Srebrenitsa Soykırımın 28. yılı
Yüzlerce metre boyunca akan insan seline teslim olmuş
ilerliyoruz. Sağ tarafımızda ıssızlığa mahkûm olmuş fabrika binaları sol
tarafımızda ise çayırlar, ağaçlık alanlar var. Hepimizin yakasında ortasında
yeşil bir daire ve etrafında 11 çiçek olan örgüden yapılmış rozet var.
Srebrenitsa çiçeği. 11 annenin ortasında yer alan çimen yeşili bir tabutu, 11 Temmuz
1995 soykırımını anlatan bu küçük nesnenin etkisin çapı ölçülemeyecek boyutta.
Muazzam bir sembol.
Bosna’da savaş başlayınca 16 Nisan 1993’te Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, Srebrenitsa’yı “güvenli bölge” ilan etmiş ve
bölgenin silahlardan arındırılmasını sağlamıştı. Güvenli bölge çağrısına icabet
eden on binlerce Boşnak ülkenin pek çok yerinden bölgedeki bir akü fabrikasına
sığınmış ve umutla bekleyişe geçmişlerdi. BM’nin Hollandalı 400 barış gücü
askeri tarafından korunuyordu. İnsanlığın yüz karası olan Hollandalı komutan
Thom Karremans, bölgeyi bile isteye “Sırp Kasabı” olarak anılan Ratko Miladiç
denen alçağa, törenle teslim etti. Silahsız sivillerle tepeden tırnağa silahlı
canileri baş başa bırakan Hollandalılar şehirden ayrıldı. 12 yaşından büyük tüm
erkekler kamyonlarla ve otobüslerle taşınarak öldürüldü. Kadınlara, kız
çocuklarına tecavüz edildi.
Öldürülen erkeklerinler toplu mezarlara kepçelerle atıldı.
Yetmedi. Sırplar yaptıkları katliamların çapı ölçülemesin diye toplu mezarları
ülke genelinde 570 farklı noktaya dağıttılar. Bir kişinin 10 farklı toplu
mezarda vücut parçaları çıkabiliyordu. Korkunç bir mikser binlerce şehidi
sayısız parçaya ayırarak ülke genelinde fırlatıyordu sanki. İnsanlık tarihinin
gördüğü en acımasız, en aşağılık soykırımdı yaşanan. Onca seneden sonra,
yaşanan tüm bu vahşet belgelendiği halde, masumları canilere teslim eden
Batı’nın, BM’nin yüzünde bir kızarma ifadesi bile yok.
Yerden başlayıp yamaca evrilen oradan tekrar aşağı dönün
sonsuz bir girdaba dönüşen bembeyaz mezar taşlarının arasındayız. Potoçari Anıt
Mezarı burası. 8372 mezar taşı var burada. Gencinden yaşlısına, kimi tam çoğu
eksik binlerce erkek burada yatıyor. Aralarında isim olup yeni eşilmiş mezarlar
var. Kimlikleri tespit edilen şehitler buralara defnedilecekler. 28 yıl sonra
bile yaralar taze. Mezar başında yaşlıca teyzeler var. Orta yaşlarda bir anne
iken kaybettikleri eşleri, evlatları için ağlayan, yaşlanmış, acı yük altında
kamburlaşmış teyzeler.
Kimi mezarlarda gencecik kızlar Kur’an okuyup ağlaşıyor. Aile
büyükleri için dökülen gözyaşları hiç dinmemiş sanki. Anıt altında toplanmış
siyahlar içinde hocalar, üniformalı askerler, polisler… Zepa’dan, Olovo’dan, Ripnica’dan, Tuzla’dan,
Bijeljina’dan, Tribinje’den tutun da Bihaç’a kadar tüm sınır şehirlerine kadar
her yerden akın akın binlerce Boşnak anmalara gelmiş. Üstelik her sene ve
istisnasız. Övünerek söylüyorlar. Diri bir kitle var. Yurt dışından gelenlerin
çoğunu Türkiye’den gelen ziyaretçiler oluşturuyor. Avrupa’dan ve Arap
ülkelerinden gelenler de az değil.
Nezuk’tan Srebrenitsa’ya doğru toplamda 85 km yolun
katedilerek yaşanan soykırımın gündemleştirildiği Marş Mira yürüyüşüne 3200
kişi başvurdu bu insanlar 3 gün boyunca yürüyerek 1995’te adımlanan yerleri
tekrar yürüyerek buralara ulaştılar. 1195 yılında, 12 binden fazla Boşnak,
Sırplardan kaçarak ormanda günlerce yürümüş, bu zorlu süreç içerisinde keskin
nişancılar tarafından çoğu adeta avlanmış ve yalnızca 3 bin kişi Tuzla’ya
ulaşmıştı. Soykırımdan kaçarak güveli bölge olan Tuzla’ya yürüyen Boşnakların
bu yürüyüşü her sene sembolik olarak yürünüyor. İnsanlık ailesinin büyüklüğünü
gösteren bu özverili çabaya katılanları canı gönülden kutluyorum.
30 tabutun içinde yalnızca birkaç kemikten oluşan naaşlar
toprağa dualar ve gözyaşlarıyla toprağa veriliyor. Sadece burada değil ülkenin
değişik yerlerinde şehit naaşları bulunmaya ve teşhis edilmeye devam ediliyor.
En son Mayıs ayında Brtunac’ta üç cenazeye ulaşıldı. Ülkeyi devasa bir
mezarlığa çeviren ve bugün olmuş akıllanmayan Sırplar hâlâ hem Bosna hem de
Kosova için bir tehdit durumunda. 1995’te Boşnak kardeşlerimiz ve tüm İslam
dünyası Birleşmiş Milletlere ve Batı’ya asla güvenilmemesi gerektiğini acı bir
şekilde öğrendiler. Tüm Balkanlar dünden daha uyanık, dünden daha hazır olmak
zorunda. Çünkü unutulan soykırım, tekrarlanır.