Dolar (USD)
34.50
Euro (EUR)
36.45
Gram Altın
2956.81
BIST 100
9291.86
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Kasım 2024

Soykırımın Kayıtları Yazarlarca Tutuluyor

ABD, İngiltere ve İsrail’in oluşturduğu “Siyonist Şer Cephesi” Filistin’le birlikte Lübnan’da soykırım yapıyor. Yazarlar, insanlık dramının kayıtlarını gelecek için tutuyor.

Dünya yeniden karılıyor. Bugüne kadar birçok bölgeyi sömüren, insanlarını katleden ABD-İngiltere Emperyalizmi, şimdi de Siyonist İsrail’e destek vererek zulümlerine devam ediyorlar. Bazı Avrupa ülkelerinin de sınırsız desteğini alan İsrail terör örgütü, her gün hem Filistin hem de Lübnan topraklarında kan dökmeye, masum sivillere saldırmaya ve çocukları katletmeye devam ediyor. Lübnan’dan sonra hedefte Suriye ve Irak olduğu kesin. Sapık “Vadedilmiş Topraklar” hayaline inanan İsrail’in, kızıl gözünü Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu bölgelerine de diktiği biliniyor. Bazı saflar, buna inanmazken son yapılan anketlerde, Türkiye’nin de hedefte olduğu inancı hâkim. Şüphesiz Üçüncü Dünya Harbi gayrı resmi olarak başlamıştır. Bunu görmemek mümkün değil. Bir yanda adlarını andığımız emperyalist Batı ülkeleri var diğer tarafta İslam ve Türk dünyası duruyor. Bu azgın saldırganlara karşı görünen tek çözüm, Türkiye’nin öncülüğünde kurulacak Türk-İslam Birliği ve bununla birlikte Asya ve Afrika ülkelerinin oluşturacağı “Doğu İttifakı”dır. Batı’nın saldırganlığı ancak bu şekilde durdurulabilir, hatta püskürtülebilir. Aksi takdirde Filistin ve Lübnan’ı bombalayan Siyonist şebeke, gözünü önce Suriye ve Irak’a hemen ardından da Türkiye ve İran’a çevirecek. Sonra sıra, diğer ülkelere gelecek… Bu kesin! Öyleyse Türk-İslam dünyası ve hür dünya ile bütün mazlum milletler, Batı barbarlığına karşı yekvücut olmak zorunda. Olmazlarsa, şüphesiz bu aleyhlerine olacak. Hiçbir ülke kendisini hedefin dışında görmesin. Filistin ve Lübnan’a sahip çıkılmazsa diğer Asya ve Afrika ülkeleri de hedefte olacak. Bu iki kıtada bulunan ülkeler, kendi aralarında askerî, ekonomik ve kültürel işbirliklerini güçlendirmek zorunda. NATO benzeri bir askeri oluşumu Asya ve Afrika ülkeleri hayata geçirmeli. İşlevsiz BM’nin hiçbir işe yaramadığı ortada. NATO ise ABD’nin karargâhı. Bu iki kuruluşun alternatifleri Asya ve Afrika ülkeleri tarafından gerçekleştirilmezse kanlı Siyonist virüsünün bütün dünyayı saracağına inanıyorum.

