Sonsuz ikramların mucizesidir Şehr-i Ramazan
“Allâhümme bârik lenâ fi Recebe ve Şa’bân ve bellignâ Ramazan” (Yâ Rabbi, bize Receb ve Şa’bân’ı mübarek eyle ve bizi Ramazan’a ulaştır) duaları eşliğinde “Onbir Ayın Sultanı”na eriştik.
*
Receb’in15’indeki (6 Şubat) zelzeleler,
Şa’bân’ın 25’indeki (15 Mart) seller sebebiyle hüzünlü günlerden geçiyoruz.
Regaib’in, Mi’rac’ın, Beraat’ın
fevc fevc ruhumuzu kuşattığı bu kutlu zamanlarda demek ki yeterince tefekkür etmedik!.. Demek ki tabiatın
ve dahi her şeyin emanet olduğu bilincini kaybedip tedbiri unuttuk!.. Hem tefekkürsüzlüğün, hem de tedbirsizliğin
sonucu sarsıcı Takdir-i İlahi
tecelli etti...
Başımıza gelen bunca imtihan, bunca
musibet kendi nefsimizden...
Yerkürenin direği kırıldı...
Dağlar yürüdü...
Denizler taştı...
Haneler yıkıldı...
Gök yarıldı...
Her yeri sel aldı...
Nice can nefessiz kaldı...
Nicesi yaralandı...
Musibetler âyetti; içinde birçok
hikmetin bulunduğunu en şiddetli bir kez daha hatırlattı...
*
Zor günlerden geçiyoruz...
Afet üstüne afet...
Mâtem üstüne mâtem...
Acı üstüne acı...
Tıpkı Resûl-i Kibriyâ Efendimizin
nübüvvetin onuncu yılında eşi Hz. Hatice ile amcası Ebû Tâlib’i kaybetmesi gibi
“Senetü’l-Hüzn”ü yaşıyoruz.
Nenelerimizi, dedelerimizi, annelerimizi, babalarımızı, yavrularımızı, dahası
bakmaya kıyamadığımız canlarımızı ansızın yakalıyıveren afetlerde kaybetmenin
mâtemini tutuyoruz.
Elli binden fazla canımız teslimiyet
elbisesini giyip gurbetten asıl vatana giderken, bizleri ayazdan daha soğuk bir
mâtem, kalpleri paramparça eden bir hüzün bürüyüverdi...
*
Zelzele fırtınası...
Sel tufanı...
Kara bulutlar dolaşıyor üzerimizde...
Hem de “Üç Aylar”ın kapısı Receb-i
Şerif’te... Hem de ilahî müjdelerin izhârı Şa’bân-ı Muazzama’da...
Sanki “Hüzün Senesi”ndeyiz...
*
İsrâ ve Mirâc gibi bir mucize
beklemekten ziyâde...
Vahiy Meleği Cebrail’in indirdiklerini
almak...
Burak’la sınırsız sevgiyi tatmak...
Refref’le ilâhî aşka dalmak...
Ulaşılacak son mertebe, kavuşulacak en
son makam Sidretü’l Müntahâ’ya
varmak...
El-Müheymin’in (her şeyi görüp gözeten) hiçbir
kuluna çekeceği yükten fazlasını yüklemeyeceği vaadine iman ederek mahzûn Nebî gibi bir teselli bulmak...
Her zorluktan sonra bir kolaylığın
olduğu ümidini kaybetmeden, darlıktan genişliğe ulaşmak için Rahmân (dünyada bütün mahlükata
merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden) ve Rahîm (ahirette, müminlere sonsuz ikram, lütuf ve ihsanda bulunan)
olana yönelip emân dilemek gerek...
Yâ Rab!.. Daralan yüreklerimize inşirah ferahlığı bahşet.
*
Mekke’nin karanlık sokaklarından
bunalıp Hira Nûr’a sığınan Muhammed’ül Emin’e Vahiy Meleği Cebrail’i göndererek nübüvvetini müjdeleyen Cenâb-ı
Allah; zelzele fırtınasına tutulanlara, yuvası yıkılanlara, sele kapılanlara,
yapayalnız kalanlara, kalbi kırıklara kimsesizlerin kimsesi olduğunu bir kez
daha hatırlatmak için rahmet ve mağfiret mevsiminin kapılarını aralayıverdi...
Vücudunu Mücîb’ine (duaları, istekleri kabul eden) fedâ edenlere rahmetini
gönderiverdi...
Bedeni yaralı, gönlü kırık kalplere
şah damarından daha yakın oluverdi...
Hilâliyle birlikte acılarımızı
dindirmek, göz yaşlarımızı silmek, merhamet ve şefkatini arş-ı âlâya ulaştırmak
için bir kez daha tecelli ediverdi...
*
Reyyan Kapısı sonuna kadar aralanmış bizi
bekliyor...
Hesap Gününün Sahibi, misakımızı
yenilememiz için bizi bekliyor...
Sevgililer sevgilisi Hâtem’ül Enbiyâ, biatımızı tazelememiz
için bizi bekliyor...
Melekler ve Rûh semayı kaplamış selâma selâmla mukabele için bizi bekliyor...
Şehr-i Ramazan’ın hediyesi sonsuz
ikramlar bizi bekliyor...
*
Mâtem evine dönen yurdumuzda bir kez
daha takvayı fücurun önüne geçirelim...
Dünyaya aldanmış ruhumuzu, siyaha
bulanmış kalplerimizi beyazlatmak için hesaba çekilmeden kendimizi hesaba
çekelim...
Düşkünlere, bîçarelere, yetimlere,
evsizlere infâkta yarışalım...
Kırık kalplilere, nazlı kullara,
mazlum ve mustazaflara şefkatimizi gösterelim...
Ellerimizi ve kalbimizi açıp; “Allah’ım!.. Şüphesiz Sen çok affedicisin,
affetmeyi seversin, bizi de affeyle” duası eşliğinde yalvaralım, yakaralım,
gözyaşı dökelim...
Yakalım bütün günahlarımızı, rahmet
sağanağında ıslanalım...
Şeytanın vesveselerinden yüz çevirip,
Allah’a olan misakımızı ve Peygambere olan sevgimizi yenileyelim...
Kur’an-ı Azîmüşşan ve Hâtem’ül Enbiyâ’yı kendimize, neslimize kurtuluş vesilesi
kılalım...
Her karış toprağı fitne, hüzün,
gözyaşı ve kana bulanmış İslâm ümmetinin tekrar vahdette buluşması için el-Kaviyy’e (her şeye gücü yeten)
münacatta bulunalım...
Hâmiş:
Receb’in 15’inde saatler 04.17’yi
gösterirken önce Pazarcık 7,7 ile, 9 saat sonra ise 13.24’te Elbistan 7,6’lik
sarsıntıyla enkaza dönen (298 bin bina yıkılırken, 876 bin dairede yaşayan
ailelerin yuvası yerle yeksân oldu. Depremlerin yol açtığı yıkımın maliyeti 104
milyar doları buldu) Kahramanmaraş, Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep,
Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Diyarbakır ve Elazığ’da 50 bin 96, arkasından da Şa’bân’ın 25’inde selin vurduğu
Şanlıurfa ve Adıyaman’da 21 canımızı kaybettik. Mâtemdeyiz...