SON VERİLERE GÖRE
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz hafta birbirinden önemli veriler açıkladı. Bunlara kısaca değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
TÜFE'de Temmuz ayında bir önceki aya göre %0,09, bir önceki yılın aynı ayına göre %6,81 oranında artış gerçekleşti. Böylece tüfe de 25 ay aradan sonra ilk kez % 7'nin altına geriledi. Çekirdek enflasyon ise yıllık bazda %7.51'den %7.31'e gerilediğini gördük. Temmuz ayı sonunda merkez bankası başkanı Erdem Başçı açıkladığı 2015 yılı 3. Enflasyon raporunda 2015 yılı sonunda enflasyonun orta noktası %6,9 olmak üzere %6 ile %7,8 aralığında gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini bildirmişti.
Enflasyon oranlarında son dönemlerde bir toparlanma görünse de malesef hala yüksek seviyelerde görünüyor. Gıda fiyatları enflasyonda önemli bir etken olsa da enerji fiyatlarıın enflasyon üzerindeki etkisi bir hayli önemli seviyede. Malum olduğu üzere enerji olmadan üretim olmaz. Uluslararası piyasada petrol fiyatlarındaki düşme ve Rus gazında aldığımız %10,25 oranında bir indirim olumlu olsa da döviz fiyatlarındaki yükselme reel piyasalara yansımasında bir engel teşkil etmektedir. Daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi enflasyonun nedenlerini incelediğimiz zaman ülkemizde yüksek enflasyonun başlıca nedenlerinden biri de arz-talep dengesizliğidir. Talebin arza yani üretkenliğe göre güçlü seyretmesi enflasyonu ciddi oranda desteklemektedir. İç talep demişken araya bir bilgi daha eklemek istiyorum. Yine geçtiğimiz hafta TÜİK Hanehalkı Tüketim Harcaması verilerini açıkladı. Bu verilere göre; Hanehalkı başına aylık ortalama tüketim harcaması 2013 yılında 2 bin 572 TL iken 2014 yılında 2 bin 848 TL olarak tahmin edildi. Hanehalklarının tüketim amaçlı yaptığı harcamalar içinde en yüksek payı %24,8 oranıyla konut ve kira harcamaları alırken, harcamaların %19,7'si gıda ve alkolsüz içeceklerden oluştu. Verileri biraz daha incelediğimizde harcama grupları arasında en yüksek artışın ulaştırmada yaşandığını görüyoruz.
Bir diğer tarafta ise mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki aya göre %2,4 artarken, takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre %5,5 artış gösterdi. Geçen yılın aynı ayına göre % 3, geçen aya göre de %1,1 artış beklenirken bu beklentilerin üzerinde gelerek 1,5 yılın zirvesinde gerçekleşti. İkinci çeyrekte, sanayi üretiminin yıllık bazda %3,9 büyüyen sanayi üretim endeksi büyüme rakamları için de önemli bir sinyal verdi.
Dünya genelinde artan belirsizliklere baktığımızda karşımıza bir çok madde çıkıyor. Rusya'ya uygulanan yaptırımlar, Yunanistan'ın borç durumu (ortalık durulsa da pamuk ipliğine bağlı olduğunu söylenebilir), Suriye'deki iç savaş, ABD merkez bankasının yapacağı faiz artırımı, Çin Merkez Bankası'nın ülke ekonomisinde artan borç seviyesinin finansal riskleri artırdığı uyarısı... Elbette bunlar sadece bizim dışımızda gerçekleşen belirsizlikler. Bir de içeride yaşadığımız terör olayları, hükümetin kurulamaması gibi belirsizlikler de bulunmaktadır. Tüm bunlara rağmen sanayi üretim endeksinde yaşanan bu artış gerçekten sevindirici oldu.
Ama gel gelelim son veriler olumlu olsa da Türkiye'nin 2023 hedefleri için yetersiz kalmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak için yeni yapısal reformlara ihtiyaç duyulsa da bu kısa vadede pek mümkün görünmüyor. Hükümetin geçtiğimiz yıl 25 başlıkta açıkladığı dönüşüm programı bu açıdan bakıldığında olumlu bir adım olarak görülse de aradan neredeyse bir yıl geçmesine rağmen uygulama tarafında çok yavaş kalındığı görülüyor. Büyüme için elbette konu sadece yapısal reformlar ile kapanmıyor. Sanayicilerin de Ar-Ge yatırımlarını artırması ve bu konuda çaba sarf etmeleri gerekiyor.