Stokçular şimdilik yanmayacak!
Stok kelimesi, insanlık tarihinin son yüz yılına damga vurmuş kelimelerden sadece biri… İngilizce kökenli olup esasen ağaç gövdesi anlamına gelen stok, kelime manasıyla; ‘üretilip satışa hazır duruma getirilmiş, depolanmış malların toplam miktarı’ olarak ifade ediliyor.
Bu yazıyı okumaya
başlayanlar muhtemelen kendini konjonktürel durumumuzun sonuçlarıyla ya da
nedenleriyle ilgili her gün yazılan yüzlerce yazının içine düşmüş zannedebilir.
Fakat sanılanın aksine bu yazı ne kelimelerle oynamak için ne de konjonktürle
ilgili sıradan bilgiler vermek için yazıldı.
Bu yazının asıl yazılma
amacı, stok kelimesi ile ruhumuzun ve onun bir yansıması olan içtimai
hayatımızın nasıl ve ne şekilde ilişkili olduğunu gösterebilmek. Dolayısıyla
bundan sonra okuyacaklarınızın kelimelere yeni bir anlam atfetmenin ve
insanların alışılageldik önyargılarını değiştirmenin ne kadar zor olduğunun
farkında olan biri tarafından yazıldığını hatırlatmakta fayda var.
***
Para ve onun sağladığı
imkanların bir sonucu olan mallar bir köşede stoklanırken, kalbimizin içinde
saf bir şekilde içkin bulunanların ve onunla anlam kazananların gün be gün
azaldığını görüyoruz. Ne yazık ki bu devamlı azalmakta olanlar aynı zamanda insanın
hayatı boyunca hep ihtiyacı olan; sevgi, merhamet, adalet, diğerkâmlık,
yardımlaşma, kin gütmeme, haset etmeme gibi özlenen hasletler… Buna rağmen
hayati hasletlerimiz söz konusu olduğunda insanoğlunun fayda, haz ve maddi
itibar sağlayan mallar gibi değil de stoksuz çalışıyor olması bizi şaşırtıyor.
Yani bu hasletlere olan az sayıdaki talep dahi karşılanmayarak ‘yok’ çekiliyor.
Peki, böyle bir ihtiyaca muhtaçken neden ruhumuzun derinliklerine kadar inip
stoklamamamız gerekenleri insan olduğumuzu unutarak ve hunharca stoklamaya
devam ediyoruz?
Modern dünyanın sürekli
ürettiği hazlara olan doyumsuzluğumuz sebebiyle ve egolarımızı tatmin etmek
için neleri/ne kadar stokladığımız gerçekten de ekonomik manasıyla
stokçuluktan, insan düzelirse her şeyin düzeleceğine olan inancımızdan daha mı
az önemli?
Merak ediyorum… Her gün
bir yenisini eklediğimiz modern travmalarımızın öcünü almak için kalbimizde ve
ruhumuzda biriktirdiklerimizin tortularına bakınca bizim de bir nevi stokçu
olduğumuz ortaya çıkmıyor mu? Üstelik başkalarının gözyaşları üzerine inşa edilen
mutlulukların ya da başkalarının mutlulukları üzerine sel gibi boca edilen
gözyaşlarının sebebi olan tüm manevi hastalıklar bu stokçuluğun en gözde ve en
prestijli müşterileriyken…
Böyle bir pazar
ortamında, bedenimizi incitenleri çabucak unutmamızı sağlayan motivasyonun
esasında ruhumuzu incitenleri hiçbir zaman unutmamak için diri tuttuğumuzu
anla(t)mamız çok vaktimizi alacak gibi durmuyor. Dolayısıyla şimdi vicdan
sahibi olan herkes, ruhumuzu incitenlerin sahip olduğu argümanları, içtimai
sorunlara yol açan manevi hastalıkları ve bunu diri tutan menfi duyguları
kıyamete kadar yetecek miktarda stokladığımızı kendi yüzüne rahatlıkla
çarpabilir. Umulur ki bu çarpışma, manevi hastalıklarımızı besleyen stokçuluğa
karşı cezaların yeterli gelmediğini ve ruhumuzun artık stokçuluğa karşı dirayet
sahip olmadığını bize öğreterek yeni bir diriliş muştusuna vesile olur. Ve yine
umulur ki bu diriliş muştusunun çağrısı; “korkmayın, şimdilik yanmayacaksınız!”
cümlesiyle başlar.