Sözlüklere her zaman ihtiyacımız var
Bugüne kadar Türkçe pek çok sözlük hazırlandı. Bugün de yeni sözlükler yayımlanıyor. Her sözlük bir ihtiyaca cevap veriyor.
Mehmet
Nuri Yardım
Okumayı ve yazmayı sevenlerin ellerinden
düşürmedikleri yegâne kitaplar şüphesiz kamuslar, lügatler, sözlüklerdir.
İlkokul yıllarımızdan beri ihtiyaç duyduğumuz bu kaynak kitaplara, ilerlemiş
yaşlarda yine de dönüp bakıyoruz. Zira canlı bir organizma olan dil her zaman
değişmekte, yenilenmekte ve yeni kelimelerle tazelenmektedir. Dolayısıyla eski
ve yeni kelimelere tam vakıf olabilmek için mutlaka sözlüklerle haşir neşir
olmak mecburiyetindeyiz.
Türkçemizin zenginliğini kelimelerin çokluğundan
anlamak mümkün. Hazırlanan bazı sözlüklerde 300 bine yaklaşan kelimenin
açıklamaları bulunuyor. Elbette bütün bu kelimeler yürürlükte olmayabilir ama
bu bereket, dilimizin zenginliğini, genişliğini, derinliğini ve ufkunu
gösteriyor. İyi yazarlar, bu mevcut kelime hazinesinin en az 30 bin kelimesini
kullanır. Tıpkı Peyami Safa gibi… Peki yazarlarımız, yazılarında ve
kitaplarında acaba bugün kaç kelimeyi kullanıyor? İyi bir araştırmayı hak eden
önemli bir konudur bu.
Farklı İlimlerin Sözlükleri
Tabii sözlükler çoğaldıkça çeşitleri de ziyadeleşiyor.
Bundan bir iki asır önce Türkçe sözlükler neşredilirken bugün artık farklı
ilimlere ve mesleklere ait sözlükler de revaç buluyor. Edebiyat, tarih, coğrafya,
din, tasavvuf, felsefe, siyaset, askerlik, spor terimleri sözlükleri, bunlar
arasında başı çekiyor. Tabii başka alanlarda kaleme alınmış sözlüklere de
rastlayabiliyoruz. Kuşkusuz bütün okuyucular tarafından istifade edilen bu
eserlerin bir boşluğu doldurduğu tartışmasız bir hakikat. Sözlüklerden
rahatlıkla yararlanılabildiği için bu vadideki çalışmalar aralıksız sürüyor.
Bir de sevindirici bir husus, bazı büyük sözlüklerin artık internet ortamında
da kullanılabiliyor olması. Dolayısıyla kitap olarak sözlükleri karıştırmak istemeyenler,
internet ortamında aradıkları kelimeyi hemen bulabiliyor ve anlamını
öğrenebiliyor. Bugünlerde yayımlanan üç
sözlük, kültür dünyamıza değer katmış bulunuyor. Merhum Yılmaz Yalçıner’in Türkçede Dünümüzü Hatırlatma Sözlüğü,
Besim Atalay’ın Türk Büyükleri Veya Türk
Adları ile Mehmet Ali Bal’ın Esmâ-i
Hüsnâ kitabı bu alanlara ilgi duyan okuyucuların sevinçle karşıladıkları üç
kıymetli eserdir.
Kelimeleri
Unutamayız
Yılmaz Yalçıner’in Türkçede Dünümüzü Hatırlatma Sözlüğü
uzun yılların titiz çalışması, sabrı ve emeğiyle vücut buldu. Büyük boy 928 sayfa olan eser Mekki Yassıkaya’nın Genel Yayın
Yönetmenliği’ni yaptığı Erguvan Yayınevi tarafından kültür dünyamıza kazandırıldı.
Uzun yıllar gazetecilik yapan Yalçıner eserin ön sözünde Türkçede ‘dil’
kelimesinin lisan ve gönül anlamlarında kullanıldığını, dolayısıyla iki kavramı
bütünleştirmesi bakımından bunun son derece anlamlı olduğunu belirtiyor.
