Sorunları Siyaset İle Savmak
Türkiye bağımsız bir devlettir. 10 ülkenin büyükelçileri, son derece küstah bir tavırla yargı sürecinin devam ettiği bir dava hakkında talimat verir gibi açıklama yapması utanç verici bir durumdu. Bu açıklama hem uluslararası hukuka, hem de diplomatik teamüllere aykırı ciddi bir sorundu.
Bu soruna ilişkin düşüncelerimi paylaşmadan önce
dış politikaya ilişkin temel bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Bir devletin
dış politikası, rekabet ettiği diğer devletlere karşı hedeflerini
gerçekleştirme sürecidir. Ancak bu sürecin oluşma aşamasında iç ve dış sebepler
belirleyici olur.
Dolaysıyla büyükelçilerin açıklamasını, belli bir
bütünsellik içerisinde iç ve dış faktörleri göz önünde bulundurarak
değerlendirmek gerekir. Ancak o zaman açıklamanın amacını, etki eden somut faktörlerin
yerini, sınırlarını daha net görebiliriz.
Tam bu noktada şöyle bir soru soralım: Türkiye, bu
10 ülkeye rağmen hangi temel hedeflerini gerçekleştirmeye çalışıyor ki, bu
açıklamayla hedef alındı? Bu sorunun net cevabı: Türkiye, kendi potansiyeline erişmeyi hedeflediği için hedef alındı. Cevap kısa ama kapsamı geniştir.
O hâlde biraz açalım…..
Doğu Akdeniz’deki haklarını savunmaktan tutun, Mavi
Vatan’a sahip çıkmasına kadar, savunma sanayisine yapılan yatırımlardan tutun,
milli sanayinin geliştirilmesine kadar; barış ve adalet temelinde çok yönlü dış
politikadan tutun, terör örgütlerine karşı verilen başarılı mücadeleye kadar daha
pek çok alan bulunmaktadır. Onlar açısından bu ve benzeri hususlar dış faktörlerdir.
Bir de iç faktörler var elbette. Batı ülkeleri
kendilerini ‘’öteki’’ üzerinden
konumlandırır. Eskiden onlar için ‘’öteki’’ Sovyetler Birliği’ydi.
İktidar-muhalefet ayrımı yapmadan söylüyorum: Batı’nın şimdiki ‘’ötekisi’’ Türkiye’dir. Bu çok nettir.
Bunu artık görmemiz gerekiyor. Batı’nın çıkarlarına hizmet etmeyen ister
bireysel, ister kurumsal düzeyde olsun onların ‘’ötekisidir.’’
Büyükelçilerin bu açıklamasının ardındaki strateji,
muhalefete alan açmaktı. Ne yazık ki muhalefet partilerimiz de milli bir duruş
ortaya koyamadı. ‘’Siz kimsiniz?’’
diyemedi. Tam aksine onların açıklaması üzerinden hükümeti eleştirdi. Türkiye’nin
kararlı ve haklı tutumu karşısında büyükelçiler geri adım attı ve muhalefetti
de ortada bıraktı.
Dış politika takip eden biri olarak görebildiğim kadarıyla
iki türlü siyaset vardır. Birincisi,
vatandaşın günlük yaşamı ve ekonomisi için yapılan siyasettir. Bu amacı
gerçekleştirmek için söz ve eylemle yapılan girişimlerin toplamına ‘’günlük siyaset’’ diyebiliriz.
İkinci tür siyaset, devletin geleceği ve
güvenliği için yapılan siyasettir. Devlet için yapılan siyaset, milli güç
unsurların geliştirilmesi, milli hedef ve menfaatlerin temini istikametinde
yapılan siyasettir. Değerlerinizi, ancak devletinizle koruyabilirsiniz. Bu maksatla
uygulanabilecek hareket tarzlarının tespiti ve tatbikinin toplamı bu kapsama
girer. Buna da ‘’değerler siyaseti’’
diyebiliriz.
Sonuç
10 ülkenin büyükelçisi utanç verici açıklamayla
hadlerini aşmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı duruşu ‘’değerler siyasetini’’ ortaya
koymuştur. Dış İşleri Bakanı ise, diplomasinin bütün olanaklarını kullanarak sorunu siyaset ile savmıştır. Böylece ‘’günlük siyasettin’’ önünü açmıştır.
Bir vatandaş olarak hem Cumhurbaşkanımızla hem de Dışişleri Bakanımızla gurur
duyduk.
Türkiye’nin bu duruşu çok kutuplu dünya güçlerinin
arasındaki dengelerde etkili bir rol oynayacak bir kapasiteye sahip olduğunu
tüm dünyaya göstermiştir. Türkiye, ‘’değerler
siyasetinin’’ üzerinde özenle durmalıdır. Batı sermayesine ihtiyaç
duymayacak bağımsız iktisat politikaları geliştirmek için daha fazla kafa
yormalıdır.
İletişim: [email protected] Twiter: @MehmetB78849685