YAZARLAR KAYITLAR’I TUTUYOR

Yıldız Ramazanoğlu “Filistinliler ve Suriyeliler” için kaleme aldığı yazıları Kayıtlar adıyla kitaplaştırdı. Eser iki ana dosyadan oluşuyor: “Suriyeliler” ve “Filistinliler”. İslam Coğrafyasını bilhassa komşumuz Suriye ve diğer ülkeleri gezen ve intibalarını anlatan Ramazanoğlu, “mülteci” meselesine vicdan sahibi bir aydın sorumluluğu taşıyarak bakıyor. Çünkü o ümmetin kardeşliğine ve insanların barış içinde yaşama arzularına inanan bir Müslüman Hanım münevver. “Filistin meselesi hepimizin çocukluğunu zehirleyen, televizyonda gördüğümüz yıkıcı kıyıcı görüntülerle aklımızı, kalbimizi yaralayan merkezi bir kötülük.” diyen yazar, bu zulmün sona ermesi için sanatçılara ve aydınlara büyük görev düştüğünü hatırlatıyor. Açılan sergilere, düzenlenen şiir programlarına büyük bir rikkatle ve dikkatle yaklaşıyor. Farklı ülkelerin ressamlarının, şairlerinin, müzisyenlerinin, yazarlarının bir araya gelip güç birliği edip buluşmalarının önemine temas ediyor. Bazıları, İsrail’in 7 Ekim 2023’te azgınlaştığını ve barbarlaştığını sanıyor. Hâlbuki İsrail’in yaptığı toprak hırsızlığı ve işlediği cinayetlerin tarihi, çok daha eskilere dayanıyor. Yazarın düştüğü şu not unutulmamalı: “Mesele Ocak 2006’da Filistin’de yapılan seçimleri Hamas’ın kazanmasıydı. İstedikleri guruba oy vermeyen halkın öldürücü bir ambargoyla İsrail, ABD ve AB tarafından cezalandırılmasına hiçbir tepki gelmemişti dünyadan. Bir kere daha görülmüştü ki bölgede güya demokrasi getirmek için işgallere girişenler, demokratik sonuçlara asla hazır değillerdi.” Gazze’nin ve saldırıya uğrayan bütün bölgelerin unutulmaması ve cinayetlerin belgelendirilmesi için çalışmalar yapılmasının önemi üzerinde duran Ramazanoğlu, “Uçuşan imgelerle hayaletler hâlinde çevremizde dönen ama sonra hemen unutulan Gazze billurlaşmalı. Belki o zaman kimse dokunamaz. Kelimenin ve görüntünün diline aktarılmadıkça yok sayıldığımız bir dünyadayız çünkü. Kendimiz hakkında sürekli delil toplamak durumundayız.” Yıldız Ramazanoğlu çok önemli ve değerli bir sözlü tarih çalışması yapıyor. Pek çok kişiyle görüşüp yaşadıklarını tespit ediyor. Tarihçiler için geleceğe kesin vesikalar bırakıyor. Bu metinlerden yönetmenlerimiz, şairlerimiz, bestecilerimiz de istifade etmelidir.

DİRİLİŞE ŞAHİTLİĞİM

Temel Hazıroğlu, Sezai Karakoç ve Dirilişe Şahitliğim adlı eserinde önemli tespitlerde bulunuyor, fikir dünyamıza makul teklifler getiriyor. Yazar, Sezai Karakoç’un yakınında bulunmuş bir kültür adamı. Bunu Önsöz’de okuyucu ile paylaşıyor ve şöyle diyor: “Biz, Karakoç’u ve fikirleri daha iyi anlamak, düşüncelerinin arka planını, özünü ve gerekçelerini, başka bir deyişle ‘Diriliş davası’nı daha yakından kavramak için bir öğrenciden de öte bir talebe gibi yanında, dizinin dibinde bulunup demlenmeye çalıştık. Çünkü ‘hür ve bağımsız bir aydın’ olarak, bir arı gibi düşüncelerinden, çiçeklerinden ve özlerinden bir şeyler kapıp bal yapma ve bir Diriliş eri gibi savaşıp aşkla ve şevkle mücadele etme sorumluluğumuz vardı.” Diriliş Öncüsü hakkındaki şu satırlar hakkı teslimdir: “Sezai Karakoç, çağımızın yaşayan en büyük düşünce ve fikir adamlarından biridir. Çağdaş edebiyatımızın kurucu isimlerindendir. Karakoç, Türk dilinin eşine az rastlanır büyüklükte bir şairi olmanın ötesinde, bütün bir İslam coğrafyası ölçeğinde bilge bir düşünürdür. Özgün ‘Diriliş’ düşüncesini bütün boyutlarıyla ortaya koyan ve bu çerçevede yol alan çok yönlü bir mütefekkirdir.” Karakoç’un İslam ülkelerinin birleşmesi gerektiği, aksi takdirde küçük devletler olarak yaşayamayacakları düşüncesini/hakikatini hatırlatan yazarın gönül gözüyle mütefekkir şairimizin portresi şöyledir: “Sezai Karakoç, İslam düşünce akımının en önemli öncü ve temsilcilerinden biri olarak doğmuş, son asırda yaşayan en büyük düşünce ve fikir adamı olarak temayüz etmiş ve ortaya, bünyesine canlı hareketli, enerjik ve etkin temel dinamikler barındıran bir Diriliş tezi deklare etmiştir.” Eser şu bölümlerden meydana geliyor: “Ustalar Nasıl Yaşatılır?”, “Sezai Karakoç’un Hayatı ve Şahsiyeti”, “Dört Yıkılış”, “Dört Yükseliş”, “Diriliş Düşüncesinin Doğuşu”, “Diriliş Düşüncesinin Temel Dinamikleri”, “Saatleri Dirilişe Ayarlamak.”