Geçmişte Türkçe konusunda yaşanan tartışmalara temas eden Yalçıner, Türkçenin
diğer diller gibi farklı lisanlardan kelimeler aldığını, bunun bir zenginlik
olduğunu belirtiyor. Nitekim bu hususa rahmetli edebiyat tarihçimiz Nihad Sâmi
Banarlı da işaret ediyor ve Türkçenin
Sırları isimli eserinde başka lisanlardan kazanılmış kelimelere
“fethedilmiş kelimeler” diyor. Yılmaz Yalçıner, bu mevzu ile alakalı olarak
görüşünü şöyle ifade ediyor: “Dikkatinizi çekmiştir; Osmanlı’nın topraklarının
birer birer elden çıkışına hayıflanırız, üzülürüz. Onlarca devlet, devletçik
türedi o topraklar üzerinde. Devlete-i Aliyye’den sonra da rahat, huzur yüzü
görmedi üzerinde yaşayan halklar. Bizim kadar onlar arasında da bu durumda
ızdırab çekenler vardır elbette. Fakat neden şimdilerde ‘çakıl taşını
vermeyeceğimiz’ topraklarımız için titizlenirken, ’kelimelerimizin kaybolmasına
hatta kasten unutturulmasına’ göz yumalım ki… Onlar bizim geçmişimiz ve
geleceğimizin yolundaki karanlıkları aydınlatacak işaret taşları…”
Farklı
bir anlayışla hazırlanan sözlükte bugün çokça kullanılan kelimelerin dünkü
karşılığı Latince anlamları ve eski yazı şekli ile birlikte okuyucuya
sunuluyor. “Dönemeç”in eskiden “kavs”, “balta”nın “mihtab” şeklinde
kullanıldığını öğreniyoruz. “Düşmanlık” eskiden “adavet” kelimesiyle karşılanırken
“düşey” ise “âmûdî” ile ifade edilirmiş. Geçmişte “güzel yüzlü”lere “gülnikab”
denilirmiş. “Kandil”in karşılığı ise “Çerâğ”. Velhâsıl Orta Asya’dan gelip
Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde şahikasına erişen kadim Türkçemizin birçok
kelimesini bu sayede öğreniyoruz. Eski ve yeni kelimeleri kıyaslamak ve
bunlardan seçme yapıp yazı ve eserlerinde kullanmak isteyen kalem erbabı için
muazzam bir hazine. Bu vesile ile Yılmaz Yalçıner’i rahmetle anarken, eseri
Türkçemize kazandıran Mekki Bey’e de teşekkür ediyorum.
Esmâ-i Hüsnâ
Bilindiği
gibi “Esmâ-i Hüsnâ”, “Cenab-ı Allah’ın Güzel İsimleri” demektir. Mehmet Ali
Bal’ın kaleme aldığı Esmâ-i Hüsnâ’da
Rabbimizin ‘güzel isim’lerinin geniş izahı yapılmaktadır: Bu isimler arasında
“Rahîm”, “Rahmân”, “Melik”, “Kuddûs”, “Azîz”, “Rezzâk”, “Vehhâb”, “Kahhâr”,
“Settâr” “Halîm”, “Latîf”, “Kebîr”, “Kerîm”, “Hamîd”, “Vâhid”, “Ganî”, “Bâkî”
ve “Sabûr” gibi isimler de bulunuyor. Müellifimiz, Erguvan Yayınevi’nden çıkan eser
hakkında okuyucularına şu özlü bilgiyi veriyor:
“Bizim
bu Esmâ-i Hüsnâ çalışmamızda
‘İsimler’ kavramının en geniş manasıyla zikredildiği görülecektir. Sadece
isimler değil, olgular, eşyanın mahiyeti, ilimler vs. bu kavramın içinde
gizlidirler. Bu yönüyle Esmâ-i Hüsnâ’nın
bir hazine olduğunu söylemek doğru olacaktır. Gerek dualarda zikretmek gerek
manasını tefekkür ve tezkir etmek, gerekse de manaları doğrultusunda bilim ve
teknolojiye ait gelişim yolunda yürümek bu hazineden istifade etmek için makbul
çabalarımızdır. Allah (c.c.) İslam Âlemine her üç alanda
birlikte yürümeyi nasip etsin. Zira Esmâ-i
Hüsnâ’nın idraki ancak böyle mümkündür. Bu vesile ile şunu da ifade
etmeliyim ki, özellikle bir akide, fikir ve kültür değeri ifade eden sözlerin,
kelimelerin anlaşılmasında hâkim kültür ve anlayışın bilinmesinde de yarar
vardır. Esmâ-i Hüsnâ vesilesiyle geçmiş kültür ve irfanımızın da özlü meyveleri
yazılar içinde derç edilmiştir.”
