Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Ocak 2014

SORUNUN KAYNAĞI DIŞ BORÇ VE CARİ AÇIK

ABD Merkez Bankası'nın(FED) para musluğunu kısacağını açıkladığı 22 Mayıs'tan bu yana bir türlü durulmayan piyasalar gözünü, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun salı günü yapacağı toplantısına çevirmişti.

Acaba faiz silahını kullanacak mıydı?

Bazı çevreler ısrarla faizlerin yükseltilmesini istiyordu.

Onlara göre faizler yükselirse yabancı fonların ülkeye girişi hızlanacak, bu suretle döviz bollaşınca fiyatı da düşecekti.

Merkez Bankası baskılara direndi, herhangi bir faiz artışına gitmeyerek faizleri sabit tuttu.

Böylece gecelik borçlanma faiz oranı yüzde 3,5, gecelik borç verme faiz oranı yüzde 7,75, bir hafta vadeli repo faiz oranı yüzde 4,5 olarak aynı kaldı.

Kararın açıklanmasının adından Dolar/TL kuru 2,23'ten 2,27'e çıkarak en yüksek seviyesini gördü.

Euro/TL de 3,06'ya tırmanarak rekor tazeledi.

Ancak ek parasal sıkılaştırma günlerinde ise piyasayı yüzde 7,75 yerine yüzde 9'dan fonlayacağının anlaşılması üzerine dolar ve Euro geriledi.

Bu gerileme kısa sürdü, dün öğlene doğru dolar 2,29, Euro 3,12'yi test etti.

Merkez Bankası kurlardaki bu hızlı yükselişi durdurmak için mayıs ayından bu yana 19 milyar dolar sattı, bir işe yaramadı.

Dolar kuru yüzde 25, Euro kuru ise yüzde 28 arttı.

Şüphesiz bu artışlar sadece şirketlerin karlarını eritmeyecek, makro ekonomik dengeleri bozacak, hedeflerin revize edilmesine sebep olacaktır.

GSYH, büyüme, işsizlik ve enflasyonu bu meyanda sayabiliriz.

Öte yandan yanlış bir algıyı düzeltelim, TL bu süreçtedeğer kaybetmiyor, gerçek değerini arıyor.

Nitekim Merkez Bankası'nın ülkelerin enflasyon oranlarını dikkate alarak hesapladığı reel kur endeksine göre 2013 sonu itibariyle doların 2,21 olması gerekiyordu.

Yanlış olan bu seviyeye tedricen değil de kısa sürede çıkması ve bu sınırı aşmasıydı.

Pek tabii ki kur artışları yukarıda değindiğimiz gibi ekonomiye külfet yükleyecektir.

Bol ve ucuz döviz döneminin bir gün sona ereceği yönündeki uyarılara kulak asmayarak fütursuzca dışarıdan borçlanmaya devam eden özel sektör de ister istemez bedelini ödeyecektir.

Şu borçlanma trendine bakınız:

2004'te 27 milyarı kısa vadeli, 36,8 milyarı uzun vadeli olmak üzere toplam 63,9 milyar dolar olan borcu dört kattan fazla artarak, Kasım 2013 itibariyle 111,4 milyarı kısa vadeli, 151,4 milyarı uzun vadeli olmak üzere 262,8 milyar dolara yükseldi.

Kamunun 18 milyar dolar borcuyla birlikte Türkiye'nin kısa vadeli borç tutarı 129,4 milyar dolar oldu.

Vadesi gelen borç da dikkate alındığında bu yıl ödenmesi gereken borç toplamı 168 milyar doları buldu.

Bu borcun 143 milyarı özel sektöre, 25 milyarı kamuya ait.

Kısa vadeli yeni borç alınmasa dahi 2014'ün cari açık hedefi 55,5 milyarı da eklersek, bu yıl içinde 223,5 milyar doları bulmak zorundayız.

İşte bu durum ve belirsizlik piyasaları kırılgan hale getiriyor.

Borcumuzu, kazandığımız dövizle değil de borçlanarak kapattığımız, ekonominin çarklarının döndürmek için büyük ölçüde yabancı kaynağa muhtaç olduğumuz ve siyasi ortamı yumuşatmadığımız sürece, bu tür sıkıntılar dış konjonktüre bağlı olarak her zaman yaşanacaktır.