Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.76
Gram Altın
2964.92
BIST 100
9647.37
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Sosyal Mesafe

Hayvanlardan farklı olarak, insanın insan olma şartlarından biri de kolektif yaşamdır. İnsan ancak toplumla buluştuğunda, onun bir parçası olduğunda ve onunla temas kurduğunda insan oluşunu tamamlar. Toplum, böylece insan oluşun ve insanca yaşamanın hem vazgeçilmez şartı hem de tamamlayıcı vasfıdır. Toplum bu yönüyle insanı insan yapan mekanizmaların da üreticisidir. İnsan toplumun özene bezene ürettiği irfan, bilgi, kültür, eğitim, sanat ve edebiyat tezgahlarından geçerek olgunlaşır, törpülenir, fazlalıklarını atar, kabalıklarından arınır ve kemale erer.

Ancak toplum; insanı sadece olumlu yönde etkilemez, eğer şirazesi bozulmuş, ölçüsü kaçmış ve dengesini yitirmişse bu kez de süreç tersine işler, insanı olgunlaştıran mekanizmalar onun mahvına yönelir. Tıpkı iyi işlediğinde sağlam mamul çıkaran bir fabrikanın çarkları bozulduğunda hammaddeyi kötü işlenmiş, bozuk ürüne dönüştürmesinde olduğu gibi.

Varılan noktada toplumların fabrika ayarları bozulmuştur. Neredeyse her toplum kendini var eden ve ayakta tutan, geleceğe bağlayan geleneksel kültürel değerlerinden de maddi ve manevi dokusundan da uzaklaşmış, konjonktürün dayattığı tehlikelere maruz kalmıştır. Halihazırda doğan her insan toplum fabrikasının dişlileri arasına girdiği andan itibaren olgunlaşma değil bozuluş çarklarından geçmekte, topluma özgü mevcut törpüleme, yıpratma mekanizmaları onu mayasından apayrı, canavarca bir iç dünyaya mahkum etmektedir. Böylece insanı olduğundan daha mükemmele yaklaştıran topluma özgü siyaset, sanat, kültür ve edebiyat iyiliğin ve iyi bir insan anlayışının değil ayrışmanın, kötülüğün ve kötü insanların çoğunlukta olduğu bir anlayışın cenderesine girmektedir. İnsan ile toplum arasında kurulan sağlıklı sözleşmeler yerini bireysel çıkarların egemen olduğu, bırakın bugünü, geleceği bile tehdit eden kirli sözleşmelere bırakmıştır. İnsan ile toplum arasındaki gramer bozulmuştur ve elbette bu bozuluşta mesafe yitiminin büyük rolü vardır. Sadece insan ile insan, insan ile toplum değil aynı zamanda insan ile kendisi arasında da büyük bir uzaklaşmaya tanık oluyoruz. Kendinden uzaklaşan insan, sosyal çevresinden, toplumundan ve sahip olduğu değerlerden de uzaklaşmaya başlamıştır.

Ontolojik olarak uzaklaşmak, cezalandırılmak demek. Neredeyse bütün kutsal mekanlarda kötülüğün mutlak simgesi olan Şeytan’ın en büyük cezası Tanrı’dan uzaklaştırılmaktır. Suçlular toplumdan uzaklaştırılır, sevdikleriyle aralarına mesafe konur. Ortaçağ Avrupa’sında kötülük ile beraber düşünüldüğü ve zararlı olduğu varsayıldığı için deliler uzak adalara götürülürdü. Başlangıçtan beri hapishaneler birer uzaklaştırma ve mahrum bırakma mekanlarıdır. Uzakta kalış ile mahrumiyet ve sefalet iç içe geçmiştir. İnsan için en büyük fatura, en ağır ceza sevdiği insanlardan ve şeylerden uzak kalmış olmaktır. Uzaklık, içinde potansiyel bir yabancılaşmayı ve kötülüğü barındırdığı için tarih boyunca hapishaneler dünyevi cehennem imgesi olarak tasavvur edilmiştir.

