Sosyal Medyada Birlik, Beraberlik ve Güzel Ahlâk
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyada birlik ve beraberlik halinde hareket edilmesi yönündeki “tavsiyesi” dikkat çekici.
Tesirini anında gösteren bir tavsiye; twitter âlemindeki #MilliHesaplarYanyana hashtagi müthiş ilgi gördü.
Zirveyi uzun süre kimselere bırakmadı.
Bu mecranın ne kadar mühim olduğunu söylemeye gerek yok.
Buralarda da hangi zihniyetin etkili olduğu, kanaatlerin nasıl yönlendirildiği, “neredeyse tamamen ihmal edilen gençliğimizin” kahir ekseriyetinin ne yana itibar ettiği de net bir şekilde belli oluyor.
Sosyal medyayı boş bırakmanın, oradaki etkileşim alanını terk etmenin faturası çok ağır olur elbette…
Bir yönüyle böyle.
Bu konunun farklı yönlerine bakmadan da olmaz.
Hep birlikte bakalım öyleyse.
Birincisi, koca bir kitlenin ve bilhassa da “iktidarın önde ve ortada gelenlerinden” çoğunun gaza Sayın Erdoğan devreye girince bastığına dikkat çekmekte fayda olabilir.
Bu bir yönüyle olumlu, yani “söylenenin gereğini” yapmak, böyle hassas meselelerde tereddütsüz “Tamam” demek güzel.
Bir yönüyle de sıkıntılı bir durum;
Bu memlekette “cam filmi”nden “nişasta bazlı şeker kotası”na kadar herbir şey “Bir Kişi”den mi beklenmeli?..
Kim taşıyabilir ki bu kadar yükü?
Öyle haller görüyorum ki epeyce bir süredir, gözler tamamen “Bir Kişi”ye kilitlenmiş, çokları “Oradan nasıl bir tavır gelecek?” diye bakıyor.
Bunda “yanlış yapmayayım” hassasiyeti gösterenler kadar, “Maddi menfaatlerim zarar görmesin!” endişesiyle hareket edenler de var elbette.
Bazıları, en kritik dönemlerde “topa girmemeyi” tercih ediyor…
Sayın Cumhurbaşkanı, o konuyla ilgili tavrını açık bir şekilde belli ettiğinde ise, bir bakıyorsunuz, bir anda hareketleniyorlar.
Mesela; Cuma Hutbesi’nde “eşcinsellik” ve “zina” hakkındaki “Kur’an Hükümleri” dile getirildi diye nice saldırılar oluyor; “üst ve orta kademelerdeki” birilerinin tavırları, sessizlik, görmezden gelme, kulak üstüne yatma, vesaire…
Tamam, herkes sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanmayabilir, buna da bir ölçüde “saygı” duyarız ama ortada böyle bir durum da yok, aynı şahıslar, “Yok şu beni ziyaret etti, yok ben şunu ziyaret ettim” gibi “Bize ne kardeşim bunlardan” dedirten paylaşımları pekâlâ yapmışlar.
“Kendi reklamları için” pekâlâ sosyal medyayı kullanmışlar…
Peki, kardeşim memleket meselesi olunca niye topa girmezsiniz, ille de “emir” ya da “tavsiye” mi beklersiniz?..
Rahmetli Necip Fazıl Üstad, Gençliğe Hitabesi’nde “Benim olmadığım yerde kimse yoktur!” fikrindeki bir “Gençlik” arzusunu dile getirir.
Buradaki “Gençlik”ten kastın sadece “genç yaştakiler” olmadığı açıktır, zira Rahmetli, kendisini hep “Genç” hissetmiştir.
Ruhları “Genç” olan yürekli insanlar, hele hele “İnanca saldırı olduğunda, “Millet”e saldırı olduğunda, “Millet’in emrindeki Devlet’e saldırı olduğunda “kendiliklerinden” harekete geçerler…
Kimseyi beklemezler!..
Amma velâkin durumların tam da böyle olduğu söylenemez şu sıralar; her dönemde sıkıntı çeken, her dönemde “dışlanan” vatan evlâtları büyük özveriyle mücadele verirken, bu çilekeş vatan evlâtlarının bir yerlere taşıdıklarının büyük bir bölümünde aynı “aşkı” göremiyoruz maalesef!..
