ŞU SİVİLLİKLERİ İŞLETELİM
Tartışılan bütün meselelerin tabii ki konjonktürel boyutları vardır. Her mesele kendi dönemi ve şartları ile birlikte değerlendirildiğinde sağlıklı bir okuma yapılabilir. Ancak, tüm ilişki ve sorunlarda sürekliliği sağlayan genel ilkelerin işlemesi çok önemlidir; çünkü bu genel ilkeler işlemediği zaman konjonktürelliğin süreksizliği, toplumu da devlet-fert ilişkilerini de tamamen pragmatist bir zeminde inşa etmeye götürür.
Özellikle kızlı erkekli evlerin denetlenmesi meselesinde de görünür olduğu biçimiyle, bu denetimlerde hangi ilkelerden hareket edileceği henüz ortaya konulabilmiş değil. Bunu dün işlemiştim. Ama benin asıl üzerinde durduğum mesele; bu tür denetlemelerin geçmişte yol açtığı krizler ile gelecekteki uygulamaları. 12 Eylül ve 28 Şubat sürecinde insanların evleri didik didik arandı ve hiçbir suç delili olmadan suçlu ve terörist ilan edildiler. Hiç kuşkunuz olmasın peşinen söyleyeyim; böyle bir düzenleme, gelecekte başkalarının da size hukuksuz müdahalesini beraberinde getirecektir.
Öncelikle Avrupa Birliği'ne gireceğiz diye zinayı suç olmaktan çıkarıp da, sonra kız ve erkekleri aynı evde kalıyorlar ve muhafazakar aile yapımızı bozuyorlar diye denetlemeye çalışmak tam bir paradoks ve benim açımdan ikna edici değil. Diğer yandan, bu evlerin terör ve suç yuvaları haline geldiği argümanları öne çıkarılıyor. Şayet böyle bir durum varsa, konu yine kızlı erkekli birlikte kalmayla direkt bir ilinti taşımıyor. Devletin kuralları bellidir. Hukuk çerçevesinde elinizdeki delillerle suçlu kimse, onlarla ilgili gerekli soruşturmayı yapar ve cezai işlemi uygularsınız. Üstelik bu evlerin terör yuvaları olması için kızlı erkekli kalmaları da gerekmiyor.
Öte yandan, Hükümetin şu anda bu şekilde bir düzenleme ve müdahale yapabileceğine dair anayasal ve toplumsal gerekçe sunanlar da var. Kimileri devletin "aileyi korumak", "genel ahlaka aykırı" şeyleri düzenlemek gibi görevlerinden bahsediyorlar. Tamam da bunlar anayasada genel ifadeler olarak geçiyorlar. Mesela, "aileyi korumak" konusunda kanunlarda bir suç ve ceza tanımı var mı? Yine "genel ahlak" dediğimiz şey nedir? Bunların da suç ve cezalarının tanımı olması gerekmez mi? Salt "genel ahlak" ve "ailenin korunması" ifadelerinden hareket ederek bu tür müdahaleler mümkün olabilir mi?
Yine Hayrettin Karaman bey, "Çoğunluğu Kale Almamak" isimli yazısında, başlıktan da anlaşılacağı üzere, çoğunluğun rahatsız olduğu şeyin dikkate alınması gerektiğinden bahsediyor. Evet, toplum içindeki genel geçer ahlak ilke ve kurallar önemsiz demiyorum. Ancak daha önceki zamanlarda, azınlıkta olan müslümanca yaşam tarzı ve başörtüsünden rahatsız olarak onlara müdahale meşrulaştırılmadı mı? Gelecekte de böyle müdahaleler olursa, sizin cevabınız ne olacak?
Dün de söyledim, tekrar edeyim: Kızlı erkekli nikah dışı beraberlikler benim ahlak anlayışıma ve inancıma terstir. Ancak, toplumdaki buna yönelik yanlış gidişatı düzeltmenin yolu, insanların evlerine müdahale etmek değildir. Birincisi, Müslümanların iyi bir örnek ve modelleme oluşturmalarıdır. İkincisi, şayet denildiği gibi bu millet değerlerine bağlı ise, bunu sivil hayatta ahlakilik üreterek göstermelidir. Kızını, oğlunu kendisi denetlemeli; onlarla ilgili olmalıdır. Mahalle artık ölmüştür, kimse yanlış yaptığında akrabasının hatta kendisinin çocuğunu bile uyarmamaktadır. Yanıbaşındaki komşusundan habersizdir. Hiç kimse kusura bakmasın ama; evini yüksek para gelecek diye kim olursa olsun kiraya veren ve sonra da o evde ne olduğuyla ilgilenmeyen bir duruma düşülmüştür.
Devletin evlere müdahalesi ile bu konuda bir yol alınamaz. Hatta, bir takım kimseler "dini nikah" lıyız argümanına başvurarak, meşruluk bile kazanırlar. Artık "bana ne"ciliğin bir an önce kalkarak, sivillik içerisinde değerlerin yeniden üretilmesi gerekmektedir. Hükümet her şeye müdahale ettikçe, onun uhdesinde yaşayanlar, sorumluluklarını birer birer devlete bırakmanın rehaveti içine giriyorlar.