Sonuç olarak
Bir ülkenin kalkınmışlık düzeyi, birlik kalitesi; insan
varlığını maddi-mânevi ne kadar değerlendirebildiği ile ölçülür. Bir ülkenin
gücü; insan varlığını kalitelerine, liyakatlerine, yetenek ve baskın
yeteneklerine göre eğitip onlardan ne oranda istifade edebildiği kadardır.
On yıllardır ülkemizde kalkınma yolunda gayretler,
çalışmalar yapılmıştır. Yapılmaya da devam edilecektir. Ülkemiz, ciddi bir
kalkınma gayreti içerisindedir. Oldukça başarılı çalışmalar ve planlamalar
yapılmaktadır. Halkımız bütün gelişmeleri fark edebilmekte ve siyasi desteğini
ülke kalkınmasını gerçekleştirenlere vermektedir. Ve destek vermeye de devam
edecektir.
Bu kalkınma sürecinde hem ülke içinden hem de
uluslararası alandan pek çok saldırı olmuştur. Saldırılar asla tek yönlü
olmayacak. Başta ülkeyi yönetenlerin itibarını düşürmeye yönelik olarak, sonra
kurumların itibarını düşürmeye yönelik olarak sürdüreceklerdir.
Daha güçlü bir TÜRKİYE,
ülkeye saldıranların kendileri için daha da küçülmek, daha da zayıflamak
demektir. Toplum olarak bu tür saldırıların kasıtlı yapıldığını, çok planlı ve sinsice yürütüldüğünü asla
unutmamalıyız.
Ülkenin gelişmesi ister istemez ekonomide, siyasette,
toplumda pek çok köklü değişikliği zorlayacaktır. Gelişiyor ve gücünüz
artıyorsa yükünüz de artıyor demektir. Gelişiyorsanız hızınız da artıyor
demektir.
Eskiden olsa belki rahat rahat yetecek ekonomik modeller,
siyasi modeller, sistemler bugün asla bu yükü kaldıramaz, bu hıza yetişemezler.
Yakın veya uzak gelecekte bu yükü zaten kaldıramaz, bu hıza zaten yetişemezler.
Toplumun her
kesimi; elinin altındaki bilgisayarın, cep telefonunun, bilmem hangi teknolojik
aracın yenisinin kapasitesi daha gelişti, hızı daha arttı diye her sene
değiştirmekteler.
Bilgisayarını,
cep telefonlarını, bilmem hangi teknolojik aracını değiştirenler, ülkedeki her
türlü sistemin geçmişteki gibi kalmasını hangi akılla istemektedir?
Bu soruyu her vatandaş kendisine sormalı ve eğer bu
türden tanıdıkları, sevdikleri ve oy verdikleri varsa doğru yönde değişmelerine
gayret göstermelidirler.
Bu soruyu her seçmen kendisine sormalı. Gelişen, değişen
dünyanın hızına ve dönüşümüne ayak uyduramayan, bu hıza ve dönüşüme yetişemeyen
bu türden siyasetçileri hâlâ varsa da geçmişe mahkûm
etmelidir.
Çağın gereklerine, çağın değişim ve hızına ayak
uyduramayan her birey, her toplum, her kurum, her siyasetçi ülkesinin
kazanmasına değil ülkesinin güçlü olmasına değil kaybetmesine ve zayıflamasına
sebep olacaktır.
Bize düşen ülkesinin kaybetme ve zayıf kalma sebebi olanları, hikmet ile güzel söz ve güzel mücadele ile doğruya kavuşturmaktır. Bize düşen ülkesinin kazanması ve güçlenmesine katkı verenlerle olmaktır. Bundan başka da çıkar yol yoktur. Başka bir yol var deniliyorsa da o yol, doğru bir yol değildir.