Sormak, soruşturmak, sorgulamak
İnsanın düşünme, sorma, soruşturma, öğrenme, merak etme yeteneklerinin şekillenmesinde, gelişmesinde veya körelmesinde, kısırlaşmasında ve çocuksulaşmasında içinde bulunulan kültürün, yetişme tarzının ve alınan eğitimin büyük etkisi vardır.Eğitim, aile ve kültür önemli olmasına rağmen insanın akletmek ve düşünmek yerine inanmaya, kabul etmeye, itaat etmeye ve duygusal olmaya eğilim duyup duymaması da insanın düşünme, sorma, soruşturma ve sorgulama yeteneklerinin gelişimini ve genişlemesini belirlemektedir.
Sezgilerine ve
hislerine güvenen duygusal kimseler,
kendileri dışında ve kendi üstlerinde
üst otoritelere ve güçlere inanma
eğilimindedirler. İnanç, aslında düşünme
biçimimimizin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Analitik olarak olayları ve olguları ele alanlar, sormayı, soruşturmayı ve
sorgulamayı düşünce stili olarak
uygulayanlar için inanmak yerine
düşünme, eleştirme ve yenilenme
tutumu ve tarzı öne çıkmaktadır.
Bilim, sanat ve felsefe, düşünen,
eleştiren, değiştiren ve yenilenen insanların
anaitik düşünme tarzlarının
ürünleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Eleştirel düşünen insanlar,
hiçbir otoriteye, güce, kaynağa, kuruma ve kişiye kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz inanma ve
teslim olma eğiliminde değildirler.
Bir filozofu, bilim
insanını, araştırmacıyı veya sanatçıyı, öğrenmeyen, araştırmayan, itaat eden, şüphe etmeyen ve ahmaklığı
en yüksek konfor olarak yaşayan kişilerden ayırteden en önemli
özellikleri sordukları sorular, soruşturdukları dosyalar ve sorguladıkları genel geçer
kabullerdir. Felsefe, bilim ve sanat sordukça, sorguladıkça ve soruşturdukça
mutlak doğru olarak algılanan
kabullerin, kişilerin ve kurumların aslında
yalandan ibaret olduğu, hiçbir
erdemlerinin ve değerlerinin olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yalanları,
yanılgıları ve yanılsamaları yüceltmek ve
gerçek diye mutlaklaştırmak,
ahmaklığın, akılsızlığın ve cehaletin bireysel ve toplumsal hayatta
kültür, irfan ve hikmet olarak kurumsallaşmasına neden olmaktadır. Yalanlar
üzerine inşa edilmiş hiçbir kültürel alan, kutsal ve sorgulanmaz hikmet, irfan ve ilim değildir. Felsefenin,
bilimin ve sanatın büyük çabalarla
insana ve doğaya dair ortaya çıkardığı gerçekleri, tartışılmaz ve sorgulanmaz olarak yüceltilen yalanlara kurban vermemek, kişinin
insan olarak kalabilmesi ve insan olarak
oluşunu gerçekleştirmesi açısından büyük
önem taşımaktadır.
Bilim, felsefe ve
sanat, insanla beraber insanların arasında insana hitap ederek gerçekleşen tecrübelerdir.
Felsefe, bilim ve sanat, insana
yukarıdan ve tepeden bakmaz ve
konuşmaz. İnsana tepeden bakarak ve
yukarıdan konuşarak yapılan bütün
girişimler, kalıplar ve kurumlar, yalan, yanılgı ve yanılsamadan başka bir şey değildirler.Doğal
ve antropolojik olguları inkar eden ve onlardan beslenmeyen kişilerin, kaynakların ve kurumların yalanlarını ancak soru haline getirerek, soruşturarak ve sorgulayarak bu sahteliklerden özgürleşmek ve arınmak
mümkündür.
Yalanlar üzerinden
insan ve doğa üzerine kurulan hegemonyaya insan, aklıyla, düşüncesiyle, sorgulamasıyla,
soruşturmasıyla ve sormasıyla karşı koyabilir. Yalanın, ahmaklığın ve cehaletin
egemenliğine karşı en büyük meydan okuma bilimden, felsefeden ve sanattan
gelmektedir. Yalan, ahmaklık ve cehaletin rahatsız olduğu tek şey, felsefe, bilim, sanat ve
akıldır.Cehalet, ahmaklık ve yalan, sürekli olarak felsefeyi, bilimi ve sanatı
ötekileştirmeye, değersizleştirmeye ve
hiçsizleştirmeye çalışmaktadır.
Yalanın ve ahmaklığın
aklı olmadığı gibi kalbi de yoktur. Yalanın egemenliği, akılsızlık ve kalpsizlik üzerine kuruludur.
Yalan ve cehalet, düşsüzlükten, duyarsızlıktan, duygusuzluktan ve
düşüncesizlikten beslenmektedir. İnsan üzerinde yalanlara dayalı bir hegemonya inşa etmek isteyenler, insanı
ve dünyayı çölleştirmeye çalışanlar, doğayı ve insanı kurutan en karanlık,
kirli ve kanlı kişiler, kurumlar ve
kaynaklar olmuşlardır. Socrates, Aristo,
Hypatia of Alexandria, Platon, İbn Haldun, Descartes, Kant, Hegel, Nietzsche, Bergson,
Freud,Iris Murdoch, Feuerbach, Anne Conway, Husserl, Gadamer, Foucault, Darwin,
Newton, Sartre, Picasso, Goethe, Jung, Adler, Ayn Rand,Hannah Arendt, Simone De Beauvoir, Camus, Ursula
Wolf, Lacan, Deleuze, Derrida gibi filozoflar ortaya koydukları eserlerle, duygulu ve duyarlı bir şekilde düşünce yeteneğimizin sorarak, soruşturarak ve
sorgulayarak çocuksuluktan kurtulup
aklını kullanan olgun bireyler olmamıza
katkı sunmaya çalışmışlardır. Ahmaklığın ve cehaletin varlığımızı
kirletmemesi ve üzerimize yapışmaması için akılla, bilimle, sanatla, felsefeyle
varoluşsal, düşünsel ve değersel donanımızı gerçekleştirmek, her insan için
olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır.