Sorumlu Muhalefet Anlayışı ve Sayın Fatih Erbakan
Türkiye’de siyasetin epeyce sıkıştığını, “Erdoğan devrilsin de ülkeye ne olursa olsun” zihniyetinin alan genişlettiğini görüyorum.
Sayın Erdoğan’ın önüne yanıltıcı bilgilerin getirildiğine dair kanaat de gittikçe yaygınlaşıyor…
Bununla birlikte, Sayın Erdoğan’ın sadece Türkiye’nin Lideri olmadığına, bütün mazlum halklar için bir “ümit kaynağı” olarak öne çıktığına dair kanaati paylaşan milyarlarca insan var, dünyanın en “dikkat çeken” liderleri arasında bu yönüyle.
Bu bağlamdaki değerlendirmeler, BM Genel Kurul Toplantısı’ndaki çarpıcı konuşmasının etkisiyle güncellenmiş oldu.
Sayın Erdoğan’ın çok çeşitli unsurlar tarafından hedefe yerleştirilmesi ve bunun özellikle “One Minute” çıkışından sonra gittikçe artan dozda gerçekleştirilmesi de üzerinde en çok durulan hususlardan.
Şöyle deniyor:
“Yerli ve milli sanayimizi bağımsızlaştırmayı İkinci Abdülhamit denedi, yaptırtmadılar. Mustafa Kemal Atatürk denedi, paradan ismini sildiler. Adnan Menderes denedi olmadı, Turgut Özal denedi olmadı, Necmettin Erbakan denedi, yıktılar… Şimdi de Erdoğan’a ‘Yapamayacaksın!’ diyorlar!”
Pekçok dayanağı olan bu değerlendirmeler, Ak Parti tabanında “Herkes aynı çatı altında mücadele etmeli ” yollu bir anlayışı da beraberinde getiriyor…
Bu siyasette pek mümkün değil.
Seviyeli, kaliteli, sorumlu, milli davalarda “destek olucu” ve gerektiğinde de net bir şekilde “îkaz edici” muhalefet anlayışına elbette her vakit ihtiyaç var.
İçteki dıştaki her türlü şer odağı ile “işbirliği” yapmaya hazır ve de nazır, “Ekonomik kriz çıksın da bana yarasın!” yaklaşımlı bir muhalefet anlayışı ise daha başından kaybetmiş bir anlayıştır.
Bu yolla “bir iktidar dönemi” yakalansa bile o dönem kısa sürer…
Tefekkür bu yönde gelişince, etrafa çok daha dikkatli bir şekilde bakmaya gayret ediyorsunuz…
Ben bu çabanın tezahürü olarak, Sayın Fatih Erbakan’ın tarzıyla da yakından ilgileniyorum.
Bir vakitler Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun faaliyetlerini duyurmaya çalışırdım, “Seviyeli, ölçülü, sorumlu” muhalefet anlayışının güzel misalleri olarak.
Bugün de…
Sayın Fatih Erbakan’la ilgili kanaatleri yakından takibe gayret ediyorum.
“Kanaatlerinizi İstirham Edeyim…”
“Yüzde yüz organik” sosyal medya hesabımdan bir istirhamda bulundum:
“Yeniden Refah Partisi ile Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan hakkındaki kanaatlerinizi, değerlendirmelerinizi yazar mısınız lütfen.”
Kısa sürede, 800’ün üzerinde “yorum/değerlendirme” geldi.
Takipçilerimizin yazdıklarına teker teker baktım.
Buna memleketin dört bir yanındaki vatandaşlarımızla sohbetlerimizden elde ettiklerimi ekledim.
Özellikle “Lider”e vurgu yapan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçmiş olmanın da etkisiyle, cevaplarda Yeniden Refah Partisi’nden çok daha fazla Sayın Fatih Erbakan üzerinde durulduğunu gördüm.
Sayın Erbakan’ın Milli Görüş’ün Merhum Lideri Necmettin Erbakan’ın oğlu olması elbette en çok tartışılan noktalardan.
