Sorumluluklarımız ve sorunlarımız
TOPLUMUMUZDA yaşanan olumsuzlukları duymak, okumak
hepimizi üzmekte… Aslında sadece üzülmekle kalmayıp bizleri düşünmeye de sevk
etmeli… Zira hepimiz bu toplumun birer parçalarıyız. Görmezlikten geldiğimiz
her olumsuzluk bizim duyarsızlığımıza sığınarak büyümekte, palazlanmakta. Hiç
ummadığımız anda gelip kapımızı çalmakta.
Milli ve manevi değerlerimizin aşağılandığı bir
dönemde olumsuzluklar çeşitlenerek karşımıza çıkmaya devam edecektir. Akrebin
kıskacı kadar daracık bir alana sıkışmış bir halde kendimiz olarak kalmanın
mücadelesini veriyoruz. Kuşaklar arasındaki anlayış ve hayat tarzı
farklılıkları adeta uçurum gibi. Dünkü aklar bugün karaya, ayıpladıklarımız
meziyete, özünden taviz vermeden yaşamak ise eziyete dönüşmüş durumda. Adına
çağdaşlık denilen birçok şey, içerisinde insanlık onuruna ters gelen renkler
taşımakta.
Sureti haktan görünen pirincin içindeki beyaz taşlar
ayıklanmadıkça daha çok dişimiz kırılacak gibi… Gençlerimizin de, su-i misallerin
misal olarak alındığı bu süreçte sorumluluklarından kaçarak bu kötü örneklerin arkasına
sığınmaları belki bir nebze vicdanlarını rahatlatacaktır ama bu çözüm uzun
vadede onların da işine yaramayacaktır. Ertelenen her sorumluluk, devasa bir
mahiyete bürünmüş bir sorun dağı olarak elbet bir gün karşılarına çıkacaktır.
Toplumu manipüle ederek kandırmaya çalışanlara tepki
göstermek adına sorumluluklarından yüz çevirenler ancak kendi kendilerini kandırmış
olur. Özellikle dini meselelerde örnek alınmayacak insanları güya dindar
görerek, onlar böyle yapıyor diye dini vecibeler ile araya mesafeler koymak,
farklı arayışlara girmek bataklığa gönüllü olarak atlayıp debelenmeye benzer.
Debelendikçe çamur bizi yutacaktır. Oysa rehber edinilecek bir kitabımız, örnek
alınacak bir peygamberimiz varken başka insanları, onların yerine koymak hele
hele de onların hatalarını bahane ederek inançlarımızı sorgulamak, irademizi
nefsimize teslim etmektir. Nefsimiz ise ne pahasına olursa olsun, bize sadece
hoşuna gidecek şeyleri yaptıracaktır.
Yapılacak tek şey; öncelikle kendimizden başlayarak
toplumun en küçük ve en kutsal müessesi, nüvesi olan aile birliğini, dirliğini
pekiştirmektir. Aile fertlerinin birbirini daha çok sevmesi, birbirine
kenetlenmesi işin ilk adımı olacaktır.
Ana ve babaların yani bizlerin de evlatlarımıza iyi
örnek olması bunun için de öncelikle kendimizi yetiştirmemiz gerekiyor. Bugün
ana baba olarak pek çoğumuz kundaktaki bebekten tutun da ilkokul, ortaokul,
lise, üniversite çağlarındaki çocuklarımıza nasıl davranacağımızı, onları nasıl
yetiştirmemiz gerektiğini bilmiyoruz.
Sadece bunları mı? Evlenmiş, barklanmış, çoluk
çocuğa karışmış, bizim gibi birer ana-baba olan yetişkin çocuklarımıza bile
nasıl davranacağımızı, onların aile içindekileri sıkıntılarında nasıl hakemlik
yapacağımızı dahası taraf olmaktan ziyade hakemlik yapmak durumunda olduğumuzu,
eskilerin tabiriyle “erşed olmak, büyüklük yapmak” mecburiyetinde olduğumuzu
bile bilmiyoruz.
Öğrenmenin yaşı yoktur. Hz. Peygamber “Beşikten
mezara kadar ilim tahsil ediniz” buyurmuşlar. O zaman biz de ilk olarak “adam
yetiştirmek sanatını” öğrenmek zorundayız. Birçok kişisel gelişim kitapları,
programları, ana baba okulları vs. bizleri bekliyor. Yetkililerin bu tür
kişisel gelişim programlarının ders olarak okullarda okutulmasını sağlaması
gerekmekte diye düşünüyorum.
Çoluk çocuklarımız bizim yarınlarımızdır. Hz. Ali
Efendimiz “Çocuklarınızı kendi yaşadığınız zamana göre değil yaşayacakları
zamana göre yetiştirin” diye bizlere öğüt vermekte. Bu sayede onların
karşılaşacakları olumsuzluklara karşı daha uyanık olmasını, sağlam karakterli
olmasını, cesur ve kendine güvenen fertler olmasını sağlarız.
Aile fertlerinin birbirlerine sevgi ve saygı ile
davranmaları aile bağlarının güçlenmesi için çok önemlidir. Disiplinli çocuk
yetiştirmek, onları dövmek, onlara sövmek değildir. Disiplin aslında en başta;
neyin, ne zaman, nasıl yapılacağının bilinmesidir. Çocuklarımıza arkadaş gibi
davranmalıyız. Eğer çocuklarımız sorunlarını, sıkıntılarını bizlerle
paylaşamıyorsa, bizden bir şeyler gizliyorsa o zaman sorun ana babalar olarak
bizdedir demektir.
Şunu unutmayalım ki çocuklarımız bizden
göremedikleri sevgiyi, mutluluğu, huzuru dışarıda aramaya kalkarsa çok geç
kaldığımızın resmidir. Biz ne kadar “onu ben yetiştirdim” diye övünürsek
övünelim, çocuklarımızın liman diye sığındıkları kişileri “biz yetiştirmedik”…
Allah muhafaza o limanlarda çocuklarımız uyuşturucu batağına düşebilir, şehvet
tacirlerinin kölesi olabilir, silahlı külahlı örgütlerin maşası olabilir.
Çocuklarımızı yarış atına çevirip her
tökezlediklerinde onları yargılamak hiç adil bir çözüm değil. Yapacağımız
hatalar çocuklarımızı bizden uzaklaştıracaktır. Kendimizden uzaklaştırdığımız
evlatlarımız ise birilerinin kötü emellerine meze olacaktır. Bu yüzden ucuz
bahanelerle sorumluluklarımızı erteleyemeyiz. Ertelenen her sorumluluk telafisi
mümkün olmayan sorunların müsebbibi olacaktır.