Üç Aylar’ın yeni
başladığı mübarek Ramazan ayına giderek yaklaştığımız bu günlerde böyle temel
dinî eserleri okuyup muhtevalarını anlamaya çalışmak büyük istifadeye medar
olacaktır. Kaliteli baskısı yapılan eser, aileler içinde her gün bir “esmâ-i
hüsnâ”nın sesli okunması suretiyle de mütalaa edilebilir.
TÜRK
ADLARI
Yaşar Çağbayır tarafından
hazırlanan beş ciltlik Ötüken Türkçe
Sözlük ile Ötüken Osmanlı Türkçesi
Sözlüğü başta olmak olmak üzere pek çok sözlüğü dilimize armağan eden
Ötüken Neşriyat, bu sahada yeni kaynak eserleri vitrinlere taşımaya devam
ediyor. Besim Atalay’ın Türk Büyükleri
Veya Türk Adları sözlüğünü Gürol Pehlivan hazırladı. Türkçemize pek çok
hizmette bulunan, önemli makaleleri ve eserleri dilimize kazandıran Besim Atalay’ın
bu eseri de hem bilim dünyası için hem de dil’e meraklı araştırmacılar için
büyük bir kazanç olmuştur. Türkiye’de Dîvânü
Lugât’t-Türk’ü, Türkiye Türkçesi’ne kazandırarak mühim bir hizmette bulunan
Besim Atalay’ın diğer basılmamış kitaplarının da yayımlanması isabetli
olacaktır. Eseri hazırlayan Gürol Pehlivan’ın ‘ön söz’de belirttiği gibi ilk
dil çalışmalarında bulunan Besim Atalay gibi şahsiyetlerin kitaplarında bazı
kusurlar bulunabilecektir ancak öncü çalışmalarda bu tür noksanlıklara her
zaman rastlanabilir. Dolayısıyla dil araştırmalarının nerden başlayıp hangi
noktaya ulaştığını kıyaslamak adına bu tür kitapları görmek, ufuk açıcı
olmaktadır.
HAYATI
VE ESERLERİ
Kitabın başındaki “Besim Atalay Hayatı ve Eserleri” bölümünde müellifin diğer çalışmalarına dikkat çekiliyor. Atalay’ın kitapları arasında Maraş Tarihi ve Coğrafyası, Bektaşîlik ve Edebiyatı, Müslümanlara Öğütler, Türk Dilinde Ekler ve Kökler Üzerine Bir Deneme, Türkçede Kelime Yapma Yolları, Abuşka Lûgatı veya Çağatay Sözlüğü, Çeşitli Halk Fıkraları ve Deyimleri, Türk Dili Kuralları da bulunuyor. Türk Büyükleri Veya Türk Adları’nı sadece arkeolojik bir dil alanı araştırması olarak görmek hata olur. Aksine dilimizin zenginliğini görmek adına bu tür eserlere ihtiyaç olduğu açıktır. Bilhassa geçmişte dilimize yapılan zoraki müdahale ve baskılar ile Türkçenin nasıl zayıflatılmaya çalışıldığı biliniyor. Dolayısıyla bu tür eserler, tarihî bir vesika ve zengin bir belge olmanın yanı sıra geçmişle bağlarımızı yeniden kurma adına ufuk açıcı emekler olarak sayılmalıdır. Son yıllarda Orta Asya’daki soydaşlarımızla kurulan sağlam bağlar ve yeni tesis edilen Türk Devletleri Teşkilatı gibi oluşumlar sayesinde aslında tarihimiz bir bakıma yeniden yazılmaktadır. Türkçenin tarihi ve edebiyatı da yeni bilgi ve belgeler ışığında, orijinal kaynaklar ve eserler sayesinde zengin bir şekilde yeniden hazırlanacak ve büyük medeniyetimizin bütün ihtişamı ve zarafetiyle ortaya çıkması sağlanacaktır. Besim Atalay’ın ilk olarak Türk Yurdu dergisinde neşredilen makaleleri, daha sonra Türk Büyükleri Veya Türk Adları başlığıyla iki defa basılmış şimdi de üçüncü baskısı ilmî bir neşir olarak Türkoloji dünyasına sunulmuştur. Besim Atalay’ı eserleri ve hizmetleri dolayısıyla rahmetle anarken bu kabil kitapları irfanımıza kazandıran Ötüken Neşriyat’ın yöneticilerine ve eseri hazırlayan Gürol Pehlivan’a teşekkür ediyorum.