SOR(G)UL(AN)MASI GEREKENLER
AK Parti ile Gülen hareketi arasında, özellikle dershane meselesinden bu yana gittikçe dozu yükselen gerilimi ve aslında bu süreçte karşılıklı söylenen ve yapılanları adaletli bir şekilde değerlendirmek önemli ama bir o kadar da zor bir mesele. Çünkü esas iş adalete geldiğinde, taraftarlıklar kolaylıkla adaleti gölgeleyen bir tavra doğru dönüşebiliyorlar.
Benim bu gerilimde en çok üzüldüğüm nokta; bir şekilde İslam'ın kendi içerisinde karşı karşıya getirilmesidir. Bu durum, bir neo-oryantalizm ve neo-kolonyalizmin uzantısı gibi durmaktadır. Bilindiği gibi modern dönemde sömürgeci aktörler, bizzat ülkeleri işgal ediyor ve sömürüyorlardı. Burada Batı, İslam dünyası için bir düşman konsepti olarak açıkça karşıda görünüyordu. Ama yeni durumda, farklı "İslam"lar yaratılarak bunların kendi aralarında cepheleşmeleri ve böylece sömürünün bir başka biçimde gerçekleşmesi hedeflenmektedir.
Bu konularda sürekli yazılar yazıyorum. Amacım cepheleştirmek ve tarafgirlik duygusuyla adaleti ve hakikati kaybetmek değildir. Çünkü hakikate gerçekten saygım var. Mesela; dünkü yazımda Başbakan Erdoğan'ın Türkiye siyaseti süreci içerisinde durduğu yeri anlatırken, Onun halkla kurduğu dil ve bağ üzerinden "dertlenmesi"nin en önemli avantajı olduğunu söylemiştim. Bu tespit, belki bütün boyutlarıyla sosyal bilim dilinde kelimenin gerçek anlamıyla bir "açıklama" bulamaz. Belki karizmatik bir lider diyerek meseleye bir boyutuyla açıklık getirebiliriz.
Tabii ki bunları yazmamız, başbakan Erdoğan'ın on iki yıllık iktidarı boyunca tüm söylem ve icraatlarını olumladığımız anlamına gelmez, gelmemelidir. Ben her zaman için en iyi yardımın üsluplu bir eleştiri olacağını düşünenlerdenim. Nitekim geçmiş yazılarıma bakanlar, her konuda bir çok muhataba u2013AK Parti ve başbakan Erdoğan da dahil olmak üzere-eleştiriler yönelttiğimi göreceklerdir. Tabii, Türkiye'nin bir gerçeği var. Tarafgirlik yapmadan eleştirdiğiniz zaman, hiçbir taraf sizi sevmeyebiliyor. Çünkü birçokları "ya bendensin ya da değilsin" mantığıyla düşünüyorlar.
Bir meslekdaş hocamız Face'ten bana dünkü yazıma dair bir mesaj atarak, AK Parti'nin başarı öyküsüne özellikle bugünlerde çokça tartışılan Kabataş'ta bir kadına yapılanlar meselesi ile gölge düştüğünü beyan ediyor ve acaba bilmediğimiz başka şeyler mi var? Diye bir soru ile mesajını bitiriyor. Özellikle medyadaki spekülasyonların bir fitne oluşturduğu temel fikrinden hareketle, böyle bir olayın görüntülerinin tümünün kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan fırsat düşmüşken, Gülen hareketinin Başbakan tarafından eleştirilerinde beğenmediğim bazı ifadeler var ki, aslına bakılırsa Gülen hareketi içerisinde gerçekten kendisini "hizmet" etmeye adamış mütedeyyin bazı insanları rahatsız ettiğini de biliyorum. Bu ifadeleri burada tekrar etmeyeceğim. Şayet ortada bir suç varsa, suçun şahsiliğinden hareket ederek bir söylem üretilmesini arzu ederim ki, ancak böyle bir üslup "küllici" suçlama olmaktan kurtulacaktır.
Özellikle böyle zamanlarda akl-ı selimin sürekli devrede olması gerektiğini düşünenlerdenim. Kitlelerin ve kimi yazarların gazete, dergi, televizyon ve sosyal medyada sürgit devam eden, küfürlü ve hakaretli tarafgirlikleri ve pozisyon alışlarını tasvip etmediğimi, akıl tutulmasının ve muhakemenin askıya alınmasının Türkiye'ye ve hepimize kaybettireceğini beyan etmeliyim. Tabii ki tüm bunlar dün yazdığım Başbakan Erdoğan'ın Türkiye için dertli olduğu tespitimi değiştirmiş değildir.
Adalet ve insaf, her dönemde hepimiz için lazım olan bir şey. Adaletli olmak yanlışı ve doğruyu, faillerinden bağımsız olarak tespit edebilmeyi ve söylemeyi gerektirir. Ne diyeyim; Allah adalet ve insaftan hiçbirimizi ayırmasın.