Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2960.58
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Haziran 2023

​Sosyal medyada müslüman kalabilmek

Hayatı kolaylaştırdığı söylenen dijitalleşme ve ilişkileri güçlendirdiği safsatasıyla sosyal medya, genelde insanı özelde ise Müslümanı hedef alıyor. Çünkü Müslüman için tefekkür, birçok ibadetten üstün tutulmuş, anlamayı ve kavramayı sağlayan önemli bir merhale iken sosyal medya ve dijitalleşme insanı tefekkürden ve onun temaşa edildiği tabiattan uzaklaştıran etkili bir araç. Daha açık bir ifadeyle amaçlarına ulaşmak için insanı sığ bir yapaylığa hapseden ve başına çeşitli arzuları temsilen bir sürü gardiyan diken acımasız bir modern çağ aracı.

Şunu hepimiz biliyoruz: Sosyal medyanın bağımlı kullanıcıları tarafından yapılan paylaşımlar, insanların gerçek durumlarını ve kişiliklerini yansıtmıyor. Dahası dinimizce hoş görülmeyen ikiyüzlülük, yalancılık, sanal münafıklık gibi uzak durulması gereken hasletleri Müslümanın ruhuna yapıştırıyor. Şaşırtıcı olan bu paylaşımların samimi ya da gerçek olmadığının herkes tarafınsan kesinkes bilinmesine rağmen toplumsal olarak bir itiraz ya da yadırgama olmamasıdır. Hal böyle olunca kullanıcılar ahlaki, toplumsal ya da dini herhangi bir kurala bağlılık hissetmiyor ve sanki İslam hayatın her alanında yokmuş gibi dinin ihsan boyutu görmezden gelinerek yanlış yorumlanan cüzi irade şımarıklığıyla hayat sürdüğünü zannediyor.

Es-Sani (cc) olanın değil kulların beğenilme arzusunu kazanmaya çalışanların ve bunun sonucuna göre kendi psikolojik durumunu belirleyenlerin hem sanal hem gerçek âlemde mutlu, huzurlu olmaları elbette beklenmiyor. Rabbinden daha çok insanların ne diyeceğini önemseyen bir nesil ebeveyn olduğunda bundan daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalmayacağımızı da kimse iddia edemiyor.

Gelinen noktada toplumu ayakta tutan, ruhu besleyen ve esas itibariyle aileyi, dini yok etmeye odaklanmış bu platformlarda Müslümanca yaşamanın oldukça zor olduğuna şahitlik ediyoruz. Çağımızda yaşadığımız sorunlar üzerine bir de istikbaldeki zorluklar eklenince bu mecraların Müslümanlaştırılmasının keyfiyet olmaktan çıkıp bir zorunluluk haline geldiğini görüyor; dijital dünyada Müslümanca yaşayabilmekten, Müslüman kalabilmekten başka çaremiz olmadığını geç de olsa anlıyoruz. Dolayısıyla ‘dağdaki evliya ile şehirdeki evliyanın hikâyesi’nde anlatılan ve özet olarak, dağda herkesten ve her yerden uzak yaşamanın kolay olduğunu, esas meselenin şehir içinde evliya olarak kalabilmekten ibaret olduğunu iyi idrak etmemiz gerekiyor.

Bu idrak, Modernite’nin doldurmuş olduğu alanların boşaltılarak inanç ekseninde bir dönüşüme tabi tutulmasını ve sonrasında sil baştan doldurulmasını gerekli kılıyor. Çünkü bir sarmalın içerisinde bocalayan günümüz insanı içindeki ruhsal boşluğu, sosyal medya ve dijital dünya üzerinden doldurmaya çalışıyor. Batı’nın arzu ettiği ve hatta model olarak bizim de önümüze konulan hayat tarzları, cennetin kötü imitasyonlarıyla donatılarak bizi her şeyin dünyadayken olup bittiğine inanan insanlara dönüştürmek istiyor. Yaşanmamış bir hayatın sefasını sürüyor olmanın sarhoş ettiği insan ne yazık ki ağzındaki zoka yaralarıyla bu durumun böylece kabul edilmesi gerektiğini söylüyor.

Sonuç olarak, hakikatin aranmadığı bir mekânda doğru ya da yanlışın sorgulanmadığı, olabildiğince dijitalleşmiş ‘sosyal medya soslu rutin bir hayat’ın egemenliği altında yaşıyoruz. Soslar midemizi rahatsız ettiğinde hem dijital dünyada hem de gerçek hayatta Müslümanca yaşamak ve öylece kalabilmek için var gücümüzle çalışmamız gerektiğinin de farkına varacağız. Bu konuda talep olmaması ya da toplumun bu durumdan şikâyetçi olmaması bu gerçeği asla değiştirmeyecek.