Sonbaharda yeşillenen ruhum
Sonbahar,
bütün varlığımı saran aşktır, umuttur ve inançtır. Doğayı, hayatı
ve kendimi sonbaharda doya doya
yaşıyorum. Bütün kurumuşluklarına rağmen
çiçeklerin bitmeyin tazelikleri, sularda
kıvrılan sararmış yaprakları seyretmek ve takip etmek olağanüstü mutluluk kaynağımdır. Serin
yaylaları, geniş ovaları ve kayalık
tepelikleri düşünüyorum. Sonbaharın çiğ
taneleri, gözlerimde bir özlem, tutku ve coşku yaratıyor. Sonbaharda içime hüzün
çökmüyor. Sonbahar, doğaya, hayata mutluluğa ve tutkuya olan arzumu diriltiyor,
güçlendiriyor ve canlandırıyor. Sonbaharda doğa muhteşem, hayat muhteşem, tutku
ve sevinç muhteşem.
Sonbahar,
doğaya ve hayata dair ne varsa hepsini insana yaklaştırmaktadır. Dallara
uzansam ulaşacakmış gibi, en yüksek
ağaçlara çıkabilecekmişim gibi hissetmek, sonbaharın her şeyi yakınlaştıran özelliğinden kaynaklanıyor olsa
gerektir. Sonbahar, cana can katan cana en yakın mevsimdir. Sonbaharı, çok cana
yakın buluyorum. Sonbahar, sade ve mütevazi bir dost gibi hep bana eşlik
ediyor. Sonbahar, bir öğretmen gibi mağrur olmayı değil, mütevazi ve sade
olmayı öğretiyor. Sonbaharda çiçekler, sular, dağlar, bulutlar, ağaçlar bizi farklı duyuyorlar ve anlıyorlar.
Sonbaharda doğadaki bütün canlılarla
Martin Buber’in bahsettiği sahici
Ben-Sen ilişkisini kuruyorum. Doğadaki hiçbir varlık, nesne değildir. Doğadaki
bütün varlıkların özne olduğu bilinciyle
onlarla sen-ben ilişkisi bağlamında diyalog kurmak, onlarla can olmak ve
onları tecrübe etmek olağanüstü bir doğallık durumunu ifade
ediyor. Birden bire Merve’yle o yüce
tepeye çıkma hasreti basıyor. O tepeye çıkarken attığımız her adımı bizimle paylaşan ağaçlar ve çiçekler, yükümüzü
hafifletiyor. Doğanın dağın ve O’nun muhteşem birlikteliğinden hayat dediğimiz
olağanüstü mucize beliriveriyor. Hayat
mucizesi belirdikçe önceki birikmiş
kaygıların ve vehimlerin yüreğimi terkettiğini, muhteşem
bir nehir gibi duygularımın ve tutkularımın
coşmakta oluşuyla kendimden geçercesine kendimi, canı ve cananı buluyorum.
Sonbaharda senin geçtiğimiz yollardan ve parklardan geçiyorum. Topraklar,bulutlar ve hava, senden bana sevinç getiriyor.
Sonbaharda hüznü değil, sevinci seviyorum. Sonbaharın senden getirdiği sevinç,
bana yepyeni bir duygu yaşatıyor,
rüzgarlarından gelen bu musikiyi ruhum
kendini yenilemek için bütün zerreleriyle dinliyor.
Seninle geçirdiğimiz sonbaharları
hatırlıyormusun?Kuşlar ağlıyor dediğinde, yok kuşlar cıvıldaşıyor dediğimi
hatırlıyormusun? Sonbaharda havanın tatlı bir hayal gibi olan serinliğini, toprağın
baharda tekrar yeşertmek için her şeyi içine çekmesini, doğanın
gizeminin ve belirsizliğinin olağanüstü
macerasını anlatıyordum sana. Sonbaharda doğa, kendini çok farklı yaşamaktadır. Sonbaharda
kalbler sevinçle dolmakta, gözler coşkuyla parıldamaktadır. Sonbaharda dökülen yapraklar, tekrar ayağa kalkmanın yakıtı olarak önümüzde durmaktaydı ve dinlediğimiz besteler çağlar ötesinden mesajlar
getirmekteydi. Sonbaharı düşünürken, aslında seni düşünüyorum. Şu anda ne
yaptığını düşünüyorum. Sonbahar ve seni
birlikte düşünmenin, senin şu anda ne
yaptığının bilmemenin verdiği dinginlenemez coşkumu Nazım’ın Piraye’ye
yazdığı dizelere sığınarak teskin etmeye çalışıyorum: “Şu anda şimdi,
şimdi?/Evde mi, sokakta mı, çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?/Kolunu
kaldırmış olabilir,- hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder
bu hareketi!.../ O şimdi ne yapıyor, şu anda, şimdi, şimdi?/Belki dizinde bir
kedi yavrusu var, okşuyor./Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir, - her
kara günümde onu bana tıpış tıpışgetiren sevgili, canımın içi ayaklar!...-/ Ve
ne düşünüyor beni mi?/ Yoksa ne bileyim fasulyenın neden bir türlü pişmediğini
mi?/Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne
düşünüyor, şu anda, şimdi, şimdi?...”
Sonbaharı seviyorum. Sonbahardaki seni
seviyorum Sonbaharın seni içine alan renkliliğini, coşkusunu ve
umudunu seviyorum. Sonbahardaki sen aşkımı Ümit Yaşar Oğuzcan Ben Eylül Sen Haziran
şiirini mırıldanarak devam ettiriyorum: “Bir eylüldü başlayan içimde/Ağaçlar
dökmüştü yapraklarını/Çimenler sararmıştı/Rengi solmuştu tüm çiçeklerin/Gökyüzünü
kara bulutlar sarmıştı/Katar gidiyordu kuşlar uzaklara/Deli deli esiyordu
rüzgar/Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa/Yaşanmamış bir mevsim gibiydi
bahar/Neydi o bir zamanlar/Sevmişliğim, sevilmişliğim/O heyheyler, o
delişmenlikler neydi/Ne bu kadere boyun eğmişliğim/Ne bu acıdan korlaşan
yürek/Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım/Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne/Ne bu
ardımdaki kül yığını; elli yaşım/Beni kötü yakaladın haziran/Gamlı, yıkık eylül
sonuma/Bir ilk yaz tazeliği getirdin/Masmavi göğünle/Cana can katan
güneşinle/Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime/Çiçekler açtı
dokunduğun/Çimler büyüdü yürüdüğün/Ve güller katmer oldu güldüğün yerde/Başımda
senin kuşların kanat çırpıyor şimdi/Oldurduğun yemişlerin ağırlığından/Dallarım
yere değiyor/Güneşi batmadan saçlarının/Bir dolunay doğuyor bakışlarından/Gün
boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma/Uykusuz gecelerim seninle
apaydınlık/Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan/Ölebilirim artık/Ölme
diyorsan; gitme kal öyleyse/Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma/Baksana;
parmak uçlarım ateş/Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden/Hadi gel, tut ellerimi,
benimle yan/Benimle meydan oku her çaresizliğe/Benimle uyu, benimle
uyan/Birlikte varalım on üçüncü aylara.”