“Katılımcıların” büyük bir bölümü bunu “avantaj” olarak görüyor…
Rahmetli Erbakan gibi bir büyük millet, devlet ve ilim adamıyla kıyaslanacak olmasını dezavantaj olarak değerlendirenler de var.
Genellikle “Beyefendi” kişiliği üzerinde duruluyor, ele aldığı konularda çok hazırlıklı olduğunu, yaşından beklenmeyecek kadar (Bu arada hemen ifade edelim: Öyle göründüğü kadar çok genç de değil, 41 yaşında) birikimli olduğunu ifade edenlerin oranı hayli fazla.
Katılımcı hesapların ayrıntısına baktım:
Yeniden Refah’ta siyaset yapanların veya açıktan destek verenlerin yanı sıra çok sayıda farklı partilerden seçmen de var.
İktidar Partisi’ni desteklediklerini bildiğimiz hesap sahiplerinden önemli bir bölümü, “yıkıcı” muhalefet yapmadığını, üslubuna dikkat ettiğini, yanlış gördüklerine “sebeplerini ortaya koymaya çalışarak” işaret ettiğini, ancak “doğruların” hakkını teslim etmekten de çekinmediğini belirtiyorlar.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, sohbetlerimizde, “İktidar yanlış yaptığında yanlış, doğru yaptığında doğru diyoruz. Bundan dolayı iki taraf da bize kızıyor. İktidar yanlışına dikkat çektiğimiz için, bizim dışımızdaki muhalefet partileri ise iktidarın doğrularına destek verdiğimiz için… Hayırlısı…” demişti.
Böyle sıkıntılar her vakit olur, herkesi memnun etmek mümkün değildir.
Sayın Erbakan, bu hassas dönemde mesajlarını verirken ortaya koyduğu “sakin” ve “seviyeli” üslubun karşılığını büyük ölçüde alıyor olmalı ki, bize gelen onca değerlendirme arasında kendisini hedef alanların oranı en fazla yüzde 10.
Böylesi bir ortamda kendisi için çok iyi bir oran.
Sayın Erbakan, yakın zamana kadar AK Parti’de siyaset yapan, dahası çok önemli devlet görevlerinde bulunan bazı isimlerin kuracaklarını açıkladıkları “Yeni Parti”lerle ilgili sorulara…
“17 yıllık iktidarın bütün yanlışlarını Sayın Erdoğan’a yüklemenin, doğrularını ise kendilerine mâl etmenin haksızlık olduğunu” ifade ederek cevap vermişti.
Bu değerlendirmesinin de karşılık bulduğunu görüyoruz, Sayın Erbakan’ın “Hayra Motor, Şerre Fren” mesajlı yaklaşımlarıyla azımsanamayacak bir sempati alanı oluşturduğu ortada.
Bununla birlikte işinin çok çok zor olduğunu da ifade etmek gerekiyor…
Öyle konular var ki girsen bir dert, girmesen başka bir dert.
Medya etkinliklerini duyurmuş duyurmamış, gündemde geniş yer bulmuş bulmamış aldırmaksızın, Sayın Erbakan gibi “sorumlu siyaset yapma” çabasındaki bir Genel Başkan’ı da takip etmenin gerekli olduğun inanıyorum.
Bununla birlikte hem iktidar partisinden hem de muhalefet partilerinden toplumdaki “gerginlikleri” azaltıcı tavırlar bekliyorum.
Özellikle “gençler” gergin siyasetten bıkmış durumda.
Toplum yorgun ve giderek dikleşiyor hayat yokuşu.
Ne kadar çok politikacı, ne kadar çok akademisyen, ne kadar çok gazeteci, ne kadar çok sanatçı, vesaire “pozitif dil”e yönelirse o kadar iyi olur.
Sayın Fatih Erbakan “İkazı ihmal etmeyen pozitif dil”i devam ettirse, memlekete güzel bir model sunmuş olur.