Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2960.99
BIST 100
9691.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Sorunlar ve sorumluluklar

Sorumluluktan kaçmak, iyilikten sarfınazar etmekten çok daha fecidir. İnsan söz konusu olunca bu daha da dramatik hale gelir. Sorumluluk insan oluşun, sorumsuzluk ise kötülüğün başlangıcıdır. Güç, sadece sorumluluğa götürdüğünde ve sorumluluk üstlenme, zayıfı koruma yönünde iradeye dönüştüğünde gerçek mecrasında akmaktadır.

Doğmuş olmanın kendisi bile bir yığın sorununun içine dalmak anlamına gelmektedir. Bu bakımdan da hayat, bir anlamda, sorun çözmeye yönelik sorumluluk üstlenmektir. Daha doğar doğmaz, temas ettiği havayla karşılaşan insan bedeni belli ölçülere göre yaşamak zorundadır. Her şeyin fazlasından uzak durmak ve kendine yetecek kadarıyla idare etmek… Ruhun sorunlarla karşılaşması ise biraz daha geç bir döneme denk gelir. Bedenden farklı olarak, insan zihni geliştikçe güçlenip kendini sorunlardan yalıtarak daha güvenli bir alan bulmaz. Zihin geliştikçe muhatap olduğu sorunlar da artar ve bu sorunlara yönelik sorumluluk bilinci de keskinleşir. Pek çok bakımdan hayat, sorunlarıyla baş eden ve sorumluluk bilinci gelişmiş insanları sever.

Sorun ve sorumluluk arasında doğrudan bir bağ vardır: Sorun fazlalaşıp ağırlığı arttıkça sorumluluk bilinci de gelişir. Kendini sadece kişisel sorunlarından sorumlu addedenler ile çevresi ve diğer insanlardan, hatta varoluşun yekunundan sorumlu hissedenler arasında sorumluluk hissi bakımından ciddi bir keyfiyet farkı vardır. İnsan zihni geliştikçe sorunları daha yakından görmeye başlar. Bir gözün olduğundan net görmesinde olduğu gibi, bir mikroskobun görünmeyeni görünür kılması gibi bilinç de keskinleştikçe ayrıntılara daha bir vakıf olur ve ayrıntıyı görmek gerçeğin resmini görmenin de vesilesine dönüşür. Böylece aramızdaki okuryazarların, mürekkep yalamışların, kafasını toplumsal sorunlara takanların sorumluluğu güncel yaşamını sürdürme telaşı güdenlerden ayrışır. Aydın ile sıradan halk tabiri arasındaki makas burada açılır. Haddizatında en doğru insan başkasına zarar vermeyen ve hayatını kuş gibi hafif geçiren insandır. Ama tarih bazen aramızdaki bazı insanlara bunun bir adım ötesine geçmeyi buyurur ve bazılarımız bunun altında kalırken, diğer bazılarımız üstesinden gelir. Kendini dünyanın ve oluşun tamamından sorumlu addedip varlığını o uğurda harcayanlara kahraman denmesinin sebebi budur.

Varılan noktada dünyanın birikmiş sorunları bir veya birkaç kişinin üstesinden geleceğinden çok daha akuttur. Kitlesel sorunlar karşısındaki her türden bireysel inisiyatif ne kadar güçlü olursa olsun akışın karşısında durmayı başaramaz. Bu sebeptendir ki kitlesel sorunlara organize olmuş kitlesel cevaplar üretmek, sorumluluğu bir veya birkaç kişinin omuzlarından alarak kitleye mal etmek hayati derecede önemlidir. Tek bir çiçekle bahar gelmeyeceği gibi, tek bir duvar rüzgarı kesemez, birkaç taş seli durduramaz. Tehdit ne kadar büyükse direnç de en azından o kadar olmalı ki tehdit bertaraf edilsin. Günümüzde özellikle dijitalizm insanın elindeki son bariyeri de, kitlesel karşı koyuşa yönelik kolektif şuuru da elinden almak üzeredir. Toplumdan alınıp ekrana transfer edilen her kimlik her an toplumun bir parçası olmaktan çıkmakta, tek kişilik bir dünya inşasının bağlamsız tuğlasına dönüşmektedir. İnsanlar arasındaki bağ ne kadar inceltilir, hatta koparılırsa direnç de o kadar imkansız hale gelecektir. Üstelik toplumun ve geleneğin parçası olan bireyin bilgisayar nesnesine dönüşmesinin tek semptomu kopuş değildir. Ekranlara mahkum edilen herkes aynı zamanda sorumluluk bilincini de yitirmektedir. Bugün kitleler halinde sorumsuz iç dünya inşalarıyla karşılaşıyoruz ve dünyayı gelecekte bekleyen en büyük sorunlardan biri de kuşkusuz tek kişilik dünyaların, burnunun dibindeki felakete bile kayıtsız kalacağı kaygısıdır. Kayıtsız insan hayvanlaşır. Hatta hayvandan bile aşağı hale gelir. Çünkü bazı hayvanlar, hemcinslerine bir zarar geldiğini gördüklerinde tehdit ile hemcinsleri arasına bedenlerini koyarak onları korumaya çalışıyorlar. Artık günümüzde, burnunun dibinde zarar gören insanlara aldırmayıp yoluna devam eden bir yığın insan var. ‘Bana ne’cilik almış başını gidiyor. ‘Dünyayı ben mi kurtaracağım’, ‘ne yaparsan yap hiçbir şey değişmez’ gibi kalıp ifadeler güncel yaşamın rutinine dönüştükçe insanlığımızdan biraz daha uzaklaşacağız. Dünyayı sen kurtaracaksın ve yaptığın her şey dünyayı değiştirir. Ne yapıp edip yeniden insanı toplumun ve geleneğin bir parçasına dönüştürmek, ona kısa devre yaptıran mekanizmaları susturmak gerekiyor. Elimizden sorumluluğumuzu alan ve bizi sorun çözmekten men eden her türden yükleme zarar verir. Bize sorumluluk aşılayan ve inancın potansiyel gücünün her türden sorunun üstesinden gelebileceğini, dolayısıyla insanın gücünün bir kez daha altını çizen söylemlere ihtiyacımız var.

Her zaman olduğu gibi bugün de sorumsuz güçlüler ile sorumlu güçsüzler arasında sıkışıp kalan çaresiz toplumlar daha çok eziliyor. Güçlüleri sorumluluğa davet eden, güçsüzlere kuvvet bahşeden yeni bir paradigmaya, yeni bir söyleme, yeni bir haykırışa ihtiyacımız var. Üzerimize serpilmiş bu ölü toprağından sıyrılıp tekrar teyakkuza, kitlesel bir sorumluluk yürüyüşüne ihtiyacımız var. Her uyandığımızda insanlığımızdan, sorumluluk bilincimizden bir parçanın daha alındığı uykulardan vazgeçmeye, her sabahı yeni bir başlangıç gibi gördüren temiz uykulara ihtiyacımız var.

Muktedirler, iktidar kurdukları sosyolojik kitleden iki bakımdan sorumludur: Beden açlığı ve ruh açlığını gidermek. Gücü yettiği kadarıyla her ikisini de kontrol altında tutmak, ihtiyaçlarını giderme sorumluluğu... Sahip olduğu kitlenin hem ruh açlığını hem beden açlığını gideren muktedirler harikalar yaratmış demektir. Altın çağların da altın nesillerin de mimarlarıdır onlar. Sorumlu olduğu kitlelerin sadece beden açlığını gidermek ve bedeni kuvvetlendirirken ruhu sefalete düşürmek ise yanlış tarafa koşturan güçlü atların uçurumdan aşağı sürüklenmesine benzer ki bunun tarih nezdinde hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur.

İnançlı yoksullar ile inançsız vahşiler arasında sıkışıp kalan toplum konfigürasyonu sorumluluğa en uzak sorun biçimidir ve bireysel bir akıl ile çözülmez.