Sorular ve cevaplar
Kamuoyunda, müthiş bir bilgi kirliliği hâkim… Doğal olarak siz değerli takipçilerimden de, sorular geliyor ister istemez. Mesela “Haarp Teknolojisi, gerçekten var mı”; “yaşadığımız depremlerde, bunun etkisi nedir” ve “bu süreçte asıl tehlike ne olabilir” tarzı sorular, bunların başını çekiyor. İlk önce şunu belirtmeliyim ki; tüm gerçekleri bilmemiz zor olduğu kadar, her kanaatimizi de burada zikretmemiz takdir edersiniz ki imkânsız. Bu konuda anlaştıysak şayet, ilk olarak Haarp Teknolojisinin “VAR” olduğunu vurgulayarak, yazımıza başlamakta yarar görüyorum. Zira her ne kadar gizli yürütüldüğü söylense de, şu sıralar çoğunlukla kutuplardaki PETROL ARAMA FAALİYETLERİ ve İKLİM ÇALIŞMALARINDA kullanıldığına, çeşitli makalelerde rastlamaktayız. Buralarda ise sistemin yaydığı çembersel dalga biçimleri hasebiyle, bir noktaya odaklanmasının çok büyük bir enerji gerektirdiği ve fayları, ÇOK UZAKTAN HAREKETE GEÇİREMEYECEĞİ ortaya konulmuş durumda. Ama bu haliyle, mevcudu geliştirmedikleri/geliştirmeyecekleri anlamı çıkmamalı kesinlikle… Öyle ki mikro dalga özelliğin titreşim modeliyle çalıştığı keşfedilen bu sistemin, YEREL DEPREMLERİ TETİKLEYEBİLECEĞİNİN uzmanlar tarafından kabul edilmesi, tartışmaları da beraberinde getirdi malumunuz üzere.
Ancak gelinen aşamada buradaki en önemli ayrıntının, YANSIYAN
ENERJİNİN YAKINLIĞI ve o nispette UYGULADIĞI GÜCE endeksli olduğunu söylemek
mümkün. O yüzden de HAREKETE HAZIR bir fayı, çok uzaktan tetiklemek yerine, enerjiyi
yakından direk bir merkeze yönlendirmek, hiç akla aykırı seyretmemekte. Keza
bazı stratejistlerin; Harp Teknolojisi donatılmış bir geminin, SU ALTI
DALGALARIYLA fayı tetikleyebileceğini dillendirmesi, kısaca bunu işaret ediyor.
İşte bu açıdan değerlendirirsek, yani yaşadığımız yıkıcı depremin denize
uzaklığı göz önüne alınırsa, Haarp Teknolojisiyle tetiklenemeyeceğini şahsen
belirtmek isterim. Tabi yine de BAŞKA BİR TEKNOLOJİLERİ (hidrolik çatlatma,
sıvı enjekte etme… vs) olup olmadığına yönelik, bir REZERV bırakmak kaydıyla… Peki, madem öyleyse, “boğaza gelen ABD’nin
savaş gemisine ne denemeli o zaman” derseniz? Yunanistan ile Adalar ve
Akdeniz’de, yaşadığımız anlaşmazlığa bağlayabiliriz ilk etapta. Fakat ne olursa
olsun kabul edelim ki, gelen geminin ve kapatılan elçiliklerin, SEÇİM
ATMOSFERİNE girdiğimiz bir demde peş peşe cereyan etmesi oldukça manidar. Belki
akıllarınca, Türkiye’ye bir GÖZDAĞI vermeyi düşündüler. Belki de bir şeyleri İRKİLTMEYİ…
Lakin bizleri İRİTE (rahatsız) ETTİKLERİNİ, nasıl inkâr edebiliriz ki?
Hülasa zor günler geçiriyoruz Milletçe. Bir yandan
yitirdiğimiz canlara yanarken, bir yandan da yaralarımızı sarmak için büyük bir
mücadele veriyoruz. İnanıyorum ki bunların üstesinde de, geçmişte olduğu gibi hep
birlikte geleceğiz inşallah. Bu minvalde işin sırrının “HEP BİRLİKTE”
kavramında, gizli olduğunu kesinlikle yadsıyamayız. Çünkü son 20 yılın, en şiddetli
DEZENFORMASYON SÜRECİNİ yaşadığımız aşikâr. Zaten EN BÜYÜK PROBLEMİN de,
günümüz itibarıyla bu olduğu tartışılmaz konumda. Zira her şeyin Devlete olan
güveni sarsma, bizleri ümitsizliğe düşürme, korkutma, sindirme ve birliğimize
kast etme temelinde İLERLETİLDİĞİ net. ABD’li Herry Barkey’in; “Türkiye, Batı
etkisinden uzaklaşmasına izin verilemeyecek kadar önemli bir ülkedir” İfadeleriyle, bunların bir ilgisi var mı, bilmiyoruz
elbette. Lakin BİNLERCE YALAN TWEET ve YÜZLERCE ASILSIZ HİKÂYEYLE, birilerinin KAOS’A
YELLENİLDİĞİ ayan beyan ortada. O zaman söyleyeyim: Biz güçlü bir Millet, güçlü
bir Devletiz Allah’a çok şükür. Ne gelecek ideallerimizden, ne bütünlüğümüzden,
ne de değerlerimizden ise hiçbir şey kaybetmediğimiz muhakkak. Evet, buna
rağmen iç ve dış hainler, hiç eksik olmadı belki başımızdan. AMA NE YAPSALAR,
ARTIK BOŞ… İŞ İŞTEN ÇOKTAN GEÇTİ. YOKSA EZELDEN BERİDİR HÜR YAŞAYAN BİR
MİLLETE, HANGİ ÇILGIN ZİNCİR VURABİLİR Kİ?