Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Nisan 2016

STRATEJİ SAVAŞI

Ortalık karışık. Ülkeler ve ülke büyüklüğündeki şirketler yeniden yapılanma sürecinde güç mücadelesi içerisinde karşılıklı olarak hamlelerini yapıyorlar. Bu hamleler bazen askeri olurken bazen ekonomi politikalarıyla bazen de medya gücü ile yapılan algı operasyonları ile sürdürülüyor.

Küresel enerji, ticaret ve finans haritalarının yeniden çizildiği, bölgesel denklemlerinin değişmeye başladığı günümüzde Türkiye'nin tarihinden gelen kültürel bağlarının ve bulunduğu coğrafi konum dolayısıyla önemi ciddi bir şekilde artmaktadır. Üretimin en önemli girdisi olan enerji üzerindeki hakimiyetini kaybetmek istemeyen Rusya, Türkiye'nin jeopolitik konumunu artık avantaja çevirmeye başlamasıyla Ermenistan'ı Azerbaycan'a karşı harekete geçirerek hem Türkiye'ye hem de Azerbaycan'a karşı hamleler yapıyor.

2014 yılında Ukrayna'da başlayan iç savaşı fırsat bilip Kırım'ı ilhak etmesi sonrasında Rusya'nın Batı dünyası ile ilişkileri gerilmiş bu nedenle AB ülkeleri enerji politikalarını gözden geçirerek Rusya'ya olan bağımlılığını azaltmak amacıyla yeni arayışlara girmişti.

Geçtiğimiz yıl temeli atılan Azerbaycan ve Türkiye'nin TANAP projesi ile Hazar Denizi enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünya pazarlarına açılma çalışmaları başlamıştı. TANAP'ın uzatılmasıyla Türkmenistan ve Kazakistan doğal kaynaklarının da Türkiye üzerinden dünya pazarına açılması demek Rusya'nın enerji üzerindeki gücünü adeta kaybetmesi anlamına gelmektedir. Bunu gören Rusya Azerbaycan'ı Ermenistan ile Türkiye'yi de PKK ile sıkıştırmaya çalışıyor.

Türkiye'nin AB ile yürüttüğü müzakereler kapsamında görüşülen maddeler arasında sadece mülteci sorunu değil aynı zamanda AB'nin Rusya'ya olan enerji bağımlılığını azaltmak arzusu çerçevesinde TANAP projesi ile gerek Azerbaycan'dan gerekse projenin uzatılarak Türkmenistan ve Kazakistan doğal gazından faydalanmak istemesi de bulunmaktadır. Bu durum Türkiye'nin AB'ye karşı müzakere masasında elini güçlendirmektedir. Aynı şekilde İran'a uygulanan ambargonun kaldırılmasıyla beraber AB'ye doğalgaz satma arzusu Türkiye'yi bir enerji kavşağı haline getirecektir.

Tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçiş sürecini yaşadığımız bu günlerde 4 kıtada 56 üyesi bulunan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 13. İslam Zirvesi kapsamında geçtiğimiz hafta İstanbul'da toplandı. En yüksek katılımlı zirve olarak tarihe geçen zirvede birçok önemli ikili görüşmeler ve antlaşmalar yapıldı. Dünya sisteminin yeniden dizayn edildiği bu dönemde 2019 yılına kadar İİT dönem başkanlığı Türkiye'ye verildi.

İİT üyesi ülkelere baktığımızda G20 içerisinde bulunan Türkiye, Endonezya, Suudi Arabistan gibi ülkeler ve Dünya petrolünün %60'ına doğalgazın %61,2'sine sahip olan İran, Azerbaycan, Katar, Suudi Arabistan, Irak, Türkmenistan gibi ülkeler bulunmaktadır. Ayrıca dünyanın son gözde ülkeleri olan Afrika ülkeleri de yer almaktadır. Ticari haritaların yeniden belirlendiği bugünlerde İslam ülkeleri arasında bir entegrasyon sağlanması için önemli kararlar alındı.

13. İslam Zirvesi'nin yan toplantılarından olan Dışişleri Bakanlığına Bağlı olan Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin düzenlediği "İslam İşbirliği Teşkilatı Üyeleri Arasında Ekonomik ve Kültürel İlişkilerin Geliştirilmesi: Fırsatlar ve Zorluklar" konferansına bizde Mostar Gençlik Federasyonu İktisadi ve İdari Bilimler Kulübü üyesi öğrenciler ile beraber katıldık. Konferansta üye ülkelerin tercihli ticaret sistemine geçmesi gerekliliği konuşuldu. İİT ülkeleri arasındaki ticaretin ağırlıklı olarak enerji üzerine olduğu ve pazar çeşitliliği konusunda da heterojen bir yapısının olduğu görülmektedir. Konferansta ürün ve pazar çeşitliliğinin artırılması gerekliliği belirtilirken aksi durumda emtia fiyatlarındaki düşme örneğindeki gibi belirli bir ürün grubu ve pazar yoğunluğu olduğu için herhangi bir olumsuz durumda krizin daha da derin hale geleceği vurgulandı.

Sonuç

Türkiye İbn-i Haldun'un "Coğrafya Kaderdir" sözünü iliklerine kadar hisseden ve yaşayan bir ülke. İbn-i Haldun "Mukaddime" isimli eserinde yerküreyi kuzeyden güneye doğru yedi iklim bölgesine ayırmaktadır. İbn-i Haldun bu bilgi ve tasnif ile uygarlık biliminin de temellerini atmıştır. Türkler Orta Asya'dan kalkıp Anadolu topraklarına gelmesiyle birlikte köklerinden koptuğu zannedilmemelidir. Ata yurdumuzdan kalkıp Alpaslan'ın Malazgirt Zaferi ile kendimize anayurt olarak Anadolu'yu seçmiştik. Yine merkezi Anadolu'da olan ve 3 kıtaya yayılan Osmanlı Devleti bizim gücümüzün temellerinden biridir. Türkiye'nin son yıllarda yaptığı atılımlar TARİHİ ve KÜLTÜREL bağımızın olduğu COĞRAFYALARDA yaşayan NÜFUS'un adeta küllerinden yeniden doğması için bir umut oldu. EKONOMİK, TEKNOLOJİK VE ASKERİ KAPASİTEMİZİ geliştirerek STRATEJİK ZİHNİYETİMİZ ile doğru bir STRATEJİK PLANLAMA yaparak SİYASİ bir İRADE göstermeye başladık. Böylece köklerimizin ulaştığı Asya'dan Balkanlara, Kuzey Afrika'dan Ortadoğu coğrafyasına kadar Türkiye'nin etkisini hisseden ülkeler hamlelerini bu duruma göre yapıyorlar.