandırma tekniğinin ağır basması ve anlatılanların bir olay etrafında kurgulanması bugünkü yapımlarımızda da hâlâ kendisi gösteriyor.
Durum hikâyeciliği ile insanların duygu ve düşünce dünyalarının derinliğine inen yazın ve yayınlar hepimiz için çoğu zaman “sıkıcı” olarak telakki ediliyor.
Dünya klasikleri yerini dedektif romanlarına bırakırken ekranlardaki derin düşünce, duygu içeren “anlaşılmaz” filmler ve diziler ise aksiyon içerikli yapımlara gelene kadar zapingleniyor.
Bu seçimleri kendimiz yapıyor gibi düşünsek de aslında sadece başkalarının seçimlerini tercih ediyoruz.
Kendi zevklerimiz, kendi duygularımız diye ortaya koyduğumuz çoğu şey; bir dizi, film, kitap, reklam kurgucusunun elindeki bir manipülasyon oluyor sadece.
Olayların anlatılış örgüsü yani kurgusu izleyici ve dinleyicilere her zaman keyifle çözülen bir bulmaca gibi gelse de aslında olayların arka planındaki duygular ve derin anlamlardır gerçek verilmeye çalışılanlar…
Ramazan fırsat sunuyor
Gönüllü ve zorunlu izolasyon ile evlere hapsolduğumuz bu günlerde özgürlüğümüzden verdiğimiz fedakârlık ders çıkarılması gereken bir durum olmalı.
Suç işlemeyi ve hapishane hayatını kolay gösteren bu dizi ve film yapımlarından kendimizi ve ailemizi korumalıyız. Özellikle çocuklarımızı daha derin anlamların farkına varabilecekleri bir dünya olduğunu göstermeliyiz.
Salgın günlerine gelen Ramazan-ı Şerif iç hesaplaşmaların ve derin tefekkürlerin yapılması için bize mükemmel bir fırsat sunuyor.
Salgın suça meyli azaltır
Yeni İnfaz Düzenlemesi geçen hafta Meclis’te yasalaştı ve 45 bin kişi erken tahliye, 45 bin kişi de idari izinli olmak üzere toplam 90 bin kişi evlerine gitti.
MHP’nin uzun zamandır istediği bu düzenlemenin hayata geçmesinde koronavirüsün cezaevlerinde yayılma riskini artırması ve bunun toplumda ortak bir anlayışa neden olması etkili oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkenin başına geçmesinden bu yana tüm mafyaların ve terör örgütlerinin başı ezildi. İstikrarın her yönüyle ülkedeki kalkınmayı ve huzuru sağladığını vatandaş çok net gördü.
Hapishane hayatının nasıl olduğunu az çok gören suça meyilli bazı vatandaşların salgın sonrası dönemde yeni suç işlemeye cesaret edemeyeceği inancı içime biraz su serpiyor.
Hapishaneden erken çıkanların bu fırsatlarını iyi değerlendirerek yaptıkları hatalardan uzaklaşmaları için Ramazan’ı da fırsat bilmeleri gerektiğini düşünüyor.