Sosyal, Dini Sorunlar
Etkilerini birkaç unsur dışında (hakaret, şiddet ve saire) hemen göstermezler. Yağmur damlaları gibi birikirler (Eğer zamanında, yani ilk belirtileri ortaya çıktığında doğru ve yeterli çözüm üretilmediğinde). Sonunda, milyarlarca metreküplük bir su kütlesi oluştururlar.
Bardağı taşıran son damla değil barajı taşıran, duvarları yıkan güce eriştiğinde önüne geleni katıp yok edecektir. Ne tedbir alırsanız alın, bu korkunç yıkımın önüne geçemezsiniz. Yapmanız gereken tek şey şudur: Var gücünüzle ve en kısa zamanda birlik oluşturup çözüm üretmek. Fiziki ve zoraki tedbirler de almanız gerekebilir. Lakin bunlar sadece geçici tedbirlerdir. Asıl olan, zihinlere ve gönüllere kazınan problemi çözebilmektir.
İnsani sorunların en kolay, en ucuz ve en kısa sürede çözümleri, daima kin biriktirmeden çözüleni olmalıdır.
Bir olay meydana gelmeden (zihinlerde yer etmeden) tedbir alınmalıdır.
Hangi olaylar, insanların ayrılıklarına, birbirleriyle çatışmalarına sebep olur?
Bunu belirlemek neredeyse imkânsızdır. Beş kuruşluk sakız bile bir cinayete, bir toplumsal kalkışmaya sebep olabilir.
Birinci derecede, insanların haksızlığa uğramalarının önüne geçilmelidir. Herkes için adalet isteği, çağrısı hayatın tam merkezine yerleştirilmelidir.
“Benim için bu uygulama hiç de adil değil.” Böyle söyleyecek binlerce insan bulabilirsiniz.
İşte tam bu noktada kültürleme düşünülmelidir.
İnsanlar; ülkelerinin, bölgelerinin ve dünyanın her çeşit uygulamalarından ortaklaşa etkilenirler ve ortak bir anlayış doğar. Ortak beğeniler ve ortak nefretler doğar.
Siyasetçiler; yol inşa etmekten, bina inşa etmekten, köprü inşa etmekten önce insanların gönüllerini inşa etmeyi, kalplerini inşa etmeyi öncelikli ve asıl politika olarak görmedikçe toplumsal uzlaşma sağlanamaz.
Farklı inançlar, farklı kültürler bu geniş birliğe onay verirler mi? Kendi alanında yeterince özgür bırakılan ve diğerleriyle eşit haklara sahip olan gruplar, pekâlâ birliğe katkı sağlayabilirler. Fakat özellikle; böl, parçala ve yok et stratejilerini uygulamayı devlet politikası olarak benimseyen ve ne yazık ki uygulayan ülkeler farklı olan maddi manevi her türlü unsuru, asli yolundan çevirerek birliği dağıtmaya çalışacaktır.
Bugün en yüksek dozda parçalayıcı unsurlar, iç kaynaklı değil daima dış kaynaklıdır.
Yüzde yüz tatmin, yüzde yüz kültürleme asla mümkün değildir. İnsanlık tarihi boyunca, bu türden bir örnek görülmemiştir.
Mümkün olan en yüksek randımanı almak, asli hedef olmalıdır.
Sağlıklı bedene, nasıl ki dışarıdan mikrop kolayca giremezse, girse bile etki edemezse, sıhhatli toplum da aynı şeydir. Haksızlığa uğramadığına inanan ve başkalarına zarar vermemek koşuluyla özgür olan ve özgürce hareket eden kişiler ve bu kişilerin oluşturduğu toplumlar ne iç ne de dış parçalayıcılara kanmayacaklardır.
Kurumsal faaliyetler, her türlü birliğin gerek oluşturulmasında gerekse sürdürülmesinde en güçlü desteği sağlarlar. Bedenlerin ve zihinlerin, aynı amaç doğrultusunda hareket etmesi, kalplerin de aynı değerleri paylaşmasına önemli olarak çok fayda sağlar.
Farklı ırk, cins, kültür, inanç gruplarından insanların aynı kurumsal yapılarda görev alması çok önemlidir. Devlet kurumları, sivil toplum örgütleri bunların en önemlileridir.
Aynı ırk, aynı inanç grupları çok daha güçlü birlik kurabilirler. Çok faydalı işler de yapabilirler.
Bu büyük avantajlarına rağmen; ülke birliği, bölge birliği, dünya birliği konusunda aynı olumlu katkıyı sağlayabilirler de sağlayamayabilirler de.
Özellikle homojenize olmuş bu tür birlikler, kendilerinin dışında kalanları ötekileştirmeye çok müsait yapıdadırlar.
Ötekileştirme, en korkunç bölücülerden birisidir
Öyleyse “Ya Birlik Ya Cehennem”