KAR GİBİ PATİSKALAR

Cihan Aktaş’ın ilk hikâyesi 40 yıl önce yayımlanmıştı. Kıymetli yazarımız, bu anlamlı yıldönümünü yeni bir hikâye kitabı olan Kar Gibi Patiskalar ile karşılıyor. Hikâye severlerin görmesini ve okumasını dilediğim kitap, kalbe dokunan, insanı düşündüren ve ezberleri bozan değerli metinlerden oluşuyor. Hikâyeciliğimize yeni bir katkı olarak gördüğüm eserde bulunan hikâyelerin isimleri şöyle: “Küçük Bir Özür”, “Tensör Biliyor”, “Geyikli Evin Hanımefendisi”, “Bir Dinlenme Anı, Upuzun”, “Keklik Sesi”, “Ürkekliği Onun”, “Sadun Durhun Kim, Nasıl Bir Adam?”, “Düğündekiler”, “Esnaftanım Ben”, “Gelip Gecenin Sözü” ve “Kar Gibi Patiskalar”

BİLMEK VE OLMAK

Şiirleri, incelemeleri, denemeleri, düşünce yazıları ve tercümeleriyle Türk edebiyatına çok güzel eserler kazandıran akademisyen Turan Koç’un yeni kitabı, Bilmek ve Olmak Üstüne Konuşmalar başlığını taşıyor. Turan Hoca, davet edildiği muhtelif yerlerde edebiyatın, fikir dünyamızın ve tasavvuf âleminin muhtelif meselelerine dair yaptığı konuşmaları yeniden gözden geçirerek bu konuşmaları günümüze ve geleceğe kazandırmış bulunuyor. Aslında bu tür çalışmalar, şifahi kültürümüzün yazıya geçmesi ve kalıcı hâle gelmesi adına son derece büyük bir önem arz ediyor. Beş farklı konuşmadan meydana gelen kitabın bölüm başlıkları şöyle: “Bilmek ve Olmak”, “Batı Tefekkürü ve Tasavvuf”, Doğunun Ruhu”, “Kulluk Bilincinin Boyutları”, “Tasavvuf Üstüne Bir Söyleşi”.

Erol Erdoğan’ın Saklambosi, Cihan Çetinkaya’nın El-Kadîm Turuncu Kitap ve Halit Selim Dönmez’in Eza Sahası İçinde isimli kitapları da, yukarıda bahsettiğim diğer eserler gibi İz Yayıncılık tarafından kültür hayatımıza kazandırıldı. Zihin dünyamızda, fikir âlemimizde, sanat vadimizde, inanç dünyamızda ve hadiselere doğru bakışımızda etkili olan, içimizde derin ve anlamlı ‘iz’ler bırakan bu mühim eserleri, bütün kitapsever okuyucularıma ve meraklı dostlarıma hararetle tavsiye ediyorum. Yeryüzünde hem dün yaşanmış hadiseleri, hem de bugün cereyan eden olayları tam anlamıyla kavrayabilmek ve doğru yorumlayabilmek için emek ürünü bu eserleri okumak, anlamak zorundayız. İyi ki vicdanlı yazarlar aramızda var. Kalplerini dinliyor, çağlarına tanık oluyor ve tarihe not düşüyorlar.