Sorgulamak
Paulo Coelho’nun son kitabı Okçu’nun Yolu’nda şöyle bir cümleye denk geldim; “Denemekten, riske atılmaktan, düşüp yaralandıktan sonra doğrulup yine riske girmekten çekinmeyen kişilerle yakınlaş.
Doğrunun efendisi
olduğunu öne süren, kendileri gibi düşünmeyenleri eleştiren, saygı
uyandıracaklarına emin olmadan hiçbir adım atmayan, kati kanılara sahip olmayı
şüphelenmeye yeğleyen insanlardan uzak dur.”
Ben de uzun zamandır böyle yapmaya çalışıyorum. Fırından çıkmış
taze ekmek gibi geçici, günübirlik tüketilen bilgi kırıntılarıyla vakit
harcamak ve kafa yormak yerine yaşadıklarımızı sorgulamaya ve bu doğrultuda
bilinçlenmeye, bir tavır geliştirmeye çabalıyorum.
O yüzdendir ki ana
akım medyanın ülke insanını oylamak için yürüttüğü yayın politikalarından ve
yapay gündemlerden olabildiğince uzaklaşmanın insanlık değerlerim ve fıtrat
ayarlarım için iyi olduğunu düşünüyorum.
Özellikle insan psikolojine hedef alan pandemiyi ve zoraki
aşı programını sorgulayan bilinçli, zihni duru insanların ana akım medya
tarafından nasıl da dışlandığını, çapsız trollerin bile bu süreçte
ötekileştirme operasyonuna dahil oldukları acayip enteresan bir dönemden
geçiyoruz.
WEF Başkanı Klaus
Schwab, “Dünyayı pandemik öncesi
dönemde bıraktığımızdan daha az bölücü, daha az kirletici, daha az yıkıcı, daha
kapsayıcı, daha adil bir yer haline getirebiliriz” diyor mesela.
Ona göre hemen harekete geçmeliymişiz. Çünkü dünyamızın daha
tehlikeli, daha bencil ve dayanılmaz hale gelmesine izin vermemeliymişiz.
Bunun için de büyük
sıfırlamadan bahsediyor. Ve kimse de bu adamlara; “Siz kimsiniz?” Tüm insanlar
adına nasıl böyle kararlar alabiliyorsunuz?” diye sormuyor.
Sormuyorlar çünkü Squid
Game dizisindeki kırmızı ışık, yeşil ışık oyununda olduğu gibi; dur
dediklerinde duran, koş dediklerinde koşan uyuşturulmuş bir kitle oluşturdular.
Onlar, “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine yönelik yeni
bir refah çağını açığa çıkarmak ve daha fazla toplumsal eşitlik daha iyi daha
adil bir dünya adına bunları yapıyoruz” dedikçe insanlar sorgulamadan bunu
kabul etmeyi tercih ediyorlar.
Oysa "daha iyi" ne anlama geliyor? Bu
göreceli bir terimdir. Dünyanın tüm işlerini daha iyi hale getireceklerini
düşünen ve bu doğrultuda gezegenin ve insanların frekansına müdahale etmeye
yeltenen bu insanları kim seçti?
Politikacılar neden bu insanların yazdığı anlaşmaları
okumadan imzalayıp yerine getireceklerine dair taahhütte bulunuyor?
Ve bu seçkin topluluğun çevremize, gıdamıza, havamıza,
suyumuza, bedenimize ve çocuklarımıza müdahale etmesi normal bir durum mu?
Bakınız psikologlar, çocukların
herkesin herkes için bir tehlike olduğuna inanarak büyümeleri normal
değil" diyor haklı olarak. Histerik yetişkinler tüm bir nesil üzerinde
akılsızca ciddi duygusal travmalar oluşturuyor ve bu da normal bir durum değil.
Gençlerde yükselen depresyon oranları kimsenin dikkatini
çekmiyor mu? Dünyada bu duruma yol açanları kimse sorgulamayacak mı?
Açıktan “kitleler
aptaldır ve onları manipüle edebilirsiniz” diyorlar. Bir insan aptal yerine
konulmaya bu kadar istekli olabilir mi?
Diğer taraftan, Müslümanları
insansız hava araçları ve misket bombalarıyla katleden Amerika’nın hiçbir şey
olmamış gibi Çin'i Uygurları zulmettiği için suçlaması ve yine FETÖ teröristini
ülkesinde barındıran, kollayan Amerika’nın Kavala için demokrasi çağrısı
yapması normal bir tutum mudur?
Amerika’nın Yunanistan'ı her an patlamaya hazır bir savaşın
cephaneliğine neden dönüştürdüğünü (Haşmet Baboğlu-Sabah) gerçekten doğru bir
biçimde analiz edebiliyor muyuz?
Küresel tarım ve gıda
kalitemize Rockefeller Vakfı'ndan daha fazla zarar veren başka bir örgütün
olmadığını ve bunu 1950’li yıllardan beri belirli bir program dahilinde
gerçekleştirdiklerini ana akım medyadan öğrenme şansımız var mı?
CO2'nin tüm yaşamın zararsız bir temel parçası olduğu ve
küresel sıcaklık artışının bir nedeni olmadığını söylediğimizde size hangi
gözle bakacaklarını kestirebiliyor musunuz?
Gates’in sentetik
sığır etinin iklim değişikliğiyle mücadele için gerekli bir strateji olduğunu
söyleyenlere karşı iki çift laf etme imkânından neden yoksun bırakıldığımızı da
sorgulamayacak mıyız?
Bunu ancak ana akım medyanın oluşturduğu yapay gündemlere
bağımlı olmadan aşabiliriz. Unutmayınız, “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya
değmez.”( Sokrates)