Şubatta üşüyenler
Bakışlar ağarmış, hüzün kokuyorsa âlem.
Rabbe yakınlaşmayı yazar, işte o zaman her kalem...
22 yıl önceydi. Hüznün her rengini içime
çektiğim sonbaharla beraber yaprak döktüğüm günlerdi. Ama yeniden yeşereceğimi
bilerek... Gözyaşlarımın rahmete dönüşeceğini bilerek döküyordum damla damla. Döküldükçe
israf olmayan tek şeydi gözyaşı.
Her damlada
Rabbimin beni teskin ettiğini sonra kalbime bir esenlik verdiğini
hissediyordum.
Zorluklar
içinde üçüncü yavrumu dünyaya getirmeye hazırlanıyordum. Zayıf düşmüştü
bedenim. Doğum öncesi iznim yaklaşmıştı. Cezaların çoğunu almıştım.
Karın
şiddetle yağdığı metreyi geçtiği bir kış sabahıydı. Bir hafta öncesinde ağır
rahatsızlığımdan dolayı doktor 15 gün rapor vermişti. O sabah uyandığımda yine
canım çok tedirgin, hasta idim. Saat 9.30 gibi gelen telefonla yatağımdan zorla
kalkmıştım.
İlçeden bir
grubun okula geldiğini ve ifade alacaklarını söylediler. Ben ise “rahatsızlığım
had safhada olduğunu, zorunlu olmadıkça hareket etmemem gerektiğini ve
raporluyken bu ifadeye mecbur olup olmadığımı “sordum.
Arabaların
bile yerinden kıpırdayamadığı hava koşullarında ta tepedeki okula çıkmamın
mümkün olamayacağını söyledim. Eğer gitmez isem jandarma eşliğinde mutlaka
götürüleceğimi belirttiler... Suçum sadece başımdaki örtü ise jandarmalık
ne yapmıştım?
İlçede görev
yapan eşim zor şartlarda kasabaya gelmişti. İstifra etmekten sararmış benzime
akan gözyaşlarıma istinaden götürmek istemedi. Bırak” ne yaparlarsa yapsınlar”
dedi fakat ben gitmekte ısrar ettim.
Eşim koluma
girse de zorla ilerliyordum. Arabalar bile ilerleyememiş bir yerlerde
kalmışlardı...Gözümden akan damlalar buz kristallerine dönüşecek oluyordu.
Nihayet
okula vardığımızda; nefesimi toplatmaları, belime kadar ıslanmış mantomu
kurutmaları, yol boyu akan gözyaşlarımla kızarmış gözlerime derman olmaları
mümkün değildi.
“Biz de emir
kuluyuz” cümleleriyle başlamışlardı yine. ’Ne yapacağımı sordular. Doğum izni,
akabinde ücretsiz izne ayrılacağımı belirttim. İstifayı da düşünüyordum ama onu
engelleyecek önemli bir faktör vardı.
Bu şartlarda
atılmamı gerçekleştirecek işlem mümkün olmadı. Peki, raporlu hasta birini bu
hava şartlarında buraya getirmenin anlamı nedir” dedim.
Yine aynı
cevaptı; BİZ DE EMİR KULUYUZ...
Sessiz
kaldım. Geri dönüş için dışarı çıktığımda yine iliklerime kadar üşüyordum. Eve
geldiğimde ısıtması zor eski yapı evimde 24 saat yanan soba da beni ısıtamıyordu.
Sobanın paralelindeki kanepeye uzandığımda son olarak” beni çok sıkı örtün”
cümlesiyle bayılır gibi uyumuşum.
Gözlerimi
açtığımda başımda kayınvalidem elinde tespihi dua ediyordu. Üzülme kızım, sen
masumsun” demişti. Masum olmak zulmü engeller miydi? Zulüm zaten zalime yapılmazdı
ki...
Hakkımda
işlem yapılamayınca, şöyle bir emir çıkarılıp kasabaya yollanmıştı.
“Raporları
yazılmayacak, bir gün boyunca çalışmazsa sevk verilmeyecek, sağlık ocağından
şehre sevki yapılmayacaktır.”
Çıkan emri,
okula giden eşime sevk verilmeyince anladık.
Kullanabilecekleri
psikolojik her türlü baskıyı kullanmışlardı. Benim ya da bebeğimin ölmesi,
sorunlu doğması hiç mühim değildi onlar için.
Istıraplıydı
o süreç benim için ve birçok insan içinde... Üzüldük, ağladık, yorulduk üşüdük
belki... Ama sabrı kuşanmayı öğrenmek kazanımların en güzellerindendi.
Yollarımız hep kapalı gibi göründü ama Rabbimizin görünmez meleklerinin
desteklerini hep hissettik.
Ve
gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer gerçekten inanıyorsanız mutlaka üstün geleceksiniz.
(Al-i İmran 139) ayeti yüreğimizi darlıktan kurtaran Rab kelamı oldu...