Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.17
Gram Altın
2970.67
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Ağustos 2022

Sorumluluklarımız ve sorunlarımız

TOPLUMUMUZDA yaşanan olumsuzlukları duymak, okumak hepimizi üzmekte… Aslında sadece üzülmekle kalmayıp bizleri düşünmeye de sevk etmeli… Zira hepimiz bu toplumun birer parçalarıyız. Görmezlikten geldiğimiz her olumsuzluk bizim duyarsızlığımıza sığınarak büyümekte, palazlanmakta. Hiç ummadığımız anda gelip kapımızı çalmakta.

Milli ve manevi değerlerimizin aşağılandığı bir dönemde olumsuzluklar çeşitlenerek karşımıza çıkmaya devam edecektir. Akrebin kıskacı kadar daracık bir alana sıkışmış bir halde kendimiz olarak kalmanın mücadelesini veriyoruz. Kuşaklar arasındaki anlayış ve hayat tarzı farklılıkları adeta uçurum gibi. Dünkü aklar bugün karaya, ayıpladıklarımız meziyete, özünden taviz vermeden yaşamak ise eziyete dönüşmüş durumda. Adına çağdaşlık denilen birçok şey, içerisinde insanlık onuruna ters gelen renkler taşımakta.

Sureti haktan görünen pirincin içindeki beyaz taşlar ayıklanmadıkça daha çok dişimiz kırılacak gibi… Gençlerimizin de, su-i misallerin misal olarak alındığı bu süreçte sorumluluklarından kaçarak bu kötü örneklerin arkasına sığınmaları belki bir nebze vicdanlarını rahatlatacaktır ama bu çözüm uzun vadede onların da işine yaramayacaktır. Ertelenen her sorumluluk, devasa bir mahiyete bürünmüş bir sorun dağı olarak elbet bir gün karşılarına çıkacaktır.

Toplumu manipüle ederek kandırmaya çalışanlara tepki göstermek adına sorumluluklarından yüz çevirenler ancak kendi kendilerini kandırmış olur. Özellikle dini meselelerde örnek alınmayacak insanları güya dindar görerek, onlar böyle yapıyor diye dini vecibeler ile araya mesafeler koymak, farklı arayışlara girmek bataklığa gönüllü olarak atlayıp debelenmeye benzer. Debelendikçe çamur bizi yutacaktır. Oysa rehber edinilecek bir kitabımız, örnek alınacak bir peygamberimiz varken başka insanları, onların yerine koymak hele hele de onların hatalarını bahane ederek inançlarımızı sorgulamak, irademizi nefsimize teslim etmektir. Nefsimiz ise ne pahasına olursa olsun, bize sadece hoşuna gidecek şeyleri yaptıracaktır.

Yapılacak tek şey; öncelikle kendimizden başlayarak toplumun en küçük ve en kutsal müessesi, nüvesi olan aile birliğini, dirliğini pekiştirmektir. Aile fertlerinin birbirini daha çok sevmesi, birbirine kenetlenmesi işin ilk adımı olacaktır.

Ana ve babaların yani bizlerin de evlatlarımıza iyi örnek olması bunun için de öncelikle kendimizi yetiştirmemiz gerekiyor. Bugün ana baba olarak pek çoğumuz kundaktaki bebekten tutun da ilkokul, ortaokul, lise, üniversite çağlarındaki çocuklarımıza nasıl davranacağımızı, onları nasıl yetiştirmemiz gerektiğini bilmiyoruz.

Sadece bunları mı? Evlenmiş, barklanmış, çoluk çocuğa karışmış, bizim gibi birer ana-baba olan yetişkin çocuklarımıza bile nasıl davranacağımızı, onların aile içindekileri sıkıntılarında nasıl hakemlik yapacağımızı dahası taraf olmaktan ziyade hakemlik yapmak durumunda olduğumuzu, eskilerin tabiriyle “erşed olmak, büyüklük yapmak” mecburiyetinde olduğumuzu bile bilmiyoruz.

Öğrenmenin yaşı yoktur. Hz. Peygamber “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz” buyurmuşlar. O zaman biz de ilk olarak “adam yetiştirmek sanatını” öğrenmek zorundayız. Birçok kişisel gelişim kitapları, programları, ana baba okulları vs. bizleri bekliyor. Yetkililerin bu tür kişisel gelişim programlarının ders olarak okullarda okutulmasını sağlaması gerekmekte diye düşünüyorum.

Çoluk çocuklarımız bizim yarınlarımızdır. Hz. Ali Efendimiz “Çocuklarınızı kendi yaşadığınız zamana göre değil yaşayacakları zamana göre yetiştirin” diye bizlere öğüt vermekte. Bu sayede onların karşılaşacakları olumsuzluklara karşı daha uyanık olmasını, sağlam karakterli olmasını, cesur ve kendine güvenen fertler olmasını sağlarız.

Aile fertlerinin birbirlerine sevgi ve saygı ile davranmaları aile bağlarının güçlenmesi için çok önemlidir. Disiplinli çocuk yetiştirmek, onları dövmek, onlara sövmek değildir. Disiplin aslında en başta; neyin, ne zaman, nasıl yapılacağının bilinmesidir. Çocuklarımıza arkadaş gibi davranmalıyız. Eğer çocuklarımız sorunlarını, sıkıntılarını bizlerle paylaşamıyorsa, bizden bir şeyler gizliyorsa o zaman sorun ana babalar olarak bizdedir demektir.

Şunu unutmayalım ki çocuklarımız bizden göremedikleri sevgiyi, mutluluğu, huzuru dışarıda aramaya kalkarsa çok geç kaldığımızın resmidir. Biz ne kadar “onu ben yetiştirdim” diye övünürsek övünelim, çocuklarımızın liman diye sığındıkları kişileri “biz yetiştirmedik”… Allah muhafaza o limanlarda çocuklarımız uyuşturucu batağına düşebilir, şehvet tacirlerinin kölesi olabilir, silahlı külahlı örgütlerin maşası olabilir.

Çocuklarımızı yarış atına çevirip her tökezlediklerinde onları yargılamak hiç adil bir çözüm değil. Yapacağımız hatalar çocuklarımızı bizden uzaklaştıracaktır. Kendimizden uzaklaştırdığımız evlatlarımız ise birilerinin kötü emellerine meze olacaktır. Bu yüzden ucuz bahanelerle sorumluluklarımızı erteleyemeyiz. Ertelenen her sorumluluk telafisi mümkün olmayan sorunların müsebbibi olacaktır.