Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2422.34
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Sosyal medyanın dilinin toplumsal yapıya etkisi

Mesele şu;

Etkililer ilgisiz,

İlgililer etkisiz…!

Son yıllarda toplumsal ahlakta ciddi dejenerasyon olduğu herkes tarafından dillendiriliyor. Halkımız bu problemden ciddi şekilde rahatsızlık duymasına rağmen her geçen gün daha iyiye gidiş eğilimi var diyemiyoruz. Sosyal medya tam bir çöplüğe dönüştürülmüş, adeta foseptik kanalizasyonu haline getirilmiş, yetkililer de kör, sağır, dilsiz olmuş bu pisliği izliyorlar.

Siyaset kurumu da düzenli maaşa bağladığı profesyonel çalışan sosyal medya trolleri ve troliçeleri üzerinden toplumu manipüle edebilmek için bu mecradaki yıkıcı etkiye göz yumuyor. Üstüne bir de bot hesaplardan yapılan bombardımanı ekleyince iletişim dilinin yıkıcı etkisi toplumda “değer, ahlak, ilke, fazilet, kemalat, nezaket, medeniyet” gibi pozitif kavramları tahrip edip, toplumsal yapıda çöküşü hızlandırıyor. Zira mevcut yıkıcı siyaset yapma tarz haktan, hakikatten, etik ilkelerden, gelenek ve göreneklerimiz ile örf adet kurallarımızdan, insani ve vicdani değerlerden, kemalattan beslenmeyip; kuvvet, menfaat ve ihtilaftan beslendiği için son derece Makyavelist bir şekilde amaç her türlü aracı meşru kılar diye bakıyor.

Özellikle seçimlerin yaklaştığı bu dönemde bu fosseptik kanalizasyonu daha da kirli akıyor. İnsanlar taraftarlık meyli ile bu mecrada ne kadar suiistimal edildiklerinin farkına bile varmadan kullanılıyorlar. İlk algı (limbik) odaklı yapılan bu bombardıman ile manipülasyon yapılıyor. İnsanlar çok bilinçli olduklarını sanarak, aslında bir psikolojik harp taktiği ile algı savaşında hedef haline geliyorlar. Bazıları daha da ileri giderek, bu algı savaşının intihar bombacısına dönüşüyor, önüne gelen ve kendi siyasi düşüncesinin taraftarlarınca önüne getirilen herkese ve her şeye adeta bir zombi gibi yaklaşıyor, savunuyor, bu algı savaşında oluşturulmuş mevhum/sanal karşı tarafa her türlü düşmanlığı besliyor. Adeta siyaseti Allah’ın emir ve yasaklarının bile üzerine getiriyor, doğruları ve yanlışları tefrik edemez hale geliyor. Bu yolla insanlar androidleştiriliyor.

Örneklendirmek gerekirse, Türk solunun klasik eleştirisi küreselcilere, emperyalistlere, Siyonistlere karşı duruş ve ulusal bir bakışla olayları yorumlamak gibi konuları içerirdi. Muhafazakâr camia ise İslami değerleri esas alır, bunlara odaklanır, İslami esaslara aykırı her türlü düşünce ve eylemi de reddederdi. İşte bu zombileştirme/androidleştirme savaşındaki algı yönetimi sonucunda geldiğimiz yer ortada; Türk solu küreselci, emperyalist, Siyonist güçlerle ve onların içerideki taşeronları ile işbirliği yapıyor ve bu işbirliğini açıklıkla da deklare ediyor, bunu da seçim malzemesi olarak kullanıyor. Ancak algı yönetimiyle zombileşmiş, android olmuş halk artık bunu idrak edemez hale gelmiş. Türk muhafazakârları da “emredildiğin gibi dosdoğru ol” ayetini, keza “bir yanlış görünce elinle, dilinle düzelt, olmazsa kalben buğz et ve o yanlışı yapma” hadisini, “ben yanlış yaparsam ne yaparsınız” diye soran Hz.Ömer’e “seni kılıcımızla düzeltiriz” diyen sahabeleri ve bu yolda oluşturulmuş binlerce yıllık çok köklü ilkeler manzumesini göz ardı ederek “benim siyasi düşünceme dokunmayan yılan bin yaşasın” diyecek seviyeye getirilmiştir. Kurbağa kazanı misali yavaş yavaş algı yönetilerek, medya ve sosyal medyada sürekli bazı konular ve kavramlar pompalanarak, bir algı bombardımanı sonrasında taraftarlık hissinin de verdiği bilinçsiz, analitikten düşünceden uzak şekilde “oluşturulmuş algı” sayesinde insanlar kendi dünya görüşlerinin temel ilkelerine bile taban tabana zıt işleri ve işlemleri savunur hale getirilmiş durumda. O kadar ki, muhafazakâr demokrat bir partinin genel başkan yardımcısı çıkıp “bizim bazı icraatlarımıza ayet ve hadisler ile karşı çıkıyorlar” diyerek Kur’an ve sünnete zıt işler yaptıklarını açık açık söyledikleri ve hatta bu aymazlıklarını bir de “bu icraatlar bizim kırmızı çizgimizdir” diyerek savundukları halde bunu duyan tayfanın önemli bir kısmı zombi/android haline getirilmiş olduğu için hiç biri de çıkıp “yahu madem sen açıkça Kur’an ve sünnete aykırı hareket ettiğini kendin bile söylüyorsun, sen yoldan çıkmışsın haberin yok, benim seninle ne işim olur” diyemez hale getirilmiş durumda.

Bu zombi/android oluşturma kültürü insanları hep hassas oldukları noktadan vurmayı hedefliyor. Mesela, bir önceki yerel seçimlerde bir siyasi parti/ittifak çıkıp şöyle demişti: “eğer biz bu seçimleri kaybedersek ülke bölünür, yıkılır, vs….” ne oldu peki? Anılan siyasi parti/ittifak neredeyse bütün büyükşehir belediyelerini kaybetti. Eeeee ne oldu? Ülkemiz o günden bugüne yıkıldı mı? Bölündü mü? Üniter devlet yapısı değişti mi? Yoooookkkkk… Herşey eskisi gibi devam ediyor. Ancak, birilerinin dünyaları başlarına yıkıldı, menfaatleri bölündü o kadar… Halka etkisi olmadı, eksiden bir gruba mensup kişiler menfaat elde ediyordu, halk sürekli zarar görüyordu, şimdi başka gruba mensup kişiler menfaatleniyor, halkımız yine zarar görüyor. Yani halka bakan yönü ile hiç bir şey değişmedi aslında değişen sadece idareden menfaatlenenler grubu oldu. Bazıları da bir siyasi grubu çılgınca desteklerken, aslında ondan elde ettiği menfaati destekliyor, korkuları da devletimiz, milletimiz vs değil kendi kişisel menfaatlerinin gitmesinden korkuyorlar sadece. Aksi halde, haram helal demeden yiyemezlerdi zaten. Çok agresif, saldırgan, desteklediklerinin yanlışların düzeltilmesini isteyen herkese hakaret yağdıran, küstahlık yapan, haddi aşan tipleri iyi analiz edin, bunların salyalarının arkasında mutlaka menfaatlerinin elinden gitmesi korkusu çıkıyor. Taraftarı olduğu gruba en büyük zararı verenler de bunlar aslında. Millet bunlar nedeniyle o gruptan nefret ediyor.

Bu zombi/android oluşturma kültürü toplumsal bütünlüğü de bozuyor, milletçe aklı selimde buluşma, insanların gerçekten faydasına olanlara odaklanma, yanlışları ve yanlış yapanları tasfiye etme gibi doğru ve faydalı usullerin gelişmesini de engellediği için millet olma bilincini de baltalıyor.

Bizim öncelikle bu (sosyal) medyada, kirletmeden iletişim kurma zeminlerini toplumsal kültür haline getirmeye odaklı bir modelleme yapmamız gerekiyor. Analitik, etkili, sebep sonuç ilişkilerini doğru kuran, yapıcı, bilgi odaklı, kuralları ve kutsalları ile çelişenleri ayırabilen bir düşünce yapısını topluma hakim kılmalıyız. Sosyal medya yasasının kapsamını genişletip daha etkin ve yapıcı şekilde kullanılmasını sağlayacak denetimleri yapacak kurumsal bir yapı kurmamız gerekiyor. Siyasetçilerin herkesi ve her şeyi suiistimal etmesini önleyecek bir siyasi etik yasasına ihtiyaç da var. Bu örneklerdeki gibi etkili değişiklikleri hayata geçirmediğimiz her gün toplum olarak eriyor, toplumsal çözülmeyi ve çöküşü hızlandırıyoruz.