Sosyal yardım alanında STK'ların önemi!
Sivil Toplum Kuruluşları bir çok alanda ihtiyaç sahibi 7’den 70’e tüm insanlığa destek olunması açısından hayati önem arz ediyor.
Ülkemizde de bir çok STK’lar aktif bir şekilde yöneticileri, gönüllüleri ve bağışçıları vesilesi ile 81 ilde faaliyet göstermektedir.
Ay Vakfı Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Feryal Kalkavan Taslaman Hanımefendi ile bu konuyu ele aldık.
Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) toplum için önemi nedir?
Çoğumuz bugün en iyi devlet yönetimi olarak demokrasiyi savunuruz. Ancak demokrasi içinde de çoğunluğun mutlak hakimiyetini reddeden, toplumdaki azınlıkların da siyasal vekültürel haklarının ve özgürlüklerinin görülmesi, duyulması gerektiğini savunan çoğulcu demokrasinin uygulanmasıdır amaç aslında.
STK’ların bu yüzden demokrasinin işleyişinde çok önemli rolleri olduğuna inanıyorum. Şöyle ki; genellikle devletten bağımsız yapılanan STK’lar hem kendi üyerinin hem de toplumun farklı seslerinin duyulması ve sorunlarının çözülmesi için faaliyet gösterirler.
Bugün kullanılan manada ilk defa 1945 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde anılan STK’lar her ne kadar bazen devletlerce fonlansalar da yukarıda da belirttiğim gibi devletten bağımsız, kar amacı gütmeyen ve gönüllülerden oluşan aynı zamanda gerek yerel gerek ulusal gerek de uluslararası boyutlarda sosyalkonuları hedef alan gruplar olarak tanımlanır. Klüpler, dernekler, sendikalar, lobi grupları, vakıflar bu kapsamda var olan kuruluşlardan bazılarıdır.
Bu tip sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sivil toplum ile devletarasındaki etkileşim kuvvetlenir, devletin iktidarı sınırlanır, çoğulculuk, katılım ve ifade özgürlüğü gibi demokrasinin vazgeçilmez öğelerinin gelişmesi sağlanır. Dolayısıyla çoğulcu demokrasi için STK lar olmazsa olmazdır.
Türkiye’de STK’ların gücü yeterli mi sizce?
2020 itibarıyla Türkiye’de kabaca 184.000 STK’nın varlığından söz etmek mümkündür. Bunlar mesleki, dini, kültürel, çevre vedoğal hayat, afet,, eğitim, insan hakları, düşünce özgürlüğü, engelliler, ihtiyaç sahipleri ve çocuklar gibi alanlara eğilmişlerdir. Ancak Türkiye’de STK’ların etki düzeyinin sınırlı kaldığı da yadsınamaz bir gerçektir. Örneğin YADA VAkfı tarafından yürütülen “Türkiye Sivil Toplum Gelişim Endeksi” araştırma sonuçlarına göre STK’ların yerel yönetimler, kamu kurumları ve diğer otoriteler tarafından yürütülen politikalara etkisinin ancak %32 olduğu ortaya çıkmış ve Türkiye’deki politikalara etkilerinin oldukça sınırlı olduğu görülmüştür. Bu oldukça üzücü bir sonuç bence.
Bir çok alanda yardım faaliyetlerinde bulunan AY Vakfı’nın kurucularından biri olduğunuzu biliyoruz. Neden kurdunuz AY Vakfı’nı, amacınız neydi?
Konuyu buraya getirdiğiniz için teşekkür ederim. Ay Vakfı 2010 yılında hayata aynı perspektiften bakan, aynı hedefleri amaçlayan, aynı değerleri önemseyen insanların bir araya gelip, daha profesyonel, daha şeffaf, daha kapsamlı bir yapıya dönmeye karar vermesiyle kuruldu. Şöyle ki, vakıflaşmadan önce zaten her birimiz kendi kapasitemize göre ulaşabildiğimiz kişilere ve yerlere azami yardım etmeye çalışıyorduk ancak tahmin edersiniz ki o dağınık yapıda kendimizi yeterli görmüyorduk. Bunun yanında etrafımızdaki insanlardan, kurumlardan kendi adımıza maddi ve/veya manevi yardımistemek de zor oluyordu. Zira kişilerin şahsen bu istekte bulunması ile her zaman denetlenen, açık, hesap verebilen bir kuruma yardım istemek de oldukça farklıydı. Tüm bunları gözönüne alarak elimizin ve gönlümüzün daha çok kişiye ve yere ulaşabilmesi amacıyla vakıflaştık.
Francis Bacon’ın “Mutluluk bir dostla paylaşılmadıkça yarımdır” ilkesi ile yola çıktık. Amacımız yaşam standartları düşük, ayakta kalabilmek ve hayata tutunabilmek için bir dost elin uzatılmasına ihtiyaç duyan insanlara ulaşabilmekti ve bunu da büyük oranda başardığımıza inanıyorum. Tabi bu cümle oldukça izafi bir cümle. “Büyük oranı” nasıl tanımlarsınız? Bizim için “büyük oran” başladığımız yerden daha ileri gitmek, daha fazla gönüle dokunabilmek, daha fazla yuvaya mutluluk sağlamak, daha çok gülen yüz görmek. İste bunu başardığımıza inanıyorum ancak öte yandan daha yapacak çok şeyimizin olduğunu, henüz emekleme devresinde olduğumuzu da düşünüyorum.
Çalışmalarınızı sürdürüken hangi ilkeleri gözetiyorsunuz? Kriterleriniz neler?
Biz hem inancımız hem de hayat görüşümüz gereği ihtiyaç sahiplerini belirlerken ne ırk, ne soy, ne sop, ne inanç ne de milliyet gözetmiyoruz. Zira Kuran bize bunu öğütlüyor. Yani inancımız gereği yardım konusunda inancı önemsemiyoruz. Bu konudaki ayetlere de bakarsanız Allah bir çok yerde yardım edilecekleri belirtirken inancı bunların arasına almamış olduğunu görürsünüz. Örnek olarak aşağıdaki ayetleri verebilirim:
Bakara 215: Sana nereye (kime) infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “infak edeceğiniz her bir şey, ana baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolcular için olmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız şüphesiz ki Allah onu bilendir.”
Bakara 177: (Gerçek) iyilik, yüzlerinizi doğu ve(ya) batıtarafına çevirmeniz değildir. Gerçek iyilik, kişinin Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere inanmasıdır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (yardım) isteyenlere ve kölelere sevdiği maldan harcamasıdır…
Dolayısyla bizim kriterimiz kişilerin gerçekten ihtiyaçlı olup olmadıklarını belirlemek ki bunu zaten sahadaki arkadaşlarımız yardımı ile bire bir evleri ziyaret ederek, yetkililerden bilgi alarak, gerekli evrakların temin edilmesini sağlayarak başarıyoruz. Bu konuda çok dikkatli olduğumuzu da belirtmek isterim çünkü bize emanet edilen paraların doğru yerlere ulaşması, çar çur edilmemesi en büyük önceliğimiz. Çünkü onlar bize emanet.
Yardımlarınız hangi alanlarda yoğunlaşmakta?
Yukarıda da belirttiğim gibi daha çok hayata tutunmaya çalışan, ailesini geçindirme konusunda yardıma ihtiyacı olanlara eğiliyoruz. Ancak diğer bir amacımız da insanlara “balık tutmayı öğretmek” olduğundan belirlediğimiz çevrelerdeki insanlara hayata dair beceriler kazandırmaya, zor şartlarda yaşayan çocukların yanlış yollara sapmasını engellemek için spor faaliyetleri düzenlemeye, bu alanlarda gelişmeleri için destek olmaya, ayrıca özel eğitimler vermeye, çocuk yuvalarındaki çocukların sosyal becerilerini geliştirip topluma kazandırmaya çalışıyoruz ve bu amaçla kurumlarla ve ailelerle işbirliği yapıyoruz. Bu yolda bir kişiyi kurtarsak, bir ferdi topluma kazandırsak kar sayıyoruz.
Bunlara ek olarak çevre okullarla iş birliği yapıp otizm sınıfları kuruyoruz, maddi imkansızlık yüzünden beslenme saatinde yeterli gıda alamayan öğrencilere destek oluyoruz, Anadolu’nun bir çok ücra köşesindeki okulların ihtiyaçlarını gideriyoruz, zamanında bizim bursumuzla öğretmen olmuş gönüllülerimizin yönlendirmesi ile belirlediğimiz köylerdeki çocuklara mont, bot, ayakkabı temin ediyor, diğer ihtiyaçlarını karşılıyoruz. 18 yaşına geldiği için kaldığı yuvayı terk etmek zorunda kalan evlatlarımıza ev kurulması için yardım ediyoruz. Afet bölgelerine her türlü ihtiyaç ulaştırılmasını sağlıyoruz…
Bunları sayarken bile teker teker yardım etmek yerine kurumsallaşmış olmanın, “bir elin nesi var iki ilin sesi var” atasözünün gereği gibi beraber hareket etmenin ne kadar doğrubir hareket olmuş olduğunu bir kez daha görüyorum. Bu yüzden STK’lar her toplum için çok önemli. Zira herşeyi devletten beklemek, insan olmanın gerekliliğine aykırı bence. İnsan olmak etrafına faydalı olmak demek, komşun aç yatıyorken sen tok yatma demek, devlet ve kurumların ulaşamadığı yerlere ulaşmak ve ilgi, sevgi götürmek demek.
İşte biz de elimizden geldiğince topluma ve insanlara faydalı olmaya, destek vermeye ve mutluluk götürmeye çalışıyoruz. Bu yolda da Kuran’dan öğrendiğimiz gibi iyi birer insan, iyi birer müslüman olmaya çabalıyoruz.
Bakara 274: Mallarını gece gündüz, gizli-açık infak edenler var ya onlar için Rableri katında ödüller vardır. Onlara herhangi bir korku yoktur; onlar üzülmeyecek de.