Sosyalleşmek veya sosyal medyada kalmak
İnsan, sosyal bir varlıktır. İnsanlar birbiriyle etkileşimde ve iletişimde bulunarak hayatı ve insanlığı anlamlandırmaya çalışır. Hayat denen olguyu doğru anlamak ve anlamlandırmak için de bu etkileşimin her daim var olması gerekir. Büyüklerimiz “Yalnızlık Allah’a mahsustur” derken sosyalliğin önemine vurgu yapmıştır. Bu sosyalliğimiz bebeklikten ölüme kadar devam eder. Hayat gerçeği ile karşılaştığımız an gösterdiğimiz ilk tepki ile başlayıp son nefesimize kadar bizimle var olan sosyallik sürecinde hep bir anlam arayışındayız. Her arayan bulamayabilir ancak bulanlar arayanlardır, gerçeği de bu sosyalliğimiz için bir çıkış noktası olmalıdır.
Sesimiz bir
yansımadan ibarettir ve bu yansıma karşımızdaki insana değince bir karşılık ve
anlam bulur. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” atasözümüz de bu
gerçeğin ispatı gibidir. Yaşadığımız dünyada yalnız olmadığımız gerçeği ve
kendimizin dışında var olan dünyayı kabullenmek insanlarla iletişimimizin
gerekliliklerindendir. İnsanlarla iletişim ve sosyalleşme için bazı
gereksinimlere ihtiyaç duyarız. Bunların başında ise karşımızdaki insanı ikna
veya kendimize benzetme cihetine yönelmeden olduğu gibi kabullenmek gelir.
İnsanları kendimize benzetme ihtiyacı içerisinde olursak farklılıklarımıza
karşı tahammülsüz oluruz. Bu da dünyanın hoşgörüden yoksun kalmasına ve
iletişimin sekteye uğramasına neden olur. Unutulmamalıdır ki, sosyalleşmek için
iletişime, hayatı anlamlandırma arayışımız için ise sosyalleşmeye ihtiyaç
duyarız.
Bu yüzden
insanlarla iletişim kurmada ve sosyalleşmede göz ardı ettiğimiz en önemli
noktalardan birisi ön yargılarımızdan arınmamış olmamızdır. Garip bir halde
insanları sadece gördüğümüz üç beş dakikadan ibaret sanıyoruz. Dahası ise
elimizde bir şablonla dolaşıyor ve insanları o şablonlarla değerlendiriyoruz.
Kalıplar, insanlar için değil sadece nesneler için somut bir değerdir. Bir çay
içimi kadar oturduğumuzda karşımızdaki insanda hangi hasletleri görmüşsek
sadece o kadar olduklarını düşünüyoruz. Kelimelerin insanları ele veren
ipuçları olduğunu hepimiz kabul ederiz. Ancak kelimeler ile insanları bir
kalıba hapsetmek sadece karşımızdaki insan için değil temelde hem bizim hem de
bütün insanlık için zarardır.
İnsanlar ikili
ilişkilerinde iletişimden yoksun bir hale gelmişlerse dünyanın yaşanılabilir
olması adına ortaya çözüm koyacak pek de bir şeyimiz kalmamıştır. Kafamızdaki
kalıplara karşımızdaki insanın fikirlerini oturtmaya çalıştıkça iki taraf da
kaybedecektir. Hep birlikte zorluklara göğüs germek yerine kalıplarla ve
şablonlarla çevrelediğimiz hayatta hepimiz birer mahkûm olarak kalacağız. Bu
mahkûmiyetimizin neticesinde de sosyalleşmek yerine sosyal medyanın kucağında
kendimizi bulacağız.
Bu büyük yanılgıyı
bazen karşımızdaki kişiden duyduğumuz sadece bir cümle ile bile yapabiliyoruz. Sadece
bir cümlenin karşımızdaki kişiyi ele verebileceğini düşünüyoruz. Bu durumun temelinde
ise karşıt görüşlere tahammülümüzün olmayışı yatıyor. Bizden olmayan fikirleri
halının altına süpürerek onu görmezden geldiğimizde o fikrin yok olacağını
düşünüyoruz.
Bir insanı tanımak
veya anlamlandırabilmek için üç beş dakika veya bir cümle ne kadar yeterli
olabilir ki? Hadi, karşımızdaki insanı tanıdığımızı iddia edelim ve taban
tabana birbirimize zıt olduğumuzu var sayalım, bu durumda bile o kişinin
varlığını inkâr etmekle o kişiyi yok saymış olabiliyor muyuz? Yaşadığımız
hayatta her şey zıddı ile kaimken ve bu gerçek apaçık bir şekilde karşımızda
dururken herkesin bize benzemesini beklemek ve bizden olmayanı yok saymak
kimseye fayda sağlamaz.
Ya hep birlikte
sosyalleşeceğiz ve iletişim yollarını açık tutup hep birlikte mutlu olmaya
çalışacağız ya da sosyal medyanın yalnızlığına mahkûm olacağız. Unutmayalım ki,
herkesin kararı kendini bağlar, ama sonuçları tüm dünyayı etkiler.