Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2426.36
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Kasım 2019

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil

Geçen hafta 2023 Eğitim Vizyonu belgesinin açıklanmasının ardından geçen bir yıllık sürede neler yapıldığına ilişkin bir değerlendirmede bulunmuştum. Metnin bir şeyleri değiştirmek için değil, değiştiriyorum havası yaratıp hiçbir şey değiştirmemek üzere kaleme alındığını örneklerle sunmuştum. Yazının yayımlandığı gün MEB Bakanı twitter hesabından öğretmen önlükleriyle ilgili paylaşımda bulundu. Önlükleri yeniliğe, ustalığa, tasarım-beceri atölyelerine, ezcümle bir şekilde Vizyon Belgesine bağladı. Yani öğretmen önlükleri yeniliğin, ustalığın, tasarım-beceri atölyelerinin ve şüphesiz Vizyon Belgesinin gereği olarak sunuldu. Vizyon Belgesinde şüphesiz her ayrıntının yer alması düşünülemez. Ancak yaşadığımız Hükümet sistemi değişikliğinin ardından meta belgeler yayımlayan bir bakanlığın (2023 Eğitim Vizyonu Belgesi, 11 Kalkınma Planı) lansmanını bu şekilde yaptığı bir düzenlemeye de yer vermemesi düşünülemez. Planlı, veriye dayalı çalıştığını iddia eden bir bakanlığın düzenlemelerinin bu şekilde olması beklenir. Yoksa açıkladığı hiçbir belgede yer vermeyi düşünmediği bir düzenlemeyi tam da bu meta belgenin 1. yıldönümünde kamuoyuyla niye paylaşıyor sayın Bakan? Hem de daha önce duymadığımız, işitmediğimiz (Bakan beyin öğretmen buluşmalarında ifade ettiği söylentisi var) bir mevzunun eğitimin acil sorunu koduyla gündeme gelmesi izaha muhtaç değil mi?

Dikkat edelim; mesele önlüğün olması, olmaması değil! Önlüğün gerekli mi gereksiz mi olduğu meselesi de değil! Burada daha derin bir problem var. Daha ciddi bir sıkıntı söz konusu! Defaatle belirttik ama ısrarla ciddiye alınmıyoruz. Zira ortam öyle ciddiyetsiz ki her şeyi kendine benzetiyor. Veya her şey ve herkes o kadar ciddiyetsiz ki, MEB de kaçınılmaz şekilde ciddiyetsizleşiyor. Hâsılı kelam meseleyi bir tavuk-yumurta ikilemine boğmadan kamusal ciddiyetsizliğe MEB’in de aynı ciddiyetsizlikle karşılık verdiğini biteviye gözlemliyoruz. 100 Günlük Eylem Planlarında da durum böyleydi, 2023 Eğitim Vizyonu’nda da vaziyet öyleydi, 11. Kalkınma Planı’nda da öyleydi. MEB’i niye güzel çözümler bulmuyor şeklinde suçlayamam. Toplumun sorun etmediği, konuşmadığı, tartışmadığı, alternatif peşinde koşmadığı, daha güzeli mümkün mü diye kafa yormadığı bir meselede MEB’in, MEB bürokrasisinin çözüm üretemeyeceğini biliyorum. Bu yüzden de MEB’i bize ‘mucizevi hap’ şeklinde çözümler üretmediği için eleştirmiyorum. Böyle bir çözüm olamayacağını çok iyi bilen MEB Bakanı’nın sanki bunları bilmiyormuş gibi davranarak bir takım sahte tedaviler önererek bünyeyi iyice kangrenleştiren, yürütülmekte olan kandırmacayı daha da katmerleştiren uygulamaları inanıyormuş gibi yaparak sürdürmesine isyan ediyorum.

Milli Eğitim Bakanı olarak sizden birilerinin bir şeyler istediğini, bir şeyler yapmanızı beklediğini şüphesiz biliyorum. Ancak memleketin bugünlerini ve yarınlarını gerçek anlamda düşünen birisinin yürütülmekte olan kandırmacayı aynıyla sürdürerek hizmet etmeyeceği de açıktır. Bir takım doğru, haklı eleştirileri, ham ve pişmemiş beklentileri payanda yaparak yüzyılı aşkın süredir yapılıp edilen ve sonucu belli olan uygulamaları sürdürerek bir yere varamazsınız. Varamayacağınızı görmek için açıkladığınız takvimi beklememiz gerekmiyor. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir. Dili, mantığı, felsefeyi, kurguyu değiştirmeden, sorun etmeden neyi nasıl değiştiriyorsunuz Allah aşkına? Akıl var, iz’an var!

Daha vahimi ve memleketimizin yarınları için tehlikeli olan kısmı şudur: Biz bu kandırmacayı sürdürerek sadece yanlış tedavi olmakla kalmıyoruz aynı zamanda gerçek bir tedavinin imkânından yoksun bırakılıyoruz. Bu gidişin gidiş, bu işleyişin işleyiş, bu yolun yol olmadığını görürsek nasıl bir gidiş, nasıl bir işleyiş, nasıl bir yol arayışımız da kaçınılmaz olarak gelecektir. Ancak mevcut düzeneğin bir problemi olmadığını, gayet güzel yürüdüğünü, bir takım teknik-taktik eksikleri olduğunu kabul edip hep birlikte statükoya omuz vermemiz isteniyorsa bu düpedüz gerçeklerden kaçmadır. Bugüne kadar sürdürülen kandırmacaya gönül rızasıyla teslim olmadır.

Şimdi bütün bu anlatı içinde öğretmen önlüğü nedir, nereye oturur? Kamuoyunun ‘ne güzel oldu?’ veya ‘hiç de güzel değil!’ değerlendirmelerinin dışında ‘bu düzenleme niye var?’, ‘bu düzenleme hangi problem alanını iyileştirmeye dönük getiriliyor’, ‘sorun ne olarak tespit edildi, önlük çözümüyle nasıl ilişkilendirildi?’ gibi uzatılması gereken sorularla meseleye yaklaşmamız gerekiyor. Bizi yandaşlık ve karşıtlık parkurunda konumlandıran bu dil operasyonel bir dil. Operasyonel çünkü bizi kendi gerçekliğimizden uzak düşürmeye ayarlı. Bizi gerçek sorunlarımızla yüzleşmekten alıkoyan bir dil. Gerçekten de Türkiye ilginç bir ülke. Kendi varlığını güçsüz düşürmek, kendisine operasyon çekmek için gönüllü çalışan başka bir ülke var mı bilemiyorum. Yeryüzünde kendisine kast eden, kendi kurumları, insanları tarafından kendisine operasyon çekilen başka bir ülke var mı bilemiyorum. Öğretmenin, öğretmenliğin başkalaşım geçirdiği hercümerç de çözümü önlükte aramak, çözümün önlükte olduğuna inanmak! Fuzuli boş yere dememişti: Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil