Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Ekim 2021

Sorumluluğun Ömer'cesi…

1400 yıldır Hz. Ömer’in adaleti konuşulur,

Müslümanlar övünerek onun adaletinden bahsederler. Doğrusu haksız da sayılmazlar. Neticede adaleti dillere destan bir Ömer’den bahsediliyorsa söyleneler, yazılanlar az bile.

Bilhassa son yüzyılda İslam ülkelerinin karşılaştığı kötülükler ülkeyi yönetenlerin vatandaşlarına karşı adaletsizliklerinden kaynaklandığını bilmeyenimiz yoktur. Modern dönem sonrası Batı ülkelerinde usul, kaide, kural ve yasaların (görece) adalete dayalı olması esas aldıkları bir dönemde, İslam ülkelerinde başıbozukluk, adaletsizlik başını almış giderken Hz. Ömer gibi yüz akı bir şahsiyetten ve onun adalet anlayışından bahsetmek hem gurur hem acı bir nostalji olsa gerek.

Adalet”in kendi başına bir değer olduğundan şüphe yoktur lakin tek başına adaletin gönüllere nüfuz edemeyeceğini bilmemiz lazım. Adaletin yüreklerde, toplumda, yasalarda devamlılık arz edebilmesi için başka unsurların, diğer “lazıme”lerin gerekli olduğunu unutmamalıyız.

Mesela,

Adalete dayalı yasaların yapılması toplumda adaletin uygulanmasını yeterli kılmayacağından adalete eşlik eden eşitlik de lazım, hukukun her alanda esas alınması da lazım, ayrıca bilgi lazım, bilinç lazım…

Ama bana sorarsanız merhamet adaletten daha üstün ve daha öncelikli bir değerdir. Adaletsizlik yapmamak kaydıyla merhametin adalete önceliğini savunabiliriz. Kur’an-ı Kerim’de örneğin kısas uygulamasında Allah Tebarek ve Teala merhameti (Avfı) değerli bulmuştur. Örnekleri çoğaltabiliriz ama mevzumuz bugün bu değil.

İşte Ömeru’l Faruk (ra) adaleti merhametle yoğurmuş olduğu için onun adaleti dillere destan olmuştu. Yoksa normatif bir adaletten söz edilmez, edilse de asırlarca sürmez etkisi.

Anlayacağınız merhameti adalet ile yoğuran Hz. Ömer (ra) bununla yetinmemiş, adalet ve merhameti İslam’a olan düşkünlükle, yani İslam ve Müslümanların izzeti üzerine titremesi, İslam’a, Müslümana bir leke gelmesin hassasiyeti ile de yoğurarak büyütmüştür.

40 yıl önceydi, rahmetli amcamız, Seyda’mız Molla Ahmet Yılmaz’dan duymuştum:

Dağlara buğdaylar serpin. ‘Müslüman diyarında kuşlar aç kalıyor’ demesinler…

Rahmetli Seydamızdan Ömeru’l Faruk’un bu muhteşem sözünü ilk duyduğumda çarpılmıştım!

Bu ne hassasiyet!

Bu nasıl merhamet!

Bu nece adalettir!

Bunu söylemek için adaleti merhametle, ikisini beraber hassasiyet ve sorumluluk bilinciyle yoğurmak gerek. Müslümanların Halifesi de böyle yapmış ki tarihe bu muhteşem notu düşmüş:

“Dağlara buğdaylar serpin. ‘Müslüman diyarında kuşlar aç kalıyor’ demesinler…”

Ey Müslümanlar!

İsraftan zevk alan,

Hassasiyetlerini darağacına çeken,

Sorumluluklarını fazlalık gören,

Adaleti yerlerde süründüren,

Merhameti “maraz” ile birlikte anan Müslümanlar!

Sizin aklınızdan geçti mi aç kuşlar?

Birkaç temiz kalpli köylü, kasabalı ve gösteriş düşkünü birkaç belediye dışında kuşların aç kalmaları aklınıza geldi mi?

Geldiyse neden bu israf?

Geldiyse neden dul yengen ve yetimleri perişan?

Geldiyse neden babana bayramdan bayrama uğruyorsun?

Hikâye dinlemeye vaktim yok!

Adaletiniz de merhametinizle birlikte sizi terk etti çünkü bu iki yüksek değeri dünyalıklarınıza değiştiniz.

“Dağlara buğdaylar serpin. ‘Müslüman diyarında kuşlar aç kalıyor’ demesinler…” diyen, diyebilen önce kendisine karşı merhametli olmalı değil mi?

Kendisini Allah’ın (cc) lütuf ve inayetinden mahrum edecek efal ile paralayanların kuşları açlığını ya da İslam’ın izzetini koruma gibi bir derdi olur mu?

Biz adalete sırtımızı döndüğümüz gün, çok evvelinde merhameti terk ettiğimizi fark ettik. Oysa biri olmadan diğeri olmazdı, olamazdı. Kanun zoruyla bir müddet sürse de adalet merhametten ayrılamazdı.

Ömeru’l Faruk, taşıdığı sorumluluk bilinci gereği sorumluluk alanını sadece yönettiği insanlardan ibaret görmemiş, bir yandan ‘Aziz İslam’ın onuruna halel gelmesin’ diye çırpınırken öbür yandan “Dicle’nin kenarında otlayan kuzuyu da” sorumluluklarınaeklemiş. Bu yüzden, “Dağlara buğdaylar serpin. ‘Müslüman diyarında kuşlar aç kalıyor’ demesinler…” diyebilmiştir. Yoksa sorumluluğunu kuşa, kuzuya kadar genişletmek mecburiyetinde görmezdi kendisini.

Ama unutulmaması gerek en önemli husus, Hz. Ömer bu hassasiyeti talebesi olduğu Alemlere Rahmet olarak gönderilen son Elçi Hz. Muhammed Mustafa’dan (sav) almıştı. Kutlu Resul (as) onun önderi ve en güzel örneğiydi.

Hassasiyet, merhamet ve adalet abidesi bir şahsiyet olan Hz. Ömer’in şehadet yıldönümünde onu bugün bir kez daha derin muhabbet, hürmet, minnet ve rahmetle yad ediyoruz.