Dolar (USD)
34.59
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2987.98
BIST 100
9645.43
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Haziran 2019

Sorumluluk bir kişide değil, hepimizde!

“İstanbul İstanbul olalı”, yani 25 yıldır böyle bir durumu yaşamadı.

“Sinyaller” geliyordu, İstanbul’un azar azar “tercih değiştirdiği” görülüyordu ama 31 Mart seçiminde Ak Parti’nin “arkasında duran” kitlenin de bir bölümünün kaybedileceği pek de beklenmiyordu. Ortadaki durumun, “Olsun yine de en büyük parti, her şeye rağmen yüzde 40 bilmem şu kadar…” diye geçiştirilebilecek bir tarafı yok.

Beka meselesi ise işte beka meselesi, Sayın Recep Tayyip Erdoğan kalesinde “darbe” aldı, “post-modern” yöntemler bu kez galip geldi.

Bununla birlikte “kötü günde” farklı havalara girmek de yanlış olur, eleştir, ikazın dozunu arttır ama bir dakika…

Sayın Erdoğan’ın niçin hedefte olduğunu da gözden uzak tutma. Uzak tutma ve-doğrusunun ne olduğundan emin olduğun konularda “ikaz” görevinden de geri durma.

Yani…

Herkesin her konuda ahkâm kestiği bir tablo da iyi bir tablo olmasa gerek.

Efendim;

Önceki akşamdan bu yana nice okuyucumuzdan o kadar çok telefon geldi ki, o kadar çok “tepki”, o kadar çok “özeleştiri” mesajı ulaştı ki, ben de doldum haliyle.

Dolduruşa gelmiş de olabilirim, etkilenmiş olabilirim ve durumu biraz “abartmış” da olabilirim.

Bununla birlikte söylediklerim tamamen de boş değildir herhalde, içinde “menfaatçi”lerinkiler kadar olmasa bile “dikkate alınmaya değer” taraflar vardır!..

Bir kere…

Arkadaş, ne yapacak edecek; şu “kültürel iktidar” meselesinin üzerinde duracaksın…

Yani…

Eğitimde, kültürde, sanatta, estetikte, sivil toplumun, medyanın kalitesinde “çakmaya” devam ederseniz, seçim üstüne seçim kazansanız da çözemezsiniz
meseleyi.

Hadi diyelim 10 seçim kazandınız, hadi 20, hadi 30, elbette bitecek bu; insanlar bıkacak en azından, sırf bıktığı için oy vermez olacak, yüzünüz ne kadar güzel olursa olsun eskimiş olacak…

Bir seçimi mutlaka kaybedeceksiniz amma velâkin “kültürel iktidar” sizde ise 50 seçim kaybetseniz de ayakta kalırsınız.İşte, memlekette kültürel iktidara sahip olan zihniyete bakın; neler oldu, ne seçimler kaybettiler, ne hezimetler yaşadılar…

Peki ne oldu?..

Beğenin, beğenmeyin tutarlı bir “ideolojileri” vardı. Kendilerini “sanatla” ifade etmenin yollarını hep buldular, “elit” sivil toplum örgütleri hep onlarda kaldı, medyada “azaldıkları” sanıldı ama bir şekilde aşmayı bildiler çünkü “usta-çırak” geleneğiyle getirdikleri “birikimleri” vardı…

Vaktinde inşaata değil de insana yatırım yapmayı düşünmüşlerdi ve o gelenek onları
ayakta tuttu.

Ha diyebilirsiniz ki, “dış destekleri” de az değildi hani!”.

Evet, bu da vardı ama hazır olmayana hiçbir destek fayda etmez!..

Hazırsan, engeller çıkartılsa da aşarsın bir şekilde, sesini duyurmanın yolunu mutlaka
bulursun…

“Gençlerle iletişimi kuramıyoruz, bizi anlamıyorlar ya da kendimizi anlatamıyoruz!” demezsin, onun da bir yolu vardır, yok değildir ya, mutlaka vardır, bulamıyorsan eksiklik sendedir ve bendedir daha ziyade.

Şimdi…

Kimse sorumluluğu onun bunun üzerine atarak işin içinden sıyrılmaya kalkışmasın.

Ünlü, ünsüz nice dost arıyor; herkes “Ben demiştim de aaaaah, ah dinlemediler!”
havasında.

Herkes her şeyi pekiyi biliyor ve herkes birer “güzellik”
timsali…

Hayır, öyle “vay” teşkilat suçlu, “vay” şu hatalı, “vay” bu eksik, “vay” şu, “vay” bu demekle olmaz…

Neysen öyle idare olunursun ve her olumsuzlukta herkesin sorumluluğu vardır, az veya çok.

Yapılmaması gerekirken yapılanlar, yapılması gerekirken yapılmayanlar vardır...

Misal mi, bir yanlışlık gördüğünde yazmayan söylemeyen de kabahatlidir.

Herhangi bir vatandaş bir yanlışlık gördüğünde hiç olmazsa bir santrali arayıp “tepkisini” iletmediyse bir yeri eksik bırakmıştır.

Hey gidi günler hey; 28 Şubat’ın en şedit günlerinde okuyucularımız santralleri kilitlerlerdi en nazik biçimde tepki ve ikazlarını iletmek için!

Bir televizyon kanalında-ki o kanal ister milli olsun ister gayri milli, bir yanlışlık oldum mu, vatandaş hep birlikte yüklenirdi anlaşmış gibi…

Şimdi bakıyorum, “kadın programı” görünümlü bazı yapımlarda, bazı “berbat dizilerde” ne rezillikler sergileniyor da, soruyorum “bir tek” tepki telefonu gitmemiş, ne duyarsızlık
değil mi?

Yani, eğer “beka” meselesi ise işte beka meselesi…

Şimdi…

“Ooooh ne iyi oldu, içimizde biriktirdiğimiz ne kadar şey varsa ortaya serelim” tavrı da olmaz, biz fazla bir şey biriktirmediğimiz için, söylenmesi gereken zamanda kısmen de olsa söylediğimiz için fazla şişkin durumda sayılmayız.

Bundan sonra, söylemenin şekli ve söylenecek mekanizmalar üzerinde biraz daha fazla kafa yormamız gerekecek.

Biz politikanın yanlışlarının anaforunda dönüp durmalı mıyız, doğrularımızdan taviz vermeli miyiz?..

Medya “denetim” görevini ne ölçüde yerine getirebilir, bu ne kadar mümkündür, bu konuda farklı görüşler var…

Amma medyanın çok küçük bir parçası olan “bagajsız gazeteciler” bazı gerçeklerin altını çok daha net bir şekilde çizebilirler…

“Doğruya doğru, yanlışa yanlış” diyebilmek “insanlık” görevi.

Yüce Allah Şifa Versin Mustafa Ağabey

Akit Medya Grubu İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu Ağabey bir süredir hasta, çok zor günler geçirdi, şimdi bir hastanede tedavi altında, aldığım bilgilere göre Allah’a şükür durumu iyiye gidiyor.

Mustafa Ağabey, Büyük bir Dâvâ Adamı’dır, Büyük Mücadele Adamı’dır.

Otuz yıl olmuş tam, dile kolay, çok genç bir gazeteciyken tanıdım kendisini, uzun yıllar boyunca yürek yüreğe…

Çok şey yazmak istiyorum, çok şey söylemek ama vaktinizi daha fazla almaktansa hemen “dua”larınızı istirham edeyim.

Cenâb-ı Allah şifa versin Mustafa Ağabey’e.

Dua edelim, Allah rızası için.