Mesafe uzak oluşun simgesidir. Uzak duruşun, uzaktan bakışın, araya boşluk bırakışın… Salgına özgü ve onun ortaya çıkardığı sosyal mesafe insan ile çevresi arasındaki iyi ilişkinin ve o ilişkinin beraberinde getirdiği sağlıklı gramerin gerektirdiği ölçüyü kaybettirmiştir. Kelimenin gerçek anlamıyla virüsün dayattığı sosyal mesafe bir insandan ötekine akan bütün enerjiyi yok etmenin, dondurmanın, ışığa dönüşmesini engellemenin aracı, potansiyel yok edişidir. Bir insandan ötekine bulaşan insanlık büyüsünün yok edilmesidir. Sosyal mesafe bir insandan öteki insana akan ne kadar insani alan, ne kadar duygusal ve zihinsel dirilik varsa onların hepsini bireylerin ten duvarlarının içine sıkıştırmak, dondurarak karşı tarafa akmasını engellemek işlevini görmektedir. Bir insanı ötekine ulaştıran, tutunduran inanç, ahlak, etik, estetik ve he türden düşünsel, duygusal tutamağın eritilmesi, yok edilmesidir sosyal mesafe. Tebessümün, iyi niyetin, teatinin, müzakerenin, uzlaşının yok edilmesinin en doğrudan ve güçlü aracına dönüşmüştür salgın sürecine özgü sosyal mesafe. Yüzlerin ve cümlelerin birbirine yolladığı esenlik bildirilerinin en soğuk esintiyle dondurulması, iletişimin katledilmesi, iletişimsizlik üzerinden enerjinin kolektif boyutunun yoklaştırılmasıdır. Uzaktan öğretimin, çocukları oyundan alarak ekrana hapsetmesinin altında sosyal mesafeye uyumlu yeni bir nesil yaratma çabasının güçlü izleri vardır. Sosyal mesafe üzerinden yeni bir sosyal hayat ikame edilmektedir.

Görme biçimlerinde olduğu gibi davranma kalıplarında da uzak ile bitişiğin her ikisi de görmeyi engeller, ilişkiyi yok eder. Mutlak uzaklık yabancılaşmayı, mutlak bitişik olma ise laçkalaşmayı beraberinde getirdiğinden, sağlıklı ilişkinin düşmanıdırlar. Dinler ve geleneksel toplum yapıları, her bir kategoriye özgü mesafe ayarlamayı sağlıklı görüş ve davranışa göre ayarlamıştır. Karşılaşanların muhteviyatı mesafeyi de kayıt altına alır ve böylece en yakından başlayarak en uzağa yönelik bir mesafe gramerinin pratik zemini oluşturulur. Salgın sürecine özgü sosyal mesafe anlayışı, bütün bu kayıt altına alınmışlıkları, tarafların her ikisini de birbirine yabancılaştırarak yok etmekte, dinlerin de toplumların da mesafe anlayışının gramerini bozmaktadır.

Mesafe insanı uzaklığa, uzaklık ilişki yokluğuna, ilişki yokluğu toplumsalın dışına, toplumsalın dışında kalmışlık ilkelliğe mahkum etmektedir. Salgın sürecindeki sosyal mesafe doğrudan asosyale vurgu yapmaktadır. Kim salgın sürecinde sosyal hayatın olması gerektiği gibi işlediğini söyleyebilir ki? Kim sosyal mesafenin sosyale hizmet ettiğini söyleyebilir ki? Sosyal mesafe sadece sosyal hayatı öldürmüyor, onun gerisindeki bütün sosyallikleri, o sosyalliğe evrilterek sosyale ayarlanmış insani içgüdüleri de yok ediyor. Göz göre göre sosyal mesafenin sosyal olan her şeyi yok ettiği bir sürecin parçasına dönüştürülüyoruz. Göz göre göre ve bile isteye insanı insan yapan toplumun çekirdeğini, dostluğu, arkadaşlığı, ahbaplığı, muhiti geride bırakıyor ölümcül bir dalgınlık ile çevrimin içine dahil oluyoruz. Hem de neyin karşılığında olduğunu bilmeden…