Su akar yatağını bulur
Bugün AK Parti iktidarının 20. yılını yazmayı planlıyordum.
Dün baktım, Cumhurbaşkanı Erdoğan 20. yıl kutlamalarını ertelemiş. Nasıl
ertelemesin ki… Binlerce hektar ormanımızı kül eden yangınlar; birbiri ardına
can alan, apartmanları alıp götüren sel felaketleri; ABD’nin el altından, muhalefetin
aleni olarak kaşıdığı göçmen düşmanlığı… İçimizdeki izansızlar yüzünden afet ve
felaketlerden başımızı kaldıramıyoruz.
“İktidar yıpratır” diye başlayacaktım yazıya. Ancak bizde
öyle bir muhalefet var ki iktidarın yıpranmasına fırsat vermiyor. Ülkeyi mevcut
iktidardan devralıp yönetmeye değil, felaket tellallığı ile milleti canından
bezdirmeye, devleti yıkmaya yönelmiş düşman topluluğu gibi hareket ediyor… Ne
zaman ülkenin hayrına bir iş yapılacak olsa karşısına geçiyor. Dev bir yatırım
yapıldığında kötülemeye kalkıyor.
Abarttığımı sanmayın. CHP’nin genel başkanının şu sözleri hala
hafızamızda: “Bu şehir hastanelerini hepimiz eleştirdik. Yanlış yapıyorsunuz
dedik. Bu şehir hastaneleri bütçeye büyük yük getirecek dedik.” Bu sözler,
şehir hastanelerinin bir avuç yandaşı zengin etmek için yapıldığını iddia eden
bir vizyonsuzluk örneğiydi. Sonra aynı kişi sözlerini yalayıp yuttu.
***
Muhalefetin başında bulunan kişinin kısır görüşlülüğü kademe
kademe aşağıya da yansıdı. CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na
getirdiği kişi milletin aklıyla alay ederek “Temel atmama töreni” yaptı.
Gençti, yakışıklıydı ama ufuksuzdu. İBB Başkanı sıfatıyla şunları söylüyordu:
“Şaka değil, yarın bir temel atmama törenim var gerçekten.
Gerek yok böyle bir yatırıma. Böyle bir arıtma tesisine gerek yok. Durdurduk.
Çok projeyi böyle durdurduk aslında.”
Bütçesi ayrılmış, programa alınmış 16 milyonun yararına
olacak dev arıtma tesisini iptal ettiğini göğsünü gere gere utanmadan, gülerek
anlatıyordu. Sonrasında Marmara ve Boğazları müsilaj bastı. Hükümet el atıp
temizlemese İstanbul pislik içinde yüzecekti. Hemen akabinde inşaatı başlayan
metro tünellerini molozla doldurmaya kalkmaları ise herkese “Bunların aklından
zoru mu var?” dedirtti.
Zihniyet değişmemişti. İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı olarak
Nuri Demirağ’ın açtığı Yeşilköy’deki Gök Okulu’nu ziyaret etmiş, hemen oracıkta
havaalanının istimlak edilmesini, Türk Hava Kurumu’nun sipariş verdiği 24 adet
eğitim uçağının alımının iptali talimatını vermişti. Uçakların ihracatı da
engellenince hurdaya verilmiş, özel sektör bitirilmişti.
Rahmetli Menderes, Vatan Caddesi’ni yaparken, “Uçak mı
indireceksiniz?” diye sormuşlardı. Demirel, Keban Barajı’na başlarken
“Kurbağalara göl olacak” demişlerdi. Rahmetli Özal, Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü’nü yapmak isteyince karşı çıkmışlardı. Sabiha Gökçen Havaalanı’na da,
İstanbul Havalimanı’na da taş koymaya kalkmışlardı.
***
Son günlerde canlarımızı alan, canımızı yakan bir konu da
Karadeniz bölgemizi vuran seller oldu. Betonun gücüne güvenenler, evlerini tepelere
yapan atalarına inat dere yataklarına inmeye başladı. Yaz döneminde yaşadıklarımız,
dere yatağına yapı dikilemeyeceği gerçeğini afetlerle gösterdi bize. Küresel
ısınma ile gelen seller dev apartmanları çöp gibi devirip geçti…
17 Ağustos 1999’da da benzer bir felaket yaşamıştık. Fay
hatları üzerine binalar dikmiş, denizi doldurmuştuk. Bize kaç cana mal olduğunu
hatırlayan var mı? Ders almadığınız açık! Dere yatağı ve taşkın alanlarında yapılaşmayı
kanun gücüyle engellemek şart. Tüm nehir ve derelerin iki yakasını yapılardan
arındırmalı, park yapmalıyız. Bu konu yerel yöneticilere de bırakılmamalı. Kanun
zoruyla yapılmalı, aksi davranışların ağır yaptırımları olmalıdır!
Atalarımız boşuna “Su akar yatağını bulur” dememiş; evlerini
yamaçlara, tepelere boşuna dikmemişler. Onların bilgeliğini kaybettiğimizden
dolayı yaşıyoruz bunları. Muhalefetin vizyonsuzluğu ve insanımızın hırsı bize
pahalıya mal oluyor. Önce zihinleri değiştirip dönüştürmemiz şart. Yeni Milli
Eğitim Bakanı sesimizi duyar mı acaba?