İmkân arttıkça erdem azalıyor mu, ne?!
Bu koronavirüs salgınından sağlıklı mesajlar çıkartılmıştır umarım; hiçbir devletin “çok güçlü” olmadığını ortaya koyan bir süreç, üretim devlerinin darmadağın olduğu bir süreç…
Önümüzdeki dönemde, “Ortak Akıl” ve “İnisiyatif Alabilme Yeteneği” ikilisini dengeli bir şekilde kullanabilenler avantaj elde edecektir!..
Bu bir, herkes önemlidir yani, önemsiz kişi yoktur, insanoğlu “kibirden” de, kendisini “değersizleştirmekten de” uzak durmalıdır!..
***
SOSYAL MEDYADAKİ KİRE, PASA BULAŞMADAN DEVAM EDEBİLMEK!
Sosyal medya alanı maalesef feci halde “kirlenmiş” vaziyettedir.
Bu berbat ortamda “mücadele” etmeye çalışırken “karakter aşınması”na uğramamak da çok mühimdir.
Sosyal medya platformlarında öylesine itibar suikastları yapılıyor ki, bazen “iyi niyetli” insanlar da “Sonuca ulaşmak için her yol mubahtır” anlayışına savrulabiliyor!
Ya da “Nasılsa doğrudur, bunlardan her şey beklenir!” diyerek yanlış malzemelerin dağıtımına katkı verebiliyor.
Bir süre sonra yalanlarla doğruların birbirine karıştığı, morallerin iyice alt üst olduğu; küfür, hakaret ve iftiraların havada uçuştuğu bu berbat ortamın kokusundan rahatsız olmama durumuna geliniyor.
Hani, çok kötü kokan bir yere girdiğinde ilk bir saatte feci halde rahatsızlık duyar da, saatler geçtikçe o kokuya “alışır” ya insan;
Öyle bir durum meydana geliyor.
Bu ortamlarda bir dolu “üç kağıtçılık” sergileniyor, “takipçi satın almalar”, “takipçi kasmalar”, “takipçi çekmek için sataşmalar” vesaire…
Sahte hesaplar üzerinden kampanyalar yürütülüyor, “parasını” veren “tepeye” çıkıyor, kimi mecralarda atılan başlıklarla haberler neredeyse alâkasız oluyor, sızmalar oluyor, süzmeler oluyor, bin türlü fırıldak işte..
Buralardaki sıkıntılar anlatmakla bitmez…
Ve bu bölümün son cümlesi olarak şöyle diyelim:
Bu memleketin has evlâtları, memleket karşıtlarının “çirkin yöntemlerini” örnek alırlarsa, onlardan farkları kalmaz!
***
“Dost İkazı” da Bir Görev
Bir başka nokta:
Memleket menfaatine olan meselelerde birlik ve beraberlik içinde hareket etmek elbette mühim.
Ancak…
Bir de “ikaz” mükellefiyeti var, yani “siyaseten destekledikleriniz” de yanlışlara yönlendirilebiliyor…
Bir de “yalakalık” olsun diye öyle işler yapılıyor ki, akıllara ziyan!..
Görüşlerini beğenilmeyen birine her türlü “kötü etiketi” yapıştırmak sıradanlaştı artık…
Bunu “Ahlâk Timsali” olmaları beklenenler de yapabiliyor maalesef.
Böyle durumlarda ne yapacaksınız?
En güzeli “dostça ikaz etmek”, dinler veya dinlemez, orası bizi ilgilendirmez!
Meselenin bir diğer boyutu:
Bu “bir ve beraber olma” meselesinde en büyük sorumluluk, milletimizin destekleriyle bir yerlere gelen “imtiyazlı” sınıfların mensuplarına düşer şüphesiz!..
Mesela…
Çok çok çok zenginleşmiş muhafazaKÂR’lar var, onların “kaynakları” ne güne duruyor?!
Milletvekillerinin, belediye başkanlarının, il ve ilçe başkanlarının ellerinde de çok geniş imkânlar bulunuyor…
Her milletvekili, her belediye başkanı, il ve ilçe başkanı, bütün yöneticiler bu alanda eğitim almalı, zira artık herkes “kendi çapında” gazeteci!..
Her milletvekili “danışman seçerken” “sosyal medyayı çok iyi kullanma” marifetini de göz önünde bulundurabilir…
Her belediye başkanı, her il ve ilçe başkanı da bu “birlik ve beraberlik” havasına “kadrolarıyla” katkıda bulunabilir.
Bütün il ve ilçe yöneticileri, belediyedeki bütün yöneticiler “sosyal medya”dan destek verebilir…
Bu alanda faal olmayanlar teşvik edilebilir, bilmedikleri öğretilebilir…
Pek çok kritik anda paylaşımlara bakıyorum;
“Şu bana ziyarete geldi, ben şuna ziyarete gittim…” filan…
Bir de “istişare”de bulunmuşlar…
Bana ne bunlardan, vatandaşa ne!..
***
SOSYAL MEDYA AKADEMİSİ!
Sosyal medyanın pekçok kötülüğü olduğu gibi, sağlıklı ve etkin bir şekilde kullandığınızda çok güzel neticeler elde edebilirsiniz…
Bir “SOSYAL MEDYA AKADEMİSİ” kurulabilir, işin birçok örneğini gördüğümüz gibi “paraya-pula, saçma sapan gruplaşmalara ” dökülmemesine, buradan da yeni bir “iktidar alanı” doğmamasına dikkat ederek!
Görebildiğim kadarıyla, 40 yaş üstü yaş grubu “muhafazakârlarının” büyük bir bölümü bu alana oldukça yabancı, sosyal medyanın artık gelenekselleşmiş birkaç alanında varlar, gelişmelere uyum sağlamakta güçlük çekiyorlar.
Ben bu alanda kendimi geliştirmeye çalışıyorum, bir YOUTUBE hesabı açtım birkaç ay evvel, şükür iyi gidiyor…
Milat’ın YOUTUBE Kanalı MİLAT TV de öyle, bu işi yüklenen Özlem Doğan kardeşime selâm olsun.
Bendeniz,
Bu mecranın inceliklerini öğrenmeye çalışıyorum..
Sadece fikirlerini beyan eden ya da röportajlarla farklı görüşlerin ifade edilmesine imkân sağlamaya çalışan bir gazeteci olarak değil;
Aynı zamanda bu alanda kullanılan bilgisayar programlarını da öğrenmeye, algoritmayı kavramaya çalışan bir “orta yaş üstü” vatan evlâdı olarak bir şeyler yapmaya çalışıyorum işte.
Gençler bu alanda çok daha önde tabii, onlar adeta “doğuştan” biliyorlar bu işleri, bilmediklerini de bir bakışta öğrenebiliyorlar…
Dolayısıyla bu alandaki “yetişmiş gençlerden” istifade edebilmek çok mühim.
Ne var ki, bu alanda yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi son derece tehlikeli, “karakter aşınmasına” yol açmak gibi bir tehlikesi var.
Bu işlerden kısa zamanda para kazanma arzusu insanları yanlış yollara sevk edebiliyor.
Yüzbinlerce takipçisi olan, hatta milyonun üzerinde takipçisi olan bazı hesapların “şişirme” olduklarını gördüğünüzde bu yola tevessül edenler için üzülüyorsunuz…
Bunu “ünlü” isimlerden bazıları da yapıyor, hatta ünlü, yerli ve milli etiketli!..
Çok zor bir alan…
Benim bildiğim o ki, bir yerin hastanesi neyse postanesi de odur…
Yani…
Sosyal medya alanında birlik ve beraberlik içinde hareket edebilmek, bunu da “ahlâki ilkelerden taviz vermeden” yapabilmek için çok sağlam bir alt yapı gerekiyor…
Benim inancım, her vatan evlâdının “Kur’an ve Sünnet ölçülerine göre” yetiştirilmeye çalışılmasını emreder.
Bu yoksa…
Yani “Kur’an ve Sünnet’e göre değilse” heva ve hevese göre” hareket ederler yürekler…
Böyle olursa da…
Neresinden baksan zarar!..
*
Hepinize hayırlı günler diliyorum muhterem kardeşlerim.