Sonyaz
Gündem; lanet bir kukla ipi. Dolaşmış yumak…
Biz yine kaçalım gündemden. Aynı
gezegende farklı olay ve olgulara bakalım. Aynı alemin bambaşka gündemine doğru serserilik, başı hoşluk yapalım.
Farkında olanlar bilir. Ateş
böceklerinin geceyi bestelemek için seçtiği ideal zamanlar bitmek üzere.
Üstelik şehirde yalnızlaşmış birkaç ağacı sözkonusu sanat üretimi için seçecek
halleri de yok.Yaz bitmek üzere fakat biz hâlâ yazı özlemeye devam ediyoruz.Uzak
yerlerdi. Bir evin damına koşa koşa çıktığımızda, bir de bakardık ki gökyüzü
bizden önce dama çıkmış, üstelik sakınmamış, öyle muhabbetli geceler için bütün
yıldızlarına seslenmiş.Ateş böcekleri geceyi bestelerken, bizi huzursuz eden ne
varsa damdan aşağı fırlatma imkânımız da var/mış... E şimdi çatılar anten dolu
ve hiçbiri gökyüzünü çekmiyor. Varsa yoksa siyasi kahvehanelerden tüten öfke
bacaları… Koşulsuz karşıtlık.
Alternatif düğüm üreten bir muhaliflik. Kalitesiz düşmanlık, orantısız kin.
Koşulsuz onayla birlikte memleketin resmi...
“Kestik! Oyun!”
Onlar orada iyiler. Onlar orada kalsınlar. Biz üst aleme çıkalım.
Siz de görüyor musunuz hep birlikte fakat ayrıayrı düşen
yaprakları ağaçlardan? Her biri tek tek, hem de kendileri düşerken: “Üzülme herşey geçecek.Ben ve sen de...” tesellisini
mırıldanıyor. İyi ki yürüyen, durmayan bir yolculuktayız. Kim sonuna kadar
kalmak ister ki bu dünyada, sonsuz dediğimiz şey başka bir yerdeyken.
Her yaz bitiminde cennetten düşüyor gibi bir şey
hissediyoruz. Fakat yaz bitti-bitiyor diye üzülmeye gerek yok. Ne yazı, bildiğin uzatmalı bahar bu aylar.Eylül, Ekim,
hadi biraz da Kasım; ikinci bahar. Bahar da olsa son. Son da olsa bahar.
Sadece sonbahar da diyemiyoruz bu
zaman aralığına. İyi biliyoruz ki;Sonyaz diye bir mevsim daha var. Yudum yudum
içilen bir zaman. Kıştan daha açık, ilkyazdan daha demli.Yalnız sükunetin ve derinliğin yanı sıra bir o kadar da hareketli bir
mevsim. Toplu telaşlı. Sarı benizli, biraz ateşli bir telaş bu...Son yapraklar
kendi kaderlerine atlamada ne kadar cesur! Dalını-kolunu çeksin artık ağaçlar.
Ver elini rüzgar!
Bir daha asla yaz gelmeyecekmiş gibi korkunç bir
umutsuzluk göstergesi olarak yapılan kış hazırlıklarına değinmeyeceğim. Öteki
yaza kadar depolanan ve istif edilen yaz taşkınlığı ve kış korkusunun boyutları
ürkütücü ve biraz distopik…
“Kestik! Oyun!”
Ne iyi bir ılıklık. Biraz yaz, biraz
kış. Ne yaz ne kış, yazla kışın ılıştırıldığı bir aralık. Kış ülkesine
geçeceğimiz bir güzel köprü. Zamanın iki ucunu sarı benizli bir fiyonkla da
olsa bağlayan bir şey. Uzlaşı ve birlikte yaşayabiliriz fikrini veriyor.
Sonbahar yine de en çok sadeliğin bilgesi. Pîr i fanîlik tadı var pastel
renklerde... “Solmak lazım.Olmak lazım.” Zikrini çekiyor her bir düşüşte. Rüzgarın
kader, yaprağın irade olduğunu fısıldıyor. Kimi yaprakların düşüşte ürettiği
rüzgar da var! “Sen çekil benim rüzgarım bana yeter!” dediğinde asıl rüzgarın
yüce gönüllüğüne tanık olduğumuz.
Böyle aynı dünyanın, aynı ülkenin alt gündeminden sıyrılıp üst gündem
keyfini çatmak ta bize nasipmiş. Yan gelip yatmadığımız, anlama karşı
teyakkuzda olduğumuz, bir fikre, bir iddiaya ha vurdu, ha vurulduğumuz bir
haldeyiz. Alt gündeme karşı oynadığımız saftiriklik
oyunumuz da zekâmızın yorgunluk kahvesi olmalı. Evet sanırım. Anlamsız bulduğumuz
mevzulara üşenmeyip dalanların yanında höpürdeterek içtiğimiz.Ve evet sanırım
resmî zaafımızdır; insan ve anlam...
Belki şu sonbahar seyrinde şu soruyu sormak lazım. Her yaprağın ayrı sararması veya apayrı bir tonda ateşlenip solması, olması da mı kendisi olma ilhamını vermiyor, herkesin aynılaştığı ve aynı gündeme boyandığı bu topluma? Neden herkes aynılık aynasına batmakta?
Sonbahar yılın ikindisi. İlkbahar nasıl
sabahı, kuşluğu ise…
Hem şahsen ben ikindi güneşi kadar iyi bir cila ustasıyla tanışmadım. Cilâya da rastlamadım... Sonbahar da her şeyi olgun bir hüzünle cilalıyor. Muhtemelen ömrün ilk inişleri dolayısıyla ilk dengesizliklerine kıyasla cahilliği, toylukları, eski sarhoşlukları acayip olgun bir tebessümle ağırlamanın, verdiği keyif ve artık ta içinden parlamak gibi bir şey bu. İkindi çağı diye altın bir çağ nasıl varsa ve ömrümüzü nasıl neşelendirmişse sonbahar da o altın çağın zamansal jesti… Şimdi artık daha bilinçli cahillikler, toyluklar ve müthiş dengeli sarhoşluklar zamanı.