Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Kasım 2023

Sorumluluk Olmadan Özgürlük

Özgürlük kavramı bugün kendi özgül ağırlığını da aşan sembolik bir anlam kazanmış durumdadır. Öyle ki, çocuklardan kadınlara, öğrencilerden, gençlerden yaşlı insanlara kadar her kesimin söyleminde “özgürlük” bir vurgu olarak bulunmaktadır.

Özellikle modern söylem, insanlığın geride bıraktığı uzun dönemler boyunca bu özgür ruhu yaşayamadığı; bunun ancak modernliğin bir getirisi olduğunu açık ve örtük biçimde ifade etmektedir. Bu söylemler büyülü içeriklerle süslenmekte, anakronik örneklerle beslenerek sunulmamaktadır. Doğrusu yüzeyselleşen zihinler de üzerinde çok fazla düşünmeden bunu kabul edebilmektedirler.

Büyülü reklamların etkisi o kadar güçlü olmuştur ki, insanlara sürekli hayatlarının yaşanmamışlıklarını göstermekte, içindeki tutkularını faş etmekte, “kendini gerçekleştirmek” söylemi üzerinden giyim-kuşam, hareket ile gündelik yaşam ve hareketler değişmektedir. Hatta özgürlük bu tür göstergeler üzerinden okunmaya çalışılmaktadır.

Buraya kadar anlattıklarımız özgürlük kavramına karşıt tavır içinde olduğumuz gibi bir yanılgıya sebep olmasın. Özgürlük insanın bizzat kendisi olması ve kendisini bulmasında gerek şart ve anahtar bir kavramdır. Özgürlük olmadan bir insanın davranışlarını değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü özgürlük olmadan bir iradeden, seçimden bahsetmek olası değildir. İrade ve seçimin olmadığı yerde ise mecburiyetler vardır. Tanrı yanında fiillerin değerlendirilebilmesi, ancak özgürlük, irade ve seçim şartına bağlıdır.

Burada esasen sorun ettiğimiz şey, özgürlüğün maliyetsiz bir biçimde kullanılma çabasıdır. Bu bağlamda özgürlüğü önceleyen bir kavram varsa, o da yükümlülüktür. Dolayısıyla şöyle söyleyebiliriz; yükümlülük olmadan özgürlük olmaz. Bugün toplumun çok farklı kesimlerine baktığımızda, büyük oranda özgürlüğü maliyetsiz yani yükümlülük olmadan kullanma taleplerini gözlemlemekteyiz.

Dikkat edilirse toplumun her kesiminden yükselen ortak ses hak talepleridir. Herkes her konuda hakları olduğundan bahsetmekte, sürekli haklarını gündeme getirmekte; yani sürekli alacağını istemekte vermesi gerekenleri teğet geçmektedir. Elbette “hak” dediğimiz bir ilkeler manzumesi vardır ve insanların bunu talep etmesi kadar tabii bir şey de yoktur.

Fakat bu hakları insanlar mantık kurallarını tersine çevirerek ve yükümlülüklerini konuşmadan dile getirmekte ve talep etmektedirler. Meselâ; öğrenci derse geç gelme hakkından bahsetmektedir. Hatta öğretim ve eğitimin neredeyse bütün süreçleri öğrenci haklarına dönüşmüştür. Gençler (18 yaş üstü) ebeveynlerinin kendilerine dünyaya getirdikleri gibi bakmalarının kendilerinin hakkı olduğunu iddia etmektedir. Birçok insan kendi sübjektivitelerini başkalarının tahammül etmesi gerektiğinden bahsetmektedirler. Hatta günah işlemenin “hak” kavramıyla birlikte dile getirilmesi söz konusudur.

İslam’a göre insan olarak dünyaya gelmek demek, her şeyden önce bir yükümlülük üstlenmek demektir. Dünyada bulunuş, bu yükümlülüğü icra ile içerikle dirilmektedir. Yükümlülüğün yerine getirilişinin mütemmim cüzü ise özgürlüktür. Aslında yükümlülüğünün anlamını kavramış olan bir insanın, özgürlüğünü hovardaca kullanması söz konusu olamaz. Çünkü iradeli seçimli özgürlükle alınmış her bir karar, sonuçlarına katlanmak gibi bir maliyeti de beraberinde getirmektedir.

Toplumda insanlar maliyetsiz özgürlükleri çok seviyorlar. Yani istediğimizi yapalım ancak yükümlü olmayalım. Hatta karar alma süreçlerinden kaçarak, başkalarının kendileri adına kararlar almalarını sorumluluğa bulaşmama anlamında benimsiyor görünüyorlar. Bu sebeple tek başına özgürlük ve hak kavramını kullanıyorlar.

İçinde yaşadığımız post/modern dünyada bireyselleşmenin marjinalleşmesiyle yükselen öznellik, maliyetsiz özgürlüklere vurgu yapıyor. Ancak bu bir yanılsamadan ibarettir. Çünkü insan için yarattığı bağımlılıklar, en başta insanın ruhunu tutsak etmektedir. Bugün ruhumuz bunun için acı çekiyor.