SORUMLULUK ALANIMIZ
İnsanoğlunun en asli ve asıl boyutu sorumluluk sahibi olmasıdır.
Bunun böyle olması, insan olmanın doğal sonucu ve insan kalmanın tabii semeresidir...
Hayatta, hayatın amacını aramak, anlamını bulmak ve ulvi gaye, en yüce hedeftir... Bu da sorumluluk bilincini taşıyanların işidir...
Mesuliyet merkezli bir yaşamın diğer ismi ise mükellefiyettir yani kulluktur...
İnsan sadece biyolojik bir varlık değildir... İnancı, bilinci, direnci olan; iddiası, ideali, iradesi bulunan; sırasınca inisiyatif alabilen, itirazı, itaati, isyanı yerine göre ortaya koyabilen bir özelliğe sahiptir...
Evet, iddiası olan herkesin öncelikle şunu taşıyacak güçlü bir iradeye ve derin bir sorumluluk şuuruna sahip olması gerekir...
Dava adamlarının samimiyeti taşıdıkları sorumluluk duygusu ve mücadele ruhu ile kendini gösterir...
İnsanın saygınlığı taşıdığı sorumluluk bilinci ile orantılıdır...
Sorumluluk hassasiyeti olmayan kişinin bir defa kendine bile saygısı yoktur...
Sorumluluk, yaratılış amacına adanmaktır... Rıza-i Bari'ye odaklanmaktır...
Sorumluluk bilinci kişinin nerede durduğunun göstergesidir...
Sorumluluk, fark ediştir... Farkındalıktır... Sürekli bir teyakkuz hali ve bir yaşam biçimidir...
Hayatı ancak sorumluluk bilinci ile anlamlı hale getirebilir ve yaşamı disiplin altına alabiliriz... Başıboşluktan, boş vermişlikten ve boşluktan kurtulmanın yolu da bu duygudan geçiyor...
Bu çağın en büyük sorunu; sorumsuzluk...
En büyük derdi; dertsizlik, duyarsızlık ve değersizliktir...
Çünkü bu çağ, insanı şöyle tanımladı:
"İnsan bu meçhul" dedi, "insan bu mesul" diyemedi...
Sorumluluktan kaçan insan kendine yabancılaşıyor... Fıtratı ile çatışıyor...
Taşıdığı potansiyelin farkında değil... Çamurlaşan insan özündeki cevheri sürekli örtüyor...
Sorumsuzlar sadece arzın ifsat ve imhasına katkıda bulunabilirler...
Tüm kayıtlardan ve değerlerden azade kalan insanın nasıl azgınlaştığını, saldırganlaştığını görmekteyiz... Allah(cc) duruma el koyuyor ve uyarıyor:
"İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?" (Kıyame-36)
İşte Kur'an'ın diriltici soluğunu bu çağın insanına sunacak sorumlular aranıyor... Toplumsal sorumluluk bilinci iliklerine kadar işlenmiş, hücrelerine bile sirayet etmiş dava adamlarına, İslam davetçilerine ihtiyaç var...
Zaten vahye şahit olma sorumluluğu, halife misyonu bunu zorunlu kılıyor...
Evet, mesuliyet şuuru, her anımıza, her adımımıza, her nefesimize, her kelimemize, her kararımıza etki etmelidir... Öyle ki bu sayede bananecilik, bahanecilik, bencillik, bireyselleştirmecilik gibi çağın bela ve musibetlerinden emin olabilmeliyiz...
Doğrusu, hangi amaç uğruna yaşamayı seçmişsek, bunun gerçekleşmesi için bir mücadele vermek durumundayız... Şayet, tercihimiz İslam'sa; bu aziz ve asil tercih omuzlarımıza bir yükümlülük yüklüyor... Sorumluluk içermeyen bir tercih, ise kuru temenniden, boş teselliden başka bir şey değildir...
İşin gerçeği şudur: sorumsuzlaşan, duyarsızlaşan, değersizleşen, gayesizleşen insan, İslam'ın sunduğu insan değildir...
İman, sorumluluk demektir...
İman; mükellefiyettir, mesuliyettir, mensubiyettir, aidiyettir ve en önemlisi bunlar için mücadeledir...
Yükümlülük içermeyen bir din sadece sinede bir yüktür... İnsanı insan yapan değer, ilahi teklife icabet ve itaattir...
İslam, mesuliyet duygusu ile sürekli seferde olma bilincidir... Sorumlu mümin; kendini beklemeye alamaz, kendini erteleyemez, kendini eleyemez, mücadeleden emekli olamaz... Çünkü kimse kendini iptal etme, tatil etme, ihmal etme hakkına sahip değildir...
Zira Müslümanın en mümeyyiz vasfı; mükellefiyet ve mesuliyettir...
Rasulullah (sav) kapsayıcı ve kuşatıcı bir dille buyurmuyor mu?
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz çevrenizden sorumlusunuz..."
Genellenen bir sorumluluk ile yüz yüzeyiz...
"Bir kısmınız çoban, bir kısmınız sürüsünüz" buyurmuyor... Kollektif bir sorumluluk, evrensel bir ufuk bizlere sunuluyor... Bütüncül bir yaklaşım...
İşte aldırışsız, gamsız, duyarsız, dertsiz davranan Müslümanlara hayati uyarı... Nebevi tembih...
Şimdi; "Aldırma bu dünya böyle gelmiş böyle gider"ci olabilir miyiz?
"Her koyun kendi bacağından asılır." umursamazlığına düşebilir miyiz?
"Gemisini kurtaran kaptan" hezeyanlarına pirim verebilir miyiz?
Evet; "Bana ilişmeyen yılan bin yaşasın." gafletine devam mı diyeceğiz yoksa görevlerimize dönmek için "Ha gayret" mi diyeceğiz?
Ramazan KAYAN