Su uyur NATO uyumaz
J.P Morgan& Co., Carnegie Vakfı, Rockefeller ve diğer küreselci elitler tarafından da desteklenen ve ABD'nin küresel hegemonya politikalarının üretim merkezi olan CFR, bugün dünyanın en etkili kuruluşlarından biri olarak gösterilmektedir ve “manifest destiny” temelinde ABD’nin dış politikasına yön vermeyi sürdürüyor.
ABD’nin gerçek
“Dışişleri Bakanlığı” işte bu kurumdur desek yanılmayız.
NATO zirvesi öncesi kendi sitesinde “Finlandiya ve İsveç Üye Olursa NATO Nasıl Değişecek?” başlıklı bir makale yayınlandılar.
Burada, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmasının temel nedeni olarak Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı gösteriliyor. Elbette, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırma nedenleri üzerinde durulmuyor.
Ne var ki asıl nedeni de açıkça ifade etmişler. Buna göre, Finlandiya ve İsveç'i üye yapmanın iki
nedeni var. Bunlardan ilki, Rusya'nın ticari ve askeri altyapıya yoğun yatırım
yaptığı Kuzey Kutbu'ndaki varlığını sona erdirmek.
Zira bu bölgede çok ciddi enerji kaynakları var.
İkinci neden olarak, NATO'nun
Rusya ile olan sınırının genişletilmesi gösteriliyor. Esasen Rusya’ya karşı
açılacak bir cepheden bahsediliyor. NATO’nun sınırlarını genişletmesinin ne
denli önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Yalnız iki ülkenin üye olmasının önünde engel olarak görülen Türkiye’nin de gerekçelerini şöyle değerlendirmişler.
Türkiye, Suriye'de
DEAŞ’ın yenilgiye uğratılmasında etkili olan YPG’yi PKK ile bağları olduğunu
iddia ediyor(!) Ve bunu bir terör tehdidi olarak görüyor. Kafaya bakar mısınız?
Hala YPG’yi bir terör örgütü olarak görmüyorlar. Ve asla görmeyecekler.
Türkiye ile Finlandiya ve İsveç'in 10 maddelik ortak mutabakat imzalaması, iki ülkenin Türkiye’nin terör ekseninde ortaya sürdüğü şartları kabul etmesi anlamına gelmektedir. Bu elbette önemli bir adım.
Netice itibariyle, tüm aşamalar bittikten sonra iki ülkenin NATO'ya üyelikleri TBMM'de görüşülecek. Bakalım bu süreçte neler olup bitecek birlikte izleyeceğiz.
Yalnız ben, taahhütleri yerine getirme bakımından Amerika’nın ve NATO’nun sicilinin bozuk olduğunu hatırlatmak isterim. Nitekim Rusya ile yapılan uluslararası anlaşmalara riayet edilmedi.
İflah olmaz bir Türkiye karşıtı olan The Economist’ten tutun küreselci medya ve içerideki muhalefetin Türkiye’nin verdiği kararı “doğru bir karar” olarak okumaları da ayrıca manidar.
Örneğin, NATO Genel
Sekreteri ve Biden, bu kararın Atlantik bölgesini daha güvenli hale
getireceğini söylediler. Zira onlara göre en büyük tehdit Rusya ve Çin.
Buna rağmen The Economist’in övgülerini ayakta alkışlayacak
olanlar çıkabilir ancak benim anlamadığım; Rusya’ya
ayrı bir cephe açmak için üye yapılmak istenen bu iki ülkenin önünü neden açmak
durumunda kaldık?
15 Temmuz darbe
kalkışmasının arkasındaki güç NATO değil miydi? Bugün yanı başımızda Yunanistan’a
cephane yığan Amerika değil mi? Tüm dünya halklarını elli yıldır sömüren ve
dünyada kaos ortamı oluşturan ABD ve küresel emperyalistlerin ordusu
konumundaki NATO değil mi?
Şu gerçek asla unutulmamalıdır. Amerika ve NATO’nun nihai hedefi Türkiye’dir.
Bugün The Economist’in övgü dolu sözlerini kanabilirsiniz ancak bilinmelidir ki bu yayın organları asla Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda tek bir cümle dahi kurmazlar.
O yüzdendir ki içeride ve dışarıda NATO yanlısı medyanın zafer çığlıklarını aklıselim ve doğru okumamız gerekmektedir.
NATO, Amerika’nın küresel hegemonya politikaları doğrultusunda genişlemeyi hedefleyen bir güçtür. Türkiye, tüm dünyada kaos ortamı oluşturarak halkların servetlerini sömüren bu düzenin tam karşısında olmalıdır.
Binlerce tır dolusu silahı YPG’ye gönderen Amerika’nın, Suriye’nin kuzeyinde ikinci İsrail diyebileceğimiz bir PKK devleti kurma hedefi devam etmektedir.
O yüzdendir ki asıl mücadele sahamız Amerikan emperyalizmi olmalıdır.