Sözün Tesiri!
Ruhumuzu her yönden kuşatan ve aklımızla ruhumuzu farklı noktalara savuran fırtınaya kapılmış gibi, sözlerimizi tesirsiz kılan zamanın, yitirdiklerinden olmama çabasıyla geçirirken ömrümüzü, yaşanan hadiselere gösterilen reaksiyonları görünce rahmetli Sadettin Ökten hocanın; "Ölçü bozulduğu zaman önce gözün ölçüsü bozulur, sonra kalbin ölçüsü. Şu anda biz ölçüsü bozulmuş kalplerle yaşıyoruz." Sözü dolanıyor aklımda.
İyinin iyi, kötünün kötü, doğrunun doğru, yanlışın yanlış,
güzelin güzel, çirkinin çirkin olduğunu ispatlamak için yırtınıyor ve çabalıyor
ama ruhuna tesir edemiyor artık insan insana.
Kelam yalama oluyor artık.
En ulvi duygular pazara dökülüyor en süfli olanla pazarlık
meselesi haline getiriliyor. Ayağa düşürülen doğruları yüreklere nakşetmek
zorların zoru haline geliyor sonra.
Çünkü söz tesirini kaybediyor artık. İnsanlar en doğru en
uygun sözü söyleyene bile karşı çıkacak hale gelmiş, idraksizlikten,
izansızlıktan veya o sözü söyleyenin keyfiyetsizliğinden.
Aslında Sadi’nin dediği gibi; "Önemli olan kalbin
safiyetidir. Parlak sözlerin ibadette yeri yoktur. Eyleme dönüşmeyen söylemler
hiçbir zaman kıymet taşımaz."
“Senin hedefin ne, varmak istediğin menzil neresi?” Sorusunu
her gün sormak ve her gün cevaplamakla mükellef olan insanoğlu, en çok bu
sorudan, bu soruya muhatap olmaktan kaçıyor. İnsan kendinden kaçabilir mi? Ruhuyla arasına girecek milyon tane perde
olduğu bir zamanda kaçıyoruz işte kendi ellerimizle perde çekerek…
Allah’ın maarifetine ulaşmak ve ona uygun yaşam tarzı inşa
etmekle mükellef insan için vasıta olması gereken her şey gayeleşmeye başlıyor
ve “deveyi yardan uçuran bir tutam ot”
hesabı yardan düşmemize sebep oluyor.
Olmak ve oldurmak çabasını şahsiyet aynasında tüttürebilen
müstesna insanların unutturulmak istendiği bir ortamda, yolumuzu düze
çıkartacak tek şey onların samimiyeti belki de.
Sevgisinde ve öfkesinde samimi, dostluğunda ve düşmanlığında
samimi Allah yolunun divanesi insanlar.
Sevgisinde samimi olmayan insan öfkesinde de
samimiyetsizdir. Menfaate dayalı ilişkilerde, menfaat beklentisi ortadan
kalktığında ilişki de ortadan kalkar. Bir hareketi desteklemek bir insanın
yanında durmak bir davaya omuz vermek her şeyden önce Hak için, doğruluk için
olmazsa o yolun varacağı nokta çıkmaz sokaktır.
Sevginin ve nefretin izahını da yapmak gerekir. İzahı
yapılamayan duygular boşlukta kalır ve savrulurlar.
Niye seviyorum. Niye nefret ediyorum? Sorularını sorup cevap
vermek "ölçülere, belirli bir ahlaki temele dayandığını gösterir"
Ve ahlakın olmadığı yerde hukukta inşa edilemez. Çünkü hukuk
ahlakın pıhtılaşmış halidir. Devamlı hukuk reformundan bahsediliyor ama
insanlığın gittiği nokta ahlaki temellerin yıkıldığı, temel sabitelerin yok
edildiği nokta. Hangi ahlak? Hangi inancın, dünya görüşünün ahlakı?
Sistem değişikliğinden bahsederken aslında bunun mecburiyet
olduğunu, hem ülkemizin hem nesillerimizin geleceği için zaruret- varlık-yokluk
meselesi olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü yaşadığımız sistemin
alışkanlıkları maalesef bize, temel değerlerimizin va’z ettiği ölçülerden daha
fazla tesir ediyor. Yani biz hangi noktada duruyor olursak olalım nihayetinde
yarın bir rüzgârla savrulmayacağımızı, geleceğimizin nefsin elinde oyuncak olmayacağını
bilemiyoruz. Her zaman böyleydi evet. Ama bizi bize rağmen bizden koruyacak en
azından zahiri sebepler inşa etmek demek sistemin inancımıza göre kurulması.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi: "İnsanı
tanımak istediğin vakit, Allah'ın ve insanların ona vadettiği şeye bak; bu
ikisinden hangisine kalbi daha çok güvenmektedir."
Sözümüzü tesirli kılmak için o sözün hakikatine inanmak ve
daha da ötesi onun gerektirdiği bir hayatı yaşamak en önemlisi. İnandım
dediğimize gerçekten inandığımızın göstergesi inandığımızla amel etmektir.
Sadece söz değil eylem yani.
Söz ruhtan gelirse ruha